27 Nisan 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Owen oluyor ama Owen, William Carol Williams, Ezra Pound ve Lorca da dahil bir çok kişiyi olmamaları gereken yerlerde görüyor. Roman boyunca Roberto Bolaño, André Gide gibi birçok yazara gönderme de var. Kadın yazarın yayınevinde çalıştığı dönem, o sırada yaptığı sahtekarlık da yazar, çevirmen ve yayınevi ilişkileri açısından mizahi ama acı eleştiriler içerdiği gibi bizim bilgi yetersizliğinden fark etmediğimiz başka gizli göndermelere de sahip olabilir. Siren Yayınları’nın blogu Sirenin Sesi’nde yer alan romanla ilgili tanıtıcı yazıda “Kalabalıkta Yüzler”in adını Ezra Pound’un yazdığı bir şiirden aldığı belirtiliyor. “Rivayet o ki Pound, metroya binecekken birkaç ay önce savaş alanında can vermiş olduğunu bildiği arkadaşı, heykeltıraş Henri GaudierBrzeska’yı görmüş kalabalık, trene üşüşmüş ve Pound, arkadaşının izini kaybetmiş. Bir sütuna yaslanan şair, yere çökmüş ve bir şiir yazmaya başlamış; uzun, upuzun bir şiirmiş bu ve Pound, her gün aynı noktaya giderek onun üzerinde çalışmış, şiiri arkadaşını gördüğü an kadar kısa, bir o kadar da vurucu kılmak için uğraşmış. Bir aylık bir çalışmanın sonunda iki dizeden oluşan bir şiir varmış elinde; arkadaşının yüzü kalabalıkta bir belirip bir kaybolmuş belki ama yazı, her zamanki gibi, kalmış” (bkz. sireninsesi.blogspot. com.tr/2016/01/kalabalk.html). “Bir Metro İstasyonunda” adlı o şiir şöyle: “Kalabalıkta bu yüzlerin belirişi: / Islak siyah bir dalda taçyaprakları.” (Çev. İsmail Haydar Aksoy. mevsimsiz.net). Gilberto Owen da kurmaca bir kahraman değil. 13 Mayıs 1904’te Rosario’da doğmuş, 9 Mart 1952’de ABD’de Philedelphia’da ölmüş Meksikalı şair ve diplomat. Romandan edindiğimiz izlenimin aksine ABD’de tanınmamış bir şair olsa da kendi ülkesinde ve herhalde Latin Amerika’da tanınmış bir şair. Yine wikipedia’ya bakarsak bir süre gazete ve dergilerde çalıştıktan sonra 1928’de diplomatlık görevine başlamış. İlk görev yeri de ABD olmuş. Dördü ölümünden sonra olmak üzere 11 kitabı yayımlanmış. Adına önemli bir şiir ödülü de veriliyor. “Çağdaş Latin Amerika edebiyatının özgün sesi” diye tanıtılan, Meksika’nın Dünya Edebiyatı’na yeni katkılarından olan Valeria Luiselli’nin dev posterlerine kitap fuarlarında Meksika ulusal standlarında rastlıyorduk ama kimliği hakkında bilgimiz yoktu. Valeria Luiselli 1983’te Meksika’da, Mexico City’de dünyaya gelmiş. Diplomat olan babasının işi nedeniyle çocukluğu ABD, Güney Kore, Kosta Rika ve Güney Afrika’da geçmiş. Liseyi Hindistan’da bitiren Luiselli, felsefe dalındaki lisans öğreniminin bir kısmını Meksika’da, bir kısmını ise İspanya ve Fransa’da tamamlamış, yüksek lisansına sonradan ders de verdiği Columbia Üniversitesi’nde devam etmiş. Yayımlanmış dört eseri var. Uluslararası önemde dergilerde öyküleri, makaleleri yayımlanmış. Ödüller kazanmış. Tüm eserleri de başta İngilizce olmak üzere Dünya dillerine çevrilmiş. Valeria Luiselli’nin “Kalabalıkta Yüzler”i (Ocak 2016, Çev. Seda Ersavcı, Siren Yay.) gerek işlediği konular, gerek kurmacada gerçeklik nerede biter, kurgu nerede başlar gibi temel sorular doğuran yaklaşımıyla ve akıcı anlatımı, açık sözlülüğü, ince mizahıyla güzel bir roman. n İNCE MİZAH Valeria Luiselli ‘Çocuklar uyanmasın’ Valeria Luiselli Türkçedeki ilk romanı “Kalabalıkta Yüzler”de, 1920’lerin sonunda New York’ta yaşamış Meksikalı bir şair hakkında bir roman yazan kadının, yaratım sürecinde kendiyle hesaplaşması ve yaşadıklarını anlatıyor. ya da boyutta, bu kadının evlilik öncesi yaşadıkları var. Romanı yazarken bunları anımsıyor. Çünkü romanının konusunu oluşturan New York’ta yaşamış Meksikalı şair Gilberto Owen’i evlilik öncesi küçük bir yayınevinde çalışırken keşfetmiş. Yayınevinin sahibini Gilberto Owen’in önemli bir şair olduğuna ve İngilizceye çevirilerini kitap olarak basmaya ikna etmeye çalışma süreci. yazmak zorundadır o; soluklanacak yer azdır çünkü” diyor. “Çocuklar uyanmasın” diye “sessiz bir roman yazmak durumundadır kadın yazar.” (bkz. t24.com. tr/k24/yazi/arslongavitabrevis,528). Postmodern roman anlayışı bizi iç içe geçmiş anlatılara alıştırdı. O nedenle Valeria Luiselli’nin kurduğu yapı yeni görünmeyebilir. Anlatımının akıcılığı, anlatıdaki gizli humor ve özeleştirel yaklaşım bana ilginç geldi. Klasik postmodern anlayıştan bir farkı da konunun gelişmesiyle birlikte iç metin olarak anlatılan Gilberto Owen’in yaşadıkları ile romanın yazım sürecinde yaşananlar ve anımsananların yani diğer iki boyutun metinlerarası bir ilişkiye girmesi. Kadın yazarın yaşadıkları, düşünceleri bir süre sonra iç metne yansımaya başlıyor ve neyin anlatı, neyin yazma süreci olduğu birbirine karışmaya başlıyor. Neyin gerçek, neyin hayal ürünü olduğu sadece anlatılararası kurulan ilişkilerden ibaret değil. İç metinde Gilberto Owen’in yaşadıkları diye anlatılanlarda da gerçeklik ve yanılsama sorunu var. Anlatıcı da, Gilberto Owen de özellikle metro duraklarında aslında orada olmaması gereken ve sadece kendilerinin farkına varabildikleri kişiler görüyorlar. Anlık görüntüler bunlar. Kalabalığın içinde tüm sahicilikleri ile bir an görünüyor sonra da kayboluyorlar. 1920’lerin sonunda New York’ta yaşamış şairin izini tutkuyla sürdüğü için Kadın Yazar’ın gördüğü hayalet Gilberto R 12 omanın konusunu birkaç cümlede anlatmaya çalışınca ortaya böyle bir şey çıkıyor ama okunaklı bir roman “Kalabalıkta Yüzler”. Valeria Luiselli romanı biriki paragraflık küçük bölümler halinde kurmuş. Üç ayrı zamanda üç ayrı öykü anlatıyor. İç içe geçmiş üç ayrı öykü. Anlatımının akıcılığı ve belki de Türkçede erkek dişi ayrımı olmadığı için öznelerin net olarak belirtilmemiş olması nedeniyle bu geçişleri de her zaman kavramak kolay değil. Yazar, zamanlar arasındaki bu belirsizliği kasten de tercih etmiş olabilir, bilemiyorum. İç içe geçmiş üç anlatıda dört farklı bakış açısı var. Öncelikle iki çocuk sahibi evli bir kadının, bir yandan çocukları ve ev ile uğraşırken diğer yandan roman yazma çabasına şahit oluyoruz. İkinci anlatıda Üçüncü anlatı ya da boyutta yazılmakta olan roman var. Romanda Gilberto Owen’in New York’ta yaşadıkları anlatılıyor. Yabancılaştırma unsuru olarak da senarist kocanın yorumları giriyor araya. Senarist koca, karısının yazdıklarını her gün okuyup onun evlilik öncesi yaşamı, başka erkeklerle ilişkileri hakkında ipuçları yakalamaya çalışıyor. Yorumlar yapıyor. Bu yorumlar metne dışarıdan bakmamızı sağladığı gibi romanın yazımını da etkiliyor. Kadın, romanını kocasının okuduğunu göz önüne alarak değiştiriyor, geliştiriyor. Kendine ait bir odası, mahremi olmayan bir kadının roman yazma çabası da ilgiye değer bir ironi ile anlatılıyor. Kitabın çevirmeni Seda Ersavcı “Ars longa, vita brevis” başlıklı yazısında romanın küçük parçalar halinde yazılmış olmasının nedeninin de kadın yazarın yazmaya vakit ayıramaması olduğunu belirtip “Romanlar uzun solukluyken, artık kısa soluklu şeyler POSTMODERN ANLAYIŞTAN AYRILAN ROMAN 18 Şubat 2016 KItap
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle