Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
>> minde sıçradığını acı bir şekilde gördük. Peki, bu tehdit ve eylemlerle başa çıkmanın yolu ne? Luizard, askerî müdahale seçeneğinden çok günümüz koşullarını ve yakın tarihi anlamanın daha etkili bir yol olduğunu düşünüyor. Yazar, IŞİD’in bölgede devlet kurma amacıyla işgalci olarak konumlanan ilk Selefi grup olduğunu hatırlatıyor. IŞİD, Felluce’de, Musul’da, Tikrit’te, Rakka ve Deyrizor’da yönetimi yerel unsurlara bırakırken “ahlak kuralları” konusunda cihatçı geleneğin emirlerine uyulmasını istiyor. Böylece siyasi ve dinî bir ittifakla gücüne güç katıyor. Tabii işgal ettiği bölgedeki petrol kaynaklarını ve bunun paylaşımında söz sahibi olmasını da unutmamak gerek. Luizard, IŞİD’in neredeyse hiç savaşmadan, aşiretler ve Sünnilerin ağırlıkta olduğu bölgelerin ileri gelen yerel siyasi figürleriyle anlaşma yoluna giderek nüfuz elde edişinin altını ısrarla çiziyor. Böylece IŞİD, bu coğrafyada bir “markaya” dönüşüyor. IŞİD’in, devletleşme çabası ve gelirleriyle düzenli sayılabilecek bir ordu kurmasıyla El Kaide’den farklı bir kimliğe büründüğünü söyleyen Luizard, tehdidin hangi boyuta geldiğini ve örgütün nasıl profesyonel refleksler geliştirdiğini anlatmaya uğraşıyor. Söz konusu tutum, Irak’ta ve Suriye’deki karışıklıklardan doğan tereddütle ve yönetim zafiyetiyle birleşince açık bir tehdidi ve IŞİD’in bir güç olarak hâkimiyetini beraberinde getiriyor. Örgütün sınır genişletme düşüncesi, savaşını etkin kılmak için küresel çapta eylemler düzenlemesini tetikledi. İlkin SykesPicot Antlaşması’yla çizilen SuriyeIrak sınırını sembolik biçimde ortadan kaldıran IŞİD, hemen sonrasında savaşını Batı’ya taşımanın ince hesaplarını yaptı. Luizard, örgütün kendisinde bu gücü bulmasının nedenlerini hayli net biçimde özetlemiş: “Bugün, bölgedeki devlet düzenleri yıkılma tehlikesi altındaysa bunun nedeni her şeyden önce nefeslerinin tükenmiş olması ve kendi bünyelerinde barındırdıkları devam etmesi imkânsız iç çelişkilerdir. Bugün Irak’ı tehdit eden, kendine halife diyen Ebubekir elBağdadi değildir. Beşşar Esad rejiminin, tüm Suriye’yi kaotik ve sonu gelmez bir çöküşe sürükleyen kendi kendini imha sürecini başlatan, IŞİD’in savaşçıları değildir. IŞİD’in gücü, aslında sadece rakiplerinin zafiyetine dayanıyor ve çöken kurumların enkazı üzerinde artıyor.” Luizard, Irakİran Savaşı ve 2003’te ABD’nin Irak’ı işgali sonrası mezhep çatışmalarının, IŞİD’in ortaya çıkışındaki kırılma noktasını oluşturduğunu söylüyor. “ADALETSİZLİK HİSSİ”Nİ KULLANMAK Luizard, IŞİD’in güç aldığı yıkıntıların, Irak’taki ve Suriye’deki sömürgecilik faaliyetleriyle, kimi zaman mezhep savaşlarıyla ve bazen de azınlıkçoğunluk gerilimiyle yaratıldığını söylüyor. Yani bugün IŞİD’in hâkimiyet alanı gibi görünen coğrafya, tarihte hiçbir dönem sütliman olmadı. 1945’ten sonra, Soğuk Savaş’ın taraflarının güç ve iktidar gösterisinin sahnelendiği “Üçüncü Dünya” ülkelerinden Irak’ta ve Suriye’de, otoriter rejimler üs ya da karakol kazanma uğruna desteklendi. Dolayısıyla bu durum, yerelde iktidar sahipleri eliyle ayrımcılıkların ve mezhepçiliklerin körüklenmesinin yolunu açtı. İşte Luizard, bu tarihsel verilerin peşinden gidilmesi halinde IŞİD’in şimdilerde bölgede hangi referanslarla etkinleştiğini ve yerel otoritelere neden çekici geldiğini anlayabileceğimizi düşünüyor. Üstelik kuzeyde Türkiye’den, güneyde Lübnan’a dek etki alanını genişletmeye çalışan örgütün, sıçramaya çalıştığı ülkelerdeki hücrelerini harekete geçirme potansiyeli göz önüne alındığında Luizard’ın kitabının adındaki “tuzak” ifadesine ilişkin bir ipucu yakalamak mümkün. Bu tuzağa, propaganda yapmak ve yandaş kazanmak için iletişim teknolojilerini kullanma da dâhil. Yazarın burada paylaştığı önemli bir not var: “IŞİD, bölgenin sömürge tarihi üzerinde ısrarla durarak Fransa’da, Büyük Britanya’da ve ABD’de ‘ilgi uyandıran hassas konulara’ değiniyor. Müslümanları, kâfir ve egemen Batı’nın ezeli kurbanları gibi göstererek bazı gençler arasında yaygın olan adaletsizlik hissini kristalize ediyor.” Luizard, IŞİD’in, geleceği öngörülemez şekilde herkese savaş ilan ettiğini anımsatıyor. Durumu, “kumar” ve “tuzak” olarak adlandırmasının altında bu yatıyor. Sosyal, siyasi ve ekonomik anlamda bölgenin yarınının kestirilemeyeceğini de ekliyor. Tüm bunları derleyip topladığımızda karşımızda önemli bir gerçek duruyor: IŞİD’in ne olduğu, perde arkasında kimlerin bulunduğu ve aslında hangi amaçla etkinleşti(rildi)ğini tam anlamıyla çözmek için biraz vakit lazım. Hitler’in “Acımasızlık saygı uyandırır, kitleler korkunun heyecanını yaşatacak şeyler ister” sözünün günümüzdeki yansıması olan IŞİD, Cuheyman el Oteybî’nin 1979 Kâbe baskınıyla, SSCB’nin Afganistan ve ABD’nin 2003’teki Irak işgaliyle palazlanan cihatçı oluşumların son halkası. Onunla kalır mı? Bunu da zaman gösterecek. n IŞİD Tuzağı/ PierreJean Luizard/ Çeviren: Yasemin Özden Charles/ İletişim Yayınları/ 120 s. KItap 18 Şubat 2016 17