Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
TÜLAY FERAH’TAN “SOL YANIM KÖMÜR KARASI” ‘Kadın, demokrasiyi topluma giydirecek’ Tülay Ferah’ın kaleme aldığı “Sol Yanım Kömür Karası”, Karadeniz’in kıyısındaki bir maden kasabasında başlayan ve süren toplumsal uyanışın romanı. Burada, insanlara ölümle yaşam arasında seçim hakkı tanımayan zorunlu koşulları dillendiren Ferah; kadını da o toplumsal hareketin neredeyse başrolünü oynar duruma getiriyor. mustafa öneş E debiyatımızda maden işçilerinin sorunlarıyla ilgilenen erkek yazarlar var. Ama bu konuya ilgi duyan, sanıyoruz ilk kadın yazar sizsiniz. Sizi çeken neydi? n Apansız yakalanmam. Daha açık söylersem şair dostum Emine Erbaş’ın Karadeniz’in bir köyündeki yazlığında, maden mühendisi Emine Uzun ve arkadaşlarıyla tanışmam. Kömür maden işçilerinin 1991’deki ZonguldakAnkara uzun yürüyüşünü onlardan dinledim; hepsi yürüyüşe katılmıştı. Bu olay aklımdan çıkmıyordu bir türlü. İstanbul’a dönünce mühendis hanıma telefon edip “Elinizde yürüyüşle ilgili belge var mı?” diye sordum. “Evet.” dedi. On gün sonra, gönderdiği videoyu izliyordum. Başlangıçta yazma düşüncem yoktu ama aklım fikrim Zonguldak’taydı. Gün be gün madencilerin dünyasına çekildiğimi duyumsamaktaydım. Onların sorunlarına duyduğum ilgi, gündelik yaşantımda ön sırayı almıştı. “1991 MADENCİ YÜRÜYÜŞÜ KADIN VAR OLUŞUNA CİDDİ ANLAM KATTI” n Kitabınızda, ZonguldakAnkara büyük madenci yürüyüşünün tüm evrelerine kare kare gönderme yapıyorsunuz. Nasıl bir çalışmaya girdiniz, yeterince yararlandınız mı? n 1991 yürüyüşünün havasına girme hazırlığım, yukarıda anlattığım biçimde başlamıştı. Ardından, konuyla ilgili incelemeler, romanlar okuma, bilgisayarda yapılan taramalar, izlemeler sonucunda kömür madencilerinin dünyasında gezinmeye, onların gün geçtikçe bozulan çalışma koşullarıyla daha yakından ilgilenmeye başladım. Yalnızca, yeraltıyerüstü yaşantısına değil, aile durumlarına da odaklanıyordum. Bu konuyla baş edebilir iyim korkuları içinde yazarlığımı sorgulamam iki yılımı aldı. Bir gün, gözümü karartıp bilgisayarın başına geçtim, uzun süre sessiz oturduktan sonra tuşlara basmaya başladım. n Romanda sergilediğiniz çok sayıda tipleme var. Aynı amaç uğruna yürüyüşe katılmış kişiler arasında kadınların daha çok öne çıktığı gözleniyor. Kimilerince cinsel kayırma olarak algılanabilecek bu tutumunuz nelerden kaynaklanıyor? n Orada, ilk kez erkeğiyle birlikte hak arama eylemine katılmış kadını öne çıkarmak istedim, ötekilerine de örnek olsun diye. Nereden bakılırsa bakılsın, kadınlıklarını erkeğin izin verdiği kısıtlı ölçülerden arındırmış kimseleri tanıtmak istedim. Bu yürüyüşte kadın, var oluşuna öyle ciddi ve gerçek bir anlam katıyordu ki onu izlerken hayranlık duydum. Üç günlük yürüyüşün sonuna doğru duyularının dilini çözdü; erkeğine bakmayı, gerçeği görmeyi, en önemlisi de insan olmanın kadın ya da erkek kimliği taşımaktan öte eğitim ve erdemi gerektirdiğini öğrendi. Daha neler öğrenilmedi ki kadın kesiminde; cinselliğini ayrımsama, aşkını dile getirme, gerektiğinde erkeğiyle omuz omuza yürüme. “MADENCİLER VE AİLELERİ EKMEĞİNİ PATRONA KAPTIRMAMAK İÇİN YEMİN EDİYORDU” n Önceki romanlarınızın kadınları genellikle okumuş kesimdendi. Burada sıra dışı bir madenci yürüyüşünün öyküsünü anlatırken onları yalnız bırakmayan eşleri, çocukları, hatta annelerini, ailece hak arayışına girişmenin simgesi olarak sunuyorsunuz. Gelecekteki toplu işçi yürüyüşlerine emekçi kadınların daha çok katkı sağlayacağını mı düşünüyorsunuz? n Yazarken kendime sıkça sorduğum bir soruydu bu. Çevresinde neler olup bittiğini merak eden dışa dönük kadının dünyasından, geleneksel yaşam biçiminin tutsağı olmuş emekçi kadınınkine geçiş yapmamı gerektiriyordu romanın konusu. Yedi kat yerin altında çalıştıkları için sık sık toplu ölümlerle gündeme gelen erkekleri, işe giderken onları sağ dönebilecekler mi kaygısıyla uğurlayan eşleriyle çocuklarının bir kısırdöngüye dönüşmüş yaşantılarına eğilmekti amacım. Verilmiş “İşçi kadın resimleri 1950’lerde okul kitaplarından çıkarılsa da kadının, demokrasi denilen yüce giysiyi eninde sonunda dikip topluma giydireceğine yürekten inanıyorum” diyor Tülay Ferah. bir yaşamın yetersiz koşullarıyla baş edebilme uğraşı içindeydiler. Böylece, kadınlar kendiliğinden simgesel bir boyut kazandı. İşçi kadın resimleri 1950’lerde okul kitaplarından çıkarılmış olsa da ben, işçi kadının ve kadının, demokrasi denilen yüce giysiyi eninde sonunda dikip topluma giydireceğine yürekten inanıyorum. n Binlerce insanın aynı amaç uğruna yürüyüşünü adım adım izlerken birden rotanızı değiştirip ayrı bir yola sapıyor, İstanbul’da oturan, ailesinin metruk konağına gelmiş değişik kesimden biriyle kadın arkadaşının öyküsünü anlatmaya geçiyorsunuz. Uzun ve işkenceli bir yolculuğun psikozundan bir süre okuru uzak tutmak için mi yapıyorsunuz bunu? n Okurlar bu bölümde yürüyüşün geriliminden kurtulup biraz soluklandığını söylese de onlara mola verdirmek hiç aklıma gelmemişti. Ama sevdiler romanı bölen ikiliyi. Yarı aydın düzeyine düşmektense ölmeyi yeğleyen bu kişiler, kendilerine soluklanacak insanca bir alan yaratamadığından, entelektüel kavramların içinde ağır ağır boğulurken romana girdi. Erkek, yıllarca ayak basmadığı aile ocağında, annebabayaradılış kavramlarıyla didişirken sevgili ol makla dişiliği bağdaştırma ve ayrıştırma deneylerine de girişti. İkisinin de gündelik yaşam dışında tutkusu var. Eğitimlerinin, insani değerlere önem vermediği gerçeğini kafalarına vurmasına da katlanamıyorlar, öyle ki içinde bulundukları mutsuzluğu yok etmek için parmaklarını oynatamayacak kadar yorgunlar. Kendilerine duydukları nefreti aşka yönelttiler. Her biri uzman konumunda birbirine işkence ederken madenciler ve aileleri yürüyüş hazırlığı içinde, ekmeğini patrona kaptırmamak için yemin ediyordu. n Madencilerin yaşantılarına eğilirken romanınızın kaç madenci ailesinin kitaplığına girebileceğini de düşünmüş olmalısınız. Bu konuda karamsar mısınız? n Karamsar olmamak elde mi? Onlardan çoğunun evinde kitaplık bile yoktu. Çünkü kitap, temel gereksinim maddesi değil. Madenci kasabasında babadan oğla geçen geleneksel bir geçim aracı işçilik. Temel eğitimi bile tamamlamadan küçük yaşta aile bütçesine katkıda bulunmak amacıyla ocağa inip çekirdek ailesini kurma hazırlığına giren gençten de kitap okuması beklenemez. n Sol Yanım Kömür Karası/ Tülay Ferah/ Eksik Parça Yayınları/ 256 s. 4 16 Haziran 2016 KItap