27 Nisan 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

gültekin emre’den “yürü dur boya” ‘Geleneği aramadım, hep benimle oldu çünkü’ Bizlere dilin gurbetinden seslenen Gültekin Emre’nin yeni şiir kitabı “Yürü Dur Boya”, duyarsızlıklara karşı susmamak gerektiğini söylerken şairin, bireysel ve toplumsal düş ve kaygılarını dizelerinde damıttığı bir çalışma. Emre’yle “Yürü Dur Boya” hakkında söyleştik. kendini doğurdu şiirim. Geleneği aramadım ben, hep benimle oldu çünkü. aydan yalçın ürü Dur Boya’da, “düş” ve “rüya” izlekleri neredeyse kitabın bütün şiirlerine sızmış. Bir şiirinizde geçen “ölüm hep genç, ömür ise çok yaşlı” dizesinden yola çıkarsak Yürü Dur Boya için gerçek hayatla yaşananlar arasında bir gidip gelme, bir arafta kalma hali, bir sayıklamalar kitabı diyebilir miyiz? İlginç bir adı var kitabınızın. Adını nereden aldı Yürü Dur Boya? n Bana 1991 O. M. Arıburnu Şiir Ödülü’nü kazandıran kitabımın başlığı Düşkuyusu’dur. Yaşamımda sayıklama her zaman var, rüya görme ve düş kurma da. Gerçeğin nerede başladığını, düşün nereye kadar uzandığını, rüyanın ne kadar sürdüğünü kim bilebilir? Düşle gerçek arasında bir salıncakta salınıp duruyoruz. Rüyalar da göçtü düşlerle birlikte. Eski gerçeklerin yerine yenileri gelip yerleşti. Aynı biçimde eski rüyalar yok artık, yenileri var çünkü. Yeni haritalar, başka çevreler, değişik mekânlar, sonradan öğrenilen diller değiştikçe düşler de boyut, biçim değiştirdi. Rüyanın, düşün, geçmişin... içine doğdu şiirler. Kitabın adı ise Gezi Direnişi’ne bir gönderme: Taksim’e birkaç koldan günlerce yürümeye çalışma, sonra o yürüyüşlerin zorla durdurulması, bastırılması... Boşalan meydanlarda, sokaklarda durma eyleminin başlaması... Daha sonra da yürüyen ve duranların ortak eylemi merdivenlerin boyanması... Susarken, susmuş gibi görünürken, susmadığımızın bir göstergesi. Hak ve özgürlüklerin kısıtlanmasına gösterilen onurlu tepkiyi Y “Geleneği aramadım ben, hep benimle oldu çünkü” diyor Gültekin Emre. selamlama benim yapmaya çalıştığım. n “Bir düş gördüm, hemen unuttum. Bir hayat yaşadım, hiç yaşamamışım gibi. Bir kadın sevdim, hâlâ seviyorum. Bir ömrüm oldu, onu harcadım, harcıyorum durmadan.” demiştiniz Göç/ ük’’te. Yeni kitabınızda ise bir şiire “merhaba” derken hayata, geçmişe, anılara ve hatta ölüme merhaba der gibisiniz. Issızlaşan rüyalarına inat “dirilmektir ölmek”, “dönmemeli rüyalardan geri” diyorsunuz. Ne değişti o günden bu yana”, göç/ük altından kalktı mı şair, ok yolun sonunu göstermiyorsa nereyi gösteriyor Gültekin Emre şiirinde? n Göç/ük paradoksal bir durum. Göçerken duygular, anılar, geçmiş, mekânlar, aşklar, ölümler, çocukluk da göçüyor. Gurbette başka bir insan olunuyor; neredeyse bir yanı ezik ve eksik. Bir yanıyla geldiği ülkede, öteki yanıyla içinde yaşadığı toplumda. Sabahları bir başka dilde işe giderken akşamları anadiline kavuşan bir kişidir göçmen. Çoğu zaman göçük altında kalmış gibi duyumsar insan kendini ülkesinden uzakta. İşte o zaman şiirler boy verir puslu ya da türküler çıkagelir karamsar, çatıları uçmuş, duyguları sarsılıp duran günlerde. Şair ve şiiri her yerde yolcudur imgelere, düşlere. Düş kurma bilinçaltına taht kurmaysa rüya, şiire sarmaşık olmadır. Hayat “GURBETTE BAŞKA BİR İNSAN OLUNUYOR” acılarla, küçük sevinçlerle, günlük kaygılarla, toplumsal kayıplarla, sorunlarla üstüme üstüme geliyor. Bir de buna geçmişin unutulmaz fotoğrafları, yok olan dünyası eklenince, şiirler sımsıkı tutunuyor kalemime, yüreğime, ruhuma, günlerime. n Şiirlerinizin çokça “günlük dilden” beslendiğini, “gelenekle” güçlü bir bağ kurduğunu görüyoruz. “Dal kırılınca yenin balına neler gelir bakın”, “Kurunun yanında yaşı da alıp götürürler” ve “Alma mazlumun ahını, neyini” dizeleri örnek gösterebiliriz. “Gelenek”, sizce şiirin olmazsa olmazı mı? Şiirinize neler katar? n Gelenekten kim kendini koparabilmiştir ki diye sormayayım. Çünkü geleneğe sırtını dönen ne çok yazar, şair var. Deyimlerden, atasözlerinden, çocukluğa, gençliğe iyice sinmiş anılardan, yaşananlardan, sararmış fotoğraflardan, unutulan seslerden, yitip giden renklerden, ardı arkası kesilmeyen acılardan süzülüp gelir imgeler, imgelerim. Günlük dilden, halk deyişlerinden, manilerden, türkülerden, çarşının pazarın dilinden, dünya şiirinden ve çağdaş şiirimizle birlikte geçmiş şiirimizden, ayrıca el aldığım onca şairin potasındaki erimeden, bu alaşımdan n Kitabınızın ikinci bölümünde yer alan “Kayıp Valiz” şiirlerinin, slogana kaçmadan, derin bir mizahı olan, estetik bir dille kaleme alınmış, hayatı, toplumu ve sistemi sorgulayan bütünlükte, ironik şiirler olduğunu görüyoruz. Sizce halkına ve çağına karşı sorumluluk duymalı mı şair? Bu çaresiz “susmalar” bekleyişinde nereye oturtmak gerek şiiri? Ya günümüz şiiri toplumsal kaygıya ne derece yakın? n Şiir siyasi çözümler üretemez. Şiir yol gösterici değildir çünkü reçeteler sunamaz. Şairin siyasi görüşleri, duruşu şiirinin içinde gezinir. Yorgun, bezgin değildir şiirin doğası. Şairine göre şahlanır şiir ya da yolunu bir türlü bulamaz. Duygulara boğulmak da değildir şiirin işi. Halkına, çağına, yaşadığı ülkeye, çevreye, dile saygıdır, vefadır, sorumluluktur şairin göstermeye çalıştığı. Duyarsızlıklara karşı durmadır. Susmadığımızın göstergesidir bu uzun fısıltı. İçimizdeki direnişe, karşı duruşa, eleştiriye, düşüncelere sahiplenmedir toplumsal kaygıları dile getirme. Şairden şaire değişir toplumsal duyarlık, ülkesine ve çağına karşı sorumluluk. n Kitabın son bölüm şiirlerinin farklı biçimlerle yazıldığını görüyoruz. Gerçi daha önce bu tür biçim çalışmalarınızı Merkezkaç adlı kitabınızda da gözlemledik. Örneğin “Seni Bilmem Ama” ve “Eksik Yüz” şiirlerinde sözcükler bazında bloklama tekniği kullanılırken Ankara’daki o vahim katliama göndermenin yapıldığı “Arış İtingi” adlı şiirde sözcüklerin ilk harfi saklanıyor. Bu tür biçim çalışmalarınızın sebebi ve şiire katkısı ne? n Taşı Sula kitabımdaki “Sivas Acısı”, “Kısa Kova”, “Yapıcılar Keyfinde” gibi şiirlerim de deneysel. Yeni arayışları, değişik söylemleri, sözü, imgeyi, sözcükleri başka biçimlerle harmanlamaya çalışıyorum. Şiir göze de seslenmeli bence. Okuru şaşırtmak değil ama yeni yolları arayıp bulma örnekleri bu şiirler. Yeni biçimlerle, ufku genişletme çabası, farklı kanallarla yola devam etme isteği bunlar. Bu çabalarımın şiire nasıl bir katkısı oluduğunu ben değil okurlar bilebilir ancak. Toplumsal olayların, katliamların acısını betimleyecek sözcük bulmakta giderek daha zorlanıyoruz. Bazen sözcüklerin harfleri de düşüveriyor çaresizlikten. Acıyı içselleştiren bir şiir “Arış İtingi”. Hayatımız parçalanıyor, çaresizliğimiz büyüyor; ölüm her an bizi bulabilir, düşler öksüz kalabilir; hep yaralanıyoruz. Harflerin, sözcüklerin çaresizliği durmadan büyüyor, içimizdeki korku, tedirginlik de. İşte Sultanahmet katliamı! Haydi harfler elimizden tutsun da duygularımızı, acımızı, yaktığımız ağıtları şiire dökelim bakalım nasıl dökeceksek?.. n Yürü Dur Boya/ Gültekin Emre/ Yapı Kredi Yayınları/ 104 s. “ŞİİR, SİYASİ ÇÖZÜMLER ÜRETEMEZ” 6 18 Şubat 2015 KItap
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle