21 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

MIRCEA CARTARESCU ORBİTOR ÜÇLEMESİNE DEVAM EDİYOR Körpe ve berbat bir illüzyon Mircea Cartarescu, “Orbitor” üçlemesinin ikinci kitabında okuru, hem fiziğin hem de metafiziğin sularında yüzdürüyor. Yazar böylece düşler ve gerçeklerle örülü bir evrene dalıyor. ali bulunmaz [email protected] M ircea Cartarescu, Orbitor üçlemesinin ilk kitabı Kelebeğin Sol Kanadı’nda, hem anlatıcının hatıralarına hem de evrenin doğumuna dair bir hikâye anlatmıştı. İlk kitap için yazdığım yazıda, karmaşanın hüküm sürdüğü öyküde Cartarescu’nun bir oluşuma değindiğini, “rüyaların, savaşların ve Romanya tarihinin yazarın kaleme aldıklarının özü olduğunu” söylemiş ve şöyle bitirmiştim: “Acaba Cartarescu dizinin sonraki kitaplarında bize nasıl bir dünya hazırlıyor?” İşte şimdi oradayız; ikinci kitap, düşlerle gerçeklerin, bireysel anılarla Romanya’nın geçmişinin bir buluşması. “SOSYAL PARAZİT” Anlatıcı Mircea, ikinci kitapta yine kendisinden yola çıkıp zihninde birer muammaya dönüşen doğum, yaşam ve ölümle birlikte, Romanya ve Bükreş’in büyülü, kimi anlarda da karanlık tarihine sapıyor. Bazı satırlarda sanki bir ölü konuşuyor, bazılarında ise hayatın tam ortasındaki bir kahraman. Her iki durumda da göz kamaştıran bir ışık ve zaman kayması söz konusu; yani kah geçmişteyiz kah bugünde. Mircea’nın bunun için bir açıklaması var: “Ben hayatımı filtreliyorum. Onu yutuyorum, içiyorum, görüyorum, kokluyorum, ısırıyorum, yaşıyorum, ondan nefret ediyorum, ona sahip oluyorum.” Bir başka deyişle alacakaranlıkta tüm renkleri seçerek hatırlıyor Mircea; buna da “körpe ve berbat bir illüzyon” diyor. O illüzyonda ise ergenliğinin silueti beliriyor. Tabii bunun, yaşadığı dönemle ve o günlerin tarihiyle de bağlantısı bulunuyor; eski ahşap evlerle devasa binalar ya da Bükreş’teki Barok kiliseler aynı karede görülebiliyor. Benzer biçimde Mircea’nın ucuz rujlar kullanan annesi, askerler, din adamları, bıkkın memurlar ve itfaiyeciler de... Mircea’nın ilkgençlik günlerinden anılar hızlı bir yolculuk şeklinde akıp giderken vaiz ağzıyla kimi belirlemeler yapmaktan da geri durmuyor: “Tanrı için bu dünyanın bilgeliği delilik, bilimi ise hiçliktir.” O böylece kendi evreninin taşlarını döşerken yeryüzünün kuruluşu ve gidişatına dair kilit cümleler sarf edip “aklın prensiplerinin akıl tarafından anlaşılamayacak kadar karmaşık olduğunu” söylüyor. Mircea’nın adını geçirdiği o karmaşaya rüyalarında eriyen, hayatında yer eden eşya ve mekânlar da dâhil oluyor. Zaten Orbitor dizisi, tüm bunların ayrı ayrı kollardan gelip birleşerek denize dökülen bir ırmağı çağrıştıran; kendisini “sosyal parazit” gibi gören ve ergenliğin büyük uykusuna dalan Mircea’nın anılarından mürekkep. AKLIMIZIN KELEBEĞİ Cartarescu, Mircea ve etrafındakilerin mücadelesinin yanı sıra Romanya’yı Romanya yapan süreçleri ikinci kitaba da katıyor. Savaşlar, açlık, karartmalar, kavgalar ve kurulan yeni düzen, anlatılan büyük hayatlarla süratle birleşiyor. Mircea, kadınları ve erkekleri öğrenirken ülke, mutsuz yakın geçmişini aşıp mutlu ve âdil bir geleceğe doğru yürümeyi umuyor. Bu arada Mircea’nın daldığı rüya, kadim mitoloji ve bilgeliklere dek uzanıyor. Vücuda gelen dünyayı ve orada olup bitenleri yorumlamada bunlar Mircea’ya yardım ediyor. Kelebeğin iki kanadının, hayattaki ikiliklere benzediğini düşünürken kendisini “hiçbir zaman ulaşamayacağını sandığı dünyanın canlı ve rengârenk merkezinde” hissediyor. Bu, neyin göstergesi? Seçilmişliğin veya bir çağrının mı? Kapatıldığını düşündüğü şeffaf hapishaneden çıkışın mı? Belki de derinlik ve zamanı aşan üçüncü bir boyuta geçişin temsili olarak da algılanabilir. Cartarescu’nun kitap boyunca bizi oraya yönlendirecek ipuçlarını kulağımıza fısıldadığını işitebiliyoruz. Dolayısıyla bazen bir fotoğrafa bakıyormuşuz hissi uyandıran yazar, aklımızın kelebeğini harekete geçirip hepimize sesleniyor: “Yolcu olduğumuz doğru fakat dünyanın üzerinde değil, içinden yolcuyuz; onu, büyük bir taş kapıdan geçiyormuş gibi bizi çevreleyen tüm nesnelerle birlikte kat ediyoruz.” “Varlığın geniş perdesine yansıtılan bir filmin sanatçılarıyız” diyen Cartarescu, Orbitor II’de yine hem fiziğin hem de metafiziğin sularında yüzüyor. Tarihin, hayatın ve dinî ritüellerin yorumlandığı ya da bütünleştiği bir kitap var karşımızda. Cartarescu, kahramanlarının kendi yolunu aydınlatması için oluşturduğu ahlaki prensip ve önermeleri bizle buluşturuyor Orbitor II’de. Yani bir kez daha bilgisini ve edebi birikimini konuşturuyor. n Orbitor II / Mircea Cartarescu/ Çeviren: Sunia İliaz Acmambet/ Ayrıntı Yayınları/ 606 s. KItap İmtiyaz Sahibi: Cumhuriyet Vakfı adına Orhan Erinç l Genel Yayın Yönetmeni: Can Dündar l Yayın Yönetmeni: Turhan Günay l Sorumlu Yazı İşleri Müdürü: Abbas Yalçın l Görsel Yönetmen: Dilek Akıskalı l Yayımlayan: Yeni Gün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık A.Ş. l İdare Merkezi: Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sok. No: 2, 34381 Şişli İstanbul, Tel: 0 (212) 343 72 74 (20 hat) Faks: 0 (212) 343 72 64 l Cumhuriyet Reklam: Reklam ve Pazarlama Direktörü: Ayşe Cemal l Reklam Müdürü: Ayla Atamer l Tel: 0 (212) 251 98 74750 (212) 343 72 74 l Baskı: DPC Doğan Medya Tesisleri, Hoşdere Yolu, 34850 Esenyurt İSTANBUL. l Yerel süreli yayın l Cumhuriyet gazetesinin ücretsiz ekidir. l 316 Haziran 2016 OKURLARA Muhacirnâme 1924’te gerçekleşen Mübadele’nin insanlar üzerindeki etkilerini, hep Yunanistan’dan Türkiye’ye gelenlerin anlattıkları üzerinden yazdık ve yazıyoruz. Türkiye’den gidenlerin başlarına neler geldiğiyle pek ilgilenmedik. İstos Yayınları’nca yayımlanan “Muhacirnâme” adını taşıyan kitap, Karamanlıca olarak yayımlanan“Muhacir Sedası” gazetesinde yayımlanmış Karamanlıca şiirlerin bir derlemesi. Bu kez Mübadele ile Anadolu’dan gönderilmiş insanlar kendileri anlatıyor başlarına gelenleri. Bu nadide şiirler, vatanından koparılmış, evsiz insanların çektiği acıyı ve kederi, felaketin tahammül edilemez yükünü dile getiriyor. Bunlar, yeni vatanlarında, yeni koşullarda hayatta kalma mücadelesi verenlerin, felaketi bizzat yaşamış antikahramanların şiirleri, dizeleri. Kaybettikleri şeyler ile geride bıraktıklarının nostaljisinden, hayatta kalmak ve sürdürmek azmiyle yeni vatanlarındaki akut toplumsal meselelere dair itirazları ile öfkeden müteşekkil birer ağıttır bu şiirler. “Muhacirnâme”yi hazırlayan Evangelia Balta ve Aytek Soner Alpan çalışmasına ve bir Anadolu rüzgârı estiren şiirlere Semih Poroy’un olağanüstü desenleri eşlik ediyor. Tülay Ferah “Sol Yanım Kömür Karası” romanında Karadeniz kıyısındaki bir maden kasabasında başlayıp tüm Türkiye’yi ayağa kaldıran büyük bir yürüyüşe dönüşen, ünlü madenci direnişini anlatıyor. Tülay Ferah’la kitabını Mustafa Öneş konuştu. Bol kitaplı günler... [email protected] [email protected] twitter: www.twitter.com/CumKitap
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle