Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
HASAN ÖZTOPRAK’TAN “KADERİN BİR CİLVESİ” Özlem İşbİlİr K aderin Bir Cilvesi senin dördüncü romanın, ilk üç roman art arda gelmişti. Bu kez uzun bir ara verdin. Hakikatin Ölümü’nden bu yana tam on yıl geçti. Makul bir süre değil. İki şeyi merak ediyorum. Birincisi bu kadar ara vermenin nedeni neydi? Bunun, aynı dönemde edebiyat ortamından uzak kalmanla da bir alakası var mı? n İzin verirsen ve diğerini şayet aklında tutabileceksen ilkini hemen yanıtlamak isterim ama biraz daha geriye giderek. Lise yıllarında şiir yazardım ama şair olmak gibi bir düşüncem yoktu, zaten sonradan öğrendim ki şair olmak diye bir şey yokmuş. Şair olmak bir hal, bir duruş, bir var oluşmuş. Bu haliyle umarım hâlâ şairimdir. Şiir yayımlamaya başladıktan sonra, yani kendimi şair gibi hissettikten sonra düz yazıyla arama büyük bir mesafe koydum öyle ki şiir hakkında yazılanlar hariç düzyazı bile okumaz oldum. Hele roman, diyebilirim ki 19902000 arası neredeyse hiç roman okumadım. Bırakın roman yazmayı, okumayı bile şiire ihanet sayıyordum. Sonra, bir an geldi ki anlatmak istediğim bazı şeyleri, kafamdaki bazı meseleleri hiç dolandırmadan, metafora başvurmadan, olabildiğince şiirden uzak durarak direkt olarak anlatmam lazım. O zaman karşıma roman çıktı. Eskiden okuduğum o büyük romanları hatırladım. İnce Memed’i, Huzur’u, Saatleri Ayarlama Enstitüsü’nü , Anna Karenina’yı, Genç Werther’i, Suç ve Ceza’yı. Kafama anlatacak onlarca hikâye adeta hücum etti. Öyle ki aynı anda birkaç romana başladım. Ve onların bazıları yazıldı. İşte ilk üç roman buydu. Üçüncü romandan sonra durmam gerekti ‘Roman hayatın bir parçasıdır’ Hasan Öztoprak, “Kaderin Bir Cilvesi”nde ne geceyi ne de gece şehrini bilen kahramanının, sabahçı kahvesinde hayata yeniden tutunmasını izlerken onun aşkı buluşunu ve tıpkı kaderinin peşine düşer gibi aşkının izinden, sarsıcı bir sona doğru şuursuzca gidişini anlatıyor bize. Öztoprak’la romanın konuştuk. ğini hissettim. Aynı dönemde başlayıp da yarım kalan roman müsveddelerinin hepsini çöpe attım. Amacım geleneksele bağlanan, klasik bir kurgusu olan, kurgu oyunlarından, “sanatsal” olandan kaçınacak bir roman yazmaktı. Bu dönem tam bir eğitim dönemi oldu benim için. Okumaya ağırlık verdim; onlarca roman ve roman kuramı üzerine kitap okudum. Böylece yıllar geçti. Tabii bu arada boş durduğum da söylenemez. 2010’da Draman Hatırası adlı anıbiyografi türünde bir kitapla 2013’te İstanbul’un 72 Milleti adlı bir inceleme kitabı yayımladım. “HAYATI POLİTİKAYLA ÖZDEŞLEŞTİREREK YAŞADIM” n Kaderin Bir Cilvesi’nden önceki iki romanını kamuoyu politik roman diye kategorize etmişti. Hatta Devamı Hayat yayımlandığı yıl, 12 Eylül dönemini içeriden bir bakışla anlatan, bu bağlamda diğer 12 Eylül romanlarından farklı olduğunun da altı çizilen ama yine de politik bir roman olarak gösterilmişti ve bildiğim kadarıyla üniversite ders kitaplarında da bu haliyle yer aldı. Senin de uzun bir politik geçmişin olduğu düşünülürse bu normal geliyor. Şimdi ise Kaderin Bir Cilvesi’yle politik olmayan hatta apolitik bir kahramanın hayatının izini sürüyorsun. n Senin de söylediğin gibi uzun bir politik geçmişe sahibim. Bir dönem hayatı politikayla özdeşleştirerek yaşadım diyebilirim. Bunu çok önemsemiştim, hâlâ da önemli bulurum ama bu arada hayatın diğer yanını, sıradan gibi görünen ama göründüğünden çok daha karmaşık olan yanını ıskalamışım. Benim ilk üç romanımdaki başkişilerin hepsi de kahraman gibi kahramandır. Yani sıradan değil âdeta olağanüstü kişiliklerdir. Romanın aslında sıradan insanın izini sürmesi gerektiğini biraz geç anladım diyebilirim. Aslına bakarsan, politik ya da apolitik, bunun bir önemi yok. Önemli olan neyi nasıl anlatacağındır. Neyi anlatacağın sana kalmış ama nasıl anlatacağın belli. Roman belli bir türdür, köşeleri çoktan çizilmiş, sınırları yüz yıl önce belirlenmiş bir tür. Tabii ki bazı avangard yönelimler olabilir, olmuştur da, bunlara karşı değilim ama sonra yeniden aslına rücu edilir. Roman budur: Suç ve Ceza’dır, Geçmiş Zaman Peşinde’dir, Niteliksiz Adam’dır, Huzur’dur, İnce Memed’tir Masumiyet Müzesi’dir... n Kaderin Bir Cilvesi’nde tuhaf bir kahraman yaratmışsın; gece uykusuzluk çeken bir tarih profesörü. Dediğin gibi sıradan ama bir o kadar da karmaşık. Gerçi uykusuzluk çekmediği, diğer insanlar gibi yaşadığı, bizim görmediğimiz eski basit hayatı da var. Dışarıdan, biraz mesafe koyarak baktığımda gözümüze bir, hatta bir değil birkaç paradoksu sokuyormuşsun gibi bir izlenime kapılıyorum. Şöyle sorayım: Zıtların çatıştığı bir roman mı yazdın; gece ve gündüz, yaşam ve ölüm, aydınlık ve karanlık, tarih ve güncel ve tabii aşk ve ölüm. Ne dersin? n Aslında zıtların çatışması aynı zamanda birliği de değil mi? Hayat da zıtların mütemadiyen çatışması ve buna rağmen bir arada olmasından ibaret. Roman hayatın bir parçasıdır. Siz her ne kadar kurgu yaparsanız yapın, her ne kadar uyduruk kişiler yaratırsanız yaratın; yazılıp paylaşıldıktan sonra onların, söz gelimi burada Kaderin Bir Cilvesi’nin başkahramanı Fuat Soylu’nun gerçekte var olmadığını kim inkâr edebilir. Hakikatin Ölümü’nü okuyan biri bana oradaki kahramanım Feridun’un kardeşinin hâlâ cezaevinde olup olmadığını sormuştu. Yine Devamı Hayat’ı okuyan bir okur da bana oradaki kahramanımın adıyla hitap etmişti. Paradoksa gelince bu okurun kitabı okurken ne denli çelişkiye düşmesiyle ya da bunu fark etmesiyle alakalı olabilir, benimle değil. Fuat Soylu’ya gelelim; sıradan bir adam o, kitabın diğer kahramanları gibi. Onları önemli yapan şey benim onlara can verip öne çıkartmış olmam. “ATİPİK KAHRAMANIM FENOMEN OLMAYA ADAY” n Pek çok insanın çeşitli nedenlerle uykusuzluk çektiği bir çağda yaşadığımız aşikâr. Kaderin Bir Cilvesi’nin böyle bir zamanda yazılması tesadüf mü? Yoksa bilinçli bir seçim mi? Bu konuda bazı araştırmalar yaptığını da biliyorum, bilmediğim neden uykusuzluk çeken bir kahraman? n Aslında amacım uykusuzluğu anlatmak değildi, zaten anlatmıyorum da. Ben “gece”yi, gündüz dünyasından tamamen farklı olarak “gece dünyası”nı anlatmak istedim. Aman yanlış anlaşılmasın, o bildik, “gece hayatı”nı değil. Bunu da gecenin malum insanlarının izini sürerek değil, geceyi hiç tanımayan, hatta geceden korkan birisinin izini sürerek yapmak daha anlamlı geldi. Böylece uykusuz tarih profesörümüz doğmuş oldu. Tabii bunun için bazı araştırmalar yaptım. Benim kahramanımın hastalığıyla tamı tamına örtüşen bir uykusuzluk hastalığı bulamadım, bu yüzden de ona “atipik” adını verdim. Tıpta böyle, pek çok alanda atipik vakalar olması işimi kolaylaştırdı. Zaten görüyorum ki bu durum okura hiç de yadırgatıcı gelmedi. Benim “atipik” kahramanım şimdiden fenomen olmaya aday gözüküyor. n Kaderin Bir Cilvesi, tutkulu ve hastalıklı bir aşkı anlatmakla birlikte, bir aşk romanı olarak değerlendirilebilir mi? n Asıl konuya şimdi geldik. Bu bir ne romanı? Pek çok şeyi olduğu gibi hatta özellikle edebiyat türlerini kategorize etmek çağımızın hastalığı. Eskiden, “Ne tür şiirler yazıyorsun?” diye sorarlardı, şimdi “Ne tür roman yazıyorsun?” diye soruyorlar. Bu soruya şöyle cevap vereyim ki sen zaten bunu biliyorsun. Kaderin Bir Cilvesi’nin ne tür bir roman olduğu, nereden baktığına göre değişir. Bir şehir romanı, gecenin romanı, aşk ve tutku romanı hatta ölüm üzerine bir roman bile olabilir. Bu okura kalmış. Bulgar göçmeni Aynur Kazan ve sabahçı kahvesinin gece şefi Çerkes Cevdet... Haydar’ın da aynı zamanda Zaza olduğu göz önüne alınırsa sanki ülkedeki şu meşhur “mozaik”e dikkat çekmişsin gibi. n Hayır, hayır amacım bu değildi. Bunlar zaten toplum içinde varlar. Romanlara, hikâyelere bakıyorum insanların bir mesleği var, cinsiyeti (tabii sadece kadın ve erkek olarak), yaşı her şeyi mevcut. Ama bunların, şayet hikâye için bir önemi yoksa, milliyeti nedense olmuyor. Haydar söz gelimi, hem Zaza Alevisi hem de eşcinsel ama bunların, anlattığım hikâyeyle bir ilgisi yok, kurgunun bir gereği olarak öyle değiller. Sadece öyleler... n Kaderin Bir Cilvesi/ Hasan Öztoprak/ Tekin Yayınevi/ 224 s. 12 11 Ağustos 2016 KItap