Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
‘Her insan biraz tuhaftır’ Haruki Murakami, “Sputnik Sevgilim”de bir aşk üçgenini anlatıyor. Bu bir karşılıksız aşklar üçgeni. Üçgeni oluşturanlar da romanının anlatıcı kahramanı Tokyo’da yaşayan bir ilkokul öğretmeni olan 25 yaşındaki genç erkek K., onun karşılıksız bir şekilde sevdiği üniversiteyi bırakıp romancı olmaya çalışan 22 yaşındaki genç kız Sumire ve Sumire’nin ilk görüşte âşık olduğu kendisinden 17 yaş büyük evli bir iş kadını olan Myu. S putnik, Sovyetler Birliği’nin uzaya yolladığı dünyanın yapay uydularının ortak adı. 4 Ekim 1957’de Sputnik 1 uzaya yollanmış, ertesi ay da içinde Laika adlı bir köpeğin yer aldığı Sputnik 2 fırlatılmış. Laika böylece uzaya yollanan ilk canlı olmuş. Sputnik 2 geri dönemediğine göre Laika uzay çalışmalarının ilk kurbanı aynı zamanda. Sputnik Rusça’da “yoldaş”, “yol arkadaşı” anlamına geliyormuş. “Sputnik Sevgilim” deyimi de kuzininin düğününde Sumire ve Myu ilk kez karşılaştıklarında yaptıkları sohbetten kaynaklanıyor. Sumire en çok sevdiği yazar olan Jack Kerouac’tan söz ederken “Beatnik”lerden de bahsediyor. Beatniklerden haberi olmayan Myu da Beatnik’i Sputnik olarak anlıyor. Sumire de Myu’yu “Sputnik Sevgilim” diye anıyor. Tabii ki Haruki Murakami Sputnik’i de Beatnik’i de Kerouac’ı da boşuna ya da hoşluk olsun diye anmıyor hepsinin romanda, romanın mesajının oluşmasında birer anlamı var. Sumire’nin yanında hep Kerouac’ın Yolda ve Yalnız Gezgin romanlarını taşıması da boşuna değil. Kerouac’ın Yalnız Gezgin’i ile Sputnik’in yalnız yolcusu Laika arasında bağ bile kura biliriz, istersek. İLK GÖRÜŞTE AŞK Sumire pek de güzel denemeyecek bir genç kız. “Yanakları içe çökük, ağzı fazla büyüktü. Burnu küçük ve yukarı kalkıktı” diye anlatıyor K. Kısa boylu, “savaş dönemi çocukları kadar zayıf”, gözleri kocaman... Kendini bir Kerouac’ın romanlarındaki kahramanlara benzetmek için kara plastik gözlükler takıyor, siyah saçları dağınık, ikinci el dükkânlardan alınmışa benzeyen, üzerine bol gelen ve hemen hiç değiştirmediği giysiler giyiyor. Bağırır gibi konuşan, biraz dik başlı, alaycı, dünyada olup bitenlerle ilgilenmeyen bir genç kız. İnsanlarla pek dostluk da kurmuyor, konuşmuyor, nadiren hoşlandığı birisine rastlarsa çenesi düşüyor, durmaksızın konuşuyor. Sumire gittiği özel üniversitenin edebiyatsanat bölümündeki öğrenimini umduğunu bulamayınca yarıda bırakmış, kendisini tamamen roman yazmaya adamış. Günlerini yazarak ve K. ile görüşerek geçiriyor. K., Sumire’de insanları çeken özel bir yan bulmuş ve ilk görüşte âşık olmuş. Ama bir türlü aşkını ifade edememiş. Sumire’nin cinsellikle ilgili olumsuz sözleri, aşk konusuna ilgisizliği de onu iyice içine kapamış. Başka kadınlarla ilişkiler kurarken Sumire ile yakın dost olmaya devam etmiş. Sumire’nin tek arkadaşı ve sırdaşı. Myu, Sumire’nin tam tersi denilebilecek bir görünümde ve çok farklı yaşam tarzına sahip. Japonya’da büyümüş bir Koreli. Korece bilmiyor ama Fransızca ve İngilizceyi çok akıcı konuşuyor. Fransa’da müzik akademisinde eğitim görmüş. Çok iyi bir piyanist olacakken iş kadını olmuş. Güzel, alımlı bir kadın. Çok şık giyiniyor, minik, pahalı mücev herler takıyor ve bir Jaguar kullanıyor. Myu’ya ilk görüşte âşık olmasının Sumire’nin yaşamında olumlu ya da olumsuz önemli etkileri oluyor. Myu, genç kıza âşık olmasa da arkadaşlığından hoşlanıyor ve ona kendisi ile çalışmasını teklif ediyor. Myu, Fransa ve İtalya’dan şarap ithal etmektedir. Sumire de Myu’nun özel asistanı olacak, bürosunda onun yazışmalarını takip edecek, diğer işlerinde yardımcı olacaktır. Bu düzenli iş onun yaşam biçimini değiştirmesini gerektirir. Artık çoğunlukla evde oturup gündüzleri uyuyup geceleri yazması mümkün değildir. Bir işyerinde çalışacağı için giysilerine de dikkat etmelidir. Sumire âşık olduğu kadının yanında olabildiğince çok zaman geçirebilmek için her şeye razı oluyor. Fosur fosur içtiği sigarayı bırakıyor, evini değiştirip daha konforlu ve işine yakın bir yere geçiyor ve Myu gibi şık giyiniyor. Tüm bu değişimle birlikte artık yazamaz oluyor. Bir tür “writers block” yaşıyor. TEK EKSİK CİNSELLİK Sumire ve Myu Avrupa’ya uzun bir iş gezisine çıkıyorlar. Neler yaşadıklarını Sumire’nin K.’ya yazdığı mektuplardan öğreniyoruz. Fransa’ya, İtalya’ya gidiyorlar. Daha sonra seyahatlerini uzatıp bir süre bir Yunan adasında tatil yapmaya karar veriyorlar. İki kadın birlikte, hoş zamanlar geçiriyor. Her şey aşk için uygun. Zaten öyleymiş gibi yaşıyorlar, tek eksik cinsellik. Sumire Myu’yu arzuluyor ama karşılık bulamıyor. Karşılık bulmadığı için de Sumire cesaret edip bir türlü Myu’ya açılamıyor. Myu da tüm güçlü işaretlere rağmen Sumire’nin aşkını görmezden geliyor. Çok yakın dost oluyorlar ama iki âşık olamıyorlar. Çünkü Myu’nun yaşamını derinden etkilemiş, saçlarını bir gecede tamamen beyazlatmış, aşktan, cinsellikten tamamen uzaklaşmasına neden olmuş bir sırrı var. Öğrenim yılının başlamasına bir hafta kala Myu K.’yı arıyor ve Sumire’nin kaybolduğunu bildiriyor ve Yunan adasına gelip kendisine destek olmasını rica ediyor. K. zorlu bir yolculuktan sonra adaya gidiyor. Myu ile konuşmalarından ve daha sonra Sumire’nin bilgisayarında bulduğu iki dosyadan hem ne olup bittiğini hem de Myu’nun sırrını öğreniyor. Murakami’nin minimalist, sakin ve dingin anlatımıyla gelişiyor roman. Diğer romanlarından bildiğimiz temaları işliyor, benzer sorunlara değiniyor. Kişinin toplum içindeki yalnızlığı, en yakınına, sevdiğine bile kendini ifade edememesi, topluma yabancılaşması, daha çok yalnızlaşması ve bunu yaşam biçimi olarak kabullenmesi... Bütün bunlar olduktan sonra yine diğer romanlarındaki gibi düş ve gerçek arasındaki sınırın belirsizleştiği bir noktaya doğru kayıyoruz. Alice gibi aynanın ötesine geçiveriyorlar, bir süre için ya da tamamen. Myu’nun yaşadıklarında, Sumire’nin duman gibi kaybolmasında “paralel evren”in varlığı” gündeme geliyor. Murakami’nin, Sputnik Sevgilim’deki (Temmuz 2016, Çev. Ali Volkan Erdemir, Doğan Kitap) Kerouac göndermeleri de Sputnik de bağlamına oturuyor. Modern dünyada yalnızlığa mahkum insanın Sputnik’te dönüşsüz yolculuğa çıkan Laika’ya benzediğini düşünmeden edemiyoruz. n 10 18 Ağustos 2016 KItap