25 Aralık 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

HASAN NAMIR’DEN “TANRININ PEMBESİ” Din ve töre çamurunda bir yalan Iraklı yazar Hasan Namir, sırlarla dolu kalbin sınırlarının olmadığını gösteren “Tanrının Pembesi” romanıyla bizlere merhaba diyor. Bastırılmış ve susturulmuş hikâyelerden ilham alarak kendi vatanındaki yitik kalpleri sergiliyor Namir. serap Çakır S adece atmıyor bir kalp, seviyor da. Anneyi, babayı, kardeşi, bir adamı ve bir kadını. Evin en ücra köşesindeki rengi bozuk vazoyu, ağacı, sana kendini onlarca kez izlettiren filmi, gizlice dinlediğin o leş şarkıyı, bir kitabı, resmi, yıllar yılı bıkmadan giydiğin tüylenmiş kazağı, köpeği, her gün ayağına geçirdiğin o ayakkabıyı. Kalbin durmaksızın seviyor da seviyor. Yenileri geldiğinde eskileri küçük odacıklara kapatıyor, büyük salonlarda görkemli bir karşılama hazırlıyor yenilere, gösterişli, kimi zaman hoyratça, coşkulu, şımarıkça seviyor. Eskiler küçücük odalara sessiz sedasız kilitleniyor ama yine de seviliyor. Kalbin bazen sevdiği şeye şaşkınlığı da oluyor. “Bana göre değil” diye başladığı cümleleri, “onsuz olamam”larla bitiriyor. Kalp böyledir işte, büyük bir labirent. Hangi odada neyin saklı olduğu, ne zaman ortaya çıkacağı ve neyin kilitleneceği hiç belli olmaz... Sonra birileri sana sınırlar çizmeye kalkıp kalbine kilit vurmanı istiyor! “O filmi izleme, o adamı sevme, vazoyu at, kitabı yak, kazağı artık giyme!” Ne hakla? 12 Haziran’da Orlando’da biri eşcinsel kulübünü bastı mesela. Kinle bilenmiş duygularıyla aklı sıra büyük bir “günahı” ortadan kaldırdı. Kendini cennete gönderirken diğerlerini cehenneme yolladığını sandı. Ahmakça... Birileri senin kalbini cezalandırmak ister. Bu ne cüret! Evinden dondurma almak için çıktığı sokakta, iki kurşunla babası tarafından öldürüldü Ahmet. Ailesinin şerefi temizlendi, ailenin ahlakı düzeldi. Sahtekârca... Geçen Haziran’da Onur Yürüyüşü yasaklandı. Tehditlere karşı yürüyüşe katılanları koruyamazlarmış. İkiyüzlülük... IRAK’TA İKİ ADAMIN AŞKI Iraklı yazar Hasan Namir, sırlarla dolu kalbin sınırlarının olmadığını gösteren Tanrının Pembesi romanıyla bizlere merhaba diyor. Bastırılmış ve susturulmuş hikâyelerden ilham alarak kendi vatanındaki yitik kalpleri sergiliyor Namir. Rami, romanın başkişisi ve bir eşcinsel, Saddam’ın öldürdüğü babasının ardından ağabeyi okumaz yok ediyor ama aklıyla vicdanı ve yengesiyle yaşayan üniversiteli bir arasında sıkışıp kalıyor. İyi bir Müslü delikanlı. Kendini keşfettiğinden beri man ne yapmalı? Kendisinden yardım erkeklerden hoşlandığını iyi biliyor. isteyen bir genci yok mu saymalı yoksa Diğer kahraman ise Irak’ın sayılı din ona yardım mı etmeli? Din gerçekten adamlarından, bir çocuklu, evli Şeyh eşcinselliği yasaklıyor mu, yoksa bu, Ammar. Dinine son derece bağlı, Cuma farklı bir yorum nedeniyle böyle mi al günleri vaaz veren, ailesine iyi davra gılanıyor? Bir insanın kaderini bir baş nan ve klasik öğretileri olan bir adam. ka insanın belirlemesi adil mi? Savaş Irak’ta bir adamın diğer bir adamı sonrası Irak’ta yıkık dökük kalıntıların, sevmesi yasak. Yani kalbine olabili hemen her gün patlayan bombaların yorsa söz geçireceksin ve bir kadını arasında okumaya çalışan çocuklar, sevmeye, onunla evlenmeye ve bir de yaşamaya çalışan insan toplulukları ve çocuk yapmaya çalışacaksın. Herkes aralara sıkışan aşklar var. Toplum her ne yapıyorsa sen de onu yapacaksın. zamanki gibi ikiyüzlü. Ne olanı görmek Kalbinin, bedeninin sınırları olacak, istiyor ne de olana razı gelmek. toplumsal “normların” dışına çıkma “Toplum normlarının” dışında bir yacaksın. Öyle olmuyor elbette. Rami, ilişkiye başlamışsanız, önce bunun sırılsıklam âşık oluyor, hem de bir de aile tarafından onayı gerekiyor. Rami ğil iki kere. İlk âşığının adı Ali, diğeri de aslında başından beri, kendisini bü çok yakışıklı bir gitarist Sami. O adam yüten ve vefa borcu hissettiği ağabeyi lara ne olduğunu, bu âşıkların başına Muhammed’e gerçekleri söylemek ne işler geldiğini romanı okuyarak ten yana. İyi de bir aile ya çocuğunu öğrenmenizi dilerim. Diğer ayrıntıları “normal” olduğu için seviyorsa? İşte ben size aktarayım. Rami’nin en büyük çelişkisi de burada. Rami’nin Şeyh Ammar’a yazdığı bir Biliyor ki abisi onu çok seviyor. Bir mektupla başlıyor roman. Erkekleri “erkek” gibi olduğunda, evlendiğinde sevdiğini, onları arzuladığını anlatan ve onları herhangi bir nedenle utandır bir itirafnameyle. Şeyh mektubu okur madığında hep sevecek. Peki, Rami’nin eşcinsel olduğunu öğrendiğinde ne yapacak, onu çok seven ağabeyi? İşte bu bir muamma. Kahramanımıza göre onu muhteme len öldürecek. Bana göreyse yüzde yüz öldürecek. İyi de hani abisi Rami’yi çok seviyordu? İşte bizim, insanlığın en büyük ikiyüzlülüğü de burada. Normal şartlar altında bir birimizi seviyoruz. Normal şartlar altında birbirimizle gurur duyuyoruz. Normal insanlar arasında yaşamak tan haz alıyoruz. Normal her ne haltsa! Normal şartlar altında se vişebilirsiniz yani. Hangi ülkedeyseniz o ülkenin kuralları dâhilinde, âşık “Tanrının Pembesi”, aynı zamanda bir sorgulayış kitabı. olabilir, evlenebilir, el ele tutuşabilir ve sevişebilirsiniz. Coğrafyanız sizin kalbinizin sınırlarını belirlemeye çalışır yani. Size kanunla, toplumla, aileyle, töreyle, ahlakla ve dinle haddinizi bildireceğini söyler. “Olağanüstü” her aşk cezalandırılır. Siz yine de korkmayın. Aşkın en saf hali, zaten olağanüstüdür. HAKİKAT NEDİR? Gelelim romanın diğer kahramanı Ammar’a. Yaşı geçkin din adamı, Rami’nin gönderdiği mektuptan sonra kendi iç sorgulamasını yapmaya başlıyor. Gerçekten bu hayattan istediği ne? Oğluna nasıl bir yaşam vermek istiyor ve kendisi için o dakikadan sonra nasıl bir yol çizmekten yana? Bir erkek olarak mı hayatına devam edecek yoksa korkarak okuduğu o mektuptaki çocuk gibi o da erkeklerden mi hoşlanacak? Ammar’ın kararını da sizlerin okumasına bırakacağım, ama beklediğinizin üzerinde sürpriz sonlarla karşılaşacağınızı söyleyebilirim. Romana, bizlere bir hayatın pek çok sonu olabileceğini gösteren şaşırtıcı bir hava hâkim. Tanrının Pembesi, aynı zamanda bir sorgulayış kitabı. Hakikat, din, kötülük ve ahlak gibi kavramların çevresinde doğru ve yanlışın ne olduğunu soruyor. Elbette en çok da cinsellik üzerinden bir cevap arayışı okuyucuya sunuluyor. Bunlardan biri şöyle mesela: “Çünkü yasak, ahlaki olarak yanlış. Haram.” “İki insanın birbirini sevmesinde ne sorun var?” “Sevgide bir sorun yok.” “O zaman eşcinsellikte ne sorun var?” Bir kadının bir kadını sevmesinde, bir erkeğin bir erkeğe dokunmasında ne sorun var onun kararını siz vereceksiniz elbet. Ama bu kararı hoyratça vermeden hemen önce şunu siz de kendinize sormalısınız: “İki insanın birbirini sevmesinde ne sorun var?” Romanın bir başka yerinde, hakikatin ne olduğu sorgulanıyor. Gerçeğin ne, doğrunun hangisi olduğuna kim, nasıl karar verecek? Orada da Cebrail veriyor cevabı: “İnsanı seviyorsun. Hakikat budur, tek hakikat.” Keşke şöyle “Her şeyin başı sevgidir” diyerek sonlandırabileceğim beylik bir cümlem olsaydı bu kadar sözden sonra ama yok. Namir, “Irak’ta sevgi, din ve töre çamuruna batmış bir yalan” diyor ve ben buna ne yazık ki itiraz ediyorum. Hemen her ay dünyanın çeşitli şehirlerinde din kisvesine bürünmüş nedenlerle onlarca insan ölüyor, çoluk çocuk durduk yere bir canlı bombanın çevresinde can veriyor, sevdiği adam yüzünden babalar oğullarını öldürüyorsa ve kadınlar hala bir türlü terk edemediği adamlar tarafından katlediliyorsa... Dünyanın her yerinde... Sevgi, yalnızca Irak’ta değil, dünyada din ve töre çamuruna batmış bir yalandır, derim... n Tanrının Pembesi/ Hasan Namir/ Çeviren: Burcu Denizci/ SUB Yayınları/ 152 s. 6 11 Ağustos 2016 KItap
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle