05 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

[email protected] Öykünün dünyalar dolaşan sevgi dili... Dünyanın dört bir yanında kaleme alınmış öykülere baktığımızda tümünün de insana iyi şeyler söylemek üzere yola çıktığını görebiliyoruz. Oysa kimi yazarlar, zaman zaman başlarına iş açıp kendilerini tehlikeye atabileceği olasılığına karşın bunu göze alıp öyle yayımlıyor ürünlerini. Enayi olamayacaklarına göre, bu durumu sanatın sanatçıya yüklediği bir görev bağlamında alıp şövalyelik ruhu yansıtmaktan kaçınmıyor demek ki hiçbir yazar… Ö yküleriyle okunurluğunu sürdüren her yazar, aramızda olmasa da okur belleğinde yaşamını sürdürüyor yine de. Öyle ya, aradan kaç yıl geçerse geçsin, dünya nerelerden nerelere yuvarlanırsa yuvarlansın değil mi ki yazar, anlatı evreni, karakterleriyle öyküyü okur nezdinde ayağa kaldırıp canlandırıyor, yapılandırıp hayata katıyor, kendisi de bundan pay alacaktır. Sonuçta bu okuma eyleminde okur da yazar da yaşanılan zaman diliminde buluşuyor o halde. Öldükleri halde yaşamlarını sürdüren yazarlar, öykülerinde neler söylüyor arkadaki okura, genelde insanlığa? Savaşa, şiddete, tacize, baskıya, tabuya, dogmalara vb. karşı sevgiyi, barışı, dayanışmayı, erdemi, insani değerleri aktarmıyor mu? Özetlersek bu kadar işte. Ama bunu öyle sloganlar, fragmanlar, öğütler, notlar halinde söylüyor değil yaşamayı sürdüren ölü öykücüler… Bu çerçevede doğumları ile ölümleri arasında yuvarlamayla altmış beş yıl bulunan Kıta Avrupası’ndan beş yazarla bunların öykü örneklerine bakıldığında bu durumu görmek olası. Kim bunlar: Stefan Zweig (18811942), Mihail Bulgakov (18911940), Wolfgang Weyrauch (19071980), Doris Lessing (19192013), Antonio Tabucchi (19432012)… STEFAN ZWEIG: “AY IŞIĞI SOKAĞI”… Yazına döktüğü emekle hâlâ yolumuzu aydınlatan, ötesinde çok yönlü bir yazıncı olarak da katkı koyan Stefan Zweig, “Seçme Öyküler” olarak yayımlanan Ay Işığı Sokağı’nda (Çev.: Ahmet Arpad, Remzi, 2014) verimleme alanlarından tanıdığımız yazınsal tutumunu sürdürüyor. Tok duruşlu metin üretimi, satır arası yoğun örgüleme yetisi, yan anlam öbekleriyle zenginleştirilen evren, gerçektenlik duygusunu yükselten özen, âdeta bütün dünyayı kucaklarcasına yapılandırılan kavrayıcı anlatım… İşte Zweig portresi! Bu tutumu onun Ay Işığı Sokağı’nda da karşımıza çıkıyor. Gerçekliğin değişken yüzlerine kurmacasında açtığı sağlam yerle etkileyici öyküler kaleme alan Zweig, her zamanki okur beklentisini karşılıyor yine. Nitekim kurduğu evrenden, yarattığı karakterlerden yayılan etki gücü, okuru yerine mıhlamaya yetiyor. Sözgelimi Fransız Devrimi dönemindeki barbarlığından ötürü “Lyon Kasabı” olarak tarihe geçen Joseph Fouché’nin, ekin biçercesine katlettiği, o sıra ölümü bekleyen yurtsever Lyonlulara yer açan Zweig, “ölümden (bir) gece için ödünç alınmış”(37) mutluluk saatlerini okur belleğinde bir duygu seliyle yıkıyor âdeta. (Ayrıca bak.: Stefan Zweig; Joseph Fouché / Bir Politikacının Portresi, Çev.: Gülperi Sert, Can, Dördüncü Basım, 2013). “Yeni gelenlerin arasında bulunan bir genç kız aniden yerinden fırlamıştı. Kollarını iki yana açarak ve …haykırarak, demir parmaklıklı bir pencerenin yanında tek başına durmakta olan erkeğe doğru koştu. Kızın sesini duyan adam olduğu yerde döndü. Ve aynı anda bir ateşin büyük alevleri birbirine kavuştu. İki gencin vücutları tutkuyla birbirine sarıldı, dudaklar kenetlendi, hıçkırıklar bir oldu, gözlerden boşalan yaşlar yanakları ıslattı. Sonra birbirlerine dokunabildiklerine, birbirlerini hissettiklerine inanamadılar, hatta bir an için ürktüler. Fakat sonra daha büyük bir coşku ve daha sonsuz ateşle yine birbirlerine sarıldılar”(32). Ölümlerine saatler kala iki nişanlı “Lyon’da Düğün” öyküsünde böyle bir hüzünle sersemletiyor işte insanı! MIHAIL BULGAKOV: “KIZIL MOSKOVA”… Mihail Bulgakov, yaşanan olumsuzluklara kara anlatı temelinde yaklaşan yapıtlarıyla Sovyet döneminde hedefe alınmış bir yazar. Onun bu tutumu Kızıl Moskova (Çev.: Ergin Altay, Can, 2016) adı altında bir araya getirilmiş öyküle riyle gazete yazılarında da görülüyor. Bulgakov bunları kaleme alırken Bursa hapishanesinde tutuklu bulunan Nâzım Hikmet de İvan İvanoviç Var mıydı Yok muydu? (1954/1957) adlı oyununda bir bakıma Bulgakov’la örtüşecektir yıllar sonra. Yer yer röportaj izlenimi bırakan, tarihsel olaylara, karakterlere dönük açılımlarıyla yaşamsal gerçekler yönünden zengin bir artalan getiren anlatı, toplumun etnolojik, kültürel bir haritasını da çıkarıyor aynı zamanda. Bulgakov, olgusalı kurmacaya katarken metnine biçemsel zenginlik ekleyip denge sağlıyor; böylelikle görkemli bir Bulgakov öyküleri dizisi koyuyor ortaya. WOLFGANG WEYRAUCH: “İŞARET DİLİ”… İkinci Dünya Savaşı’nın şiddetini Zweig, Bulgakov gibi yaşayan Wolfgang Weyrauch, öykümüzün büyük ustası Kâmuran Şipal çevirisiyle sunulan öykü toplamı İşaret Dili’nde (Cem, 2010), nece önemli bir yazar olduğunu da gösteriyor aynı zamanda. Kâmuran Şipal, öyküleriyle romanlarının yanında çevirilerini de yazınsal açıdan imzaladığı yapıt bağlamında ortaya koyuyor sürekli. Nitekim Weyrauch’un öykülerini okurken de bu güçlü duygunun etkisinde kalıyor insan. Ayrıksı öyküleme biçemiyle, hatta yer yer uyumsuz tiyatrodan gelen çağrışımlarla dikkat çekici öyküler kaleme alıyor Weyrauch. Barışa giden bir yolda, “baştakilerin dediklerini yapmakla görevli”(45) insanların bu yolda nasıl bir engel öbeği oluşturacağı ortada. İşte Weyrauch, herhangi olaya, nesneye, ilişkilenişe göz atarken bu tür insanlarla ötekilerin arasındaki uyumsuzluğu gözler önüne seriyor. Uyumsuzluk zaten onda temel izlek. Farklı bir öyküleme kavrayışı tanımak için yazarlar da mutlaka okumalı bu öyküleri. DORIS LESSING: “ON DOKUZ NUMARALI ODA”… Doris Lessing, bir yanıyla kolayca okunuveren ama kolayca tüketilemeyen, popüler düzlemde geniş okur kitleleriyle içli dışlı bağlar kurarken öyküleriyle romanlarında entelektüel boyutu savsaklamadan öne çıkmayı başaran, sonuçta yazınsal olandan ödün vermeksizin işini yapan yazar konumuyla dikkati çekiyor. Bu gerçeklik toplu öykülerinin yer aldığı On Dokuz Numaralı Oda (Çev.: Sinem Yazıcıoğlu, Can, 2015) adlı oylumlu yapıtında da kendini gösteriyor. Öykülerini yumuşak geçişler ancak farklı biçemlerle yapılandırarak usulca, içe işleyen incelikte ama kimileyin alaysamaya dayalı bir kavrayışla kuruyor. Gerek kuşaklar arasında sergilediği yaklaşımındaki duruşla gerekse kadın erkek arasında süregiden çelişkili, çatışmalı konuma açtığı anlatısıyla okuru kıskıvrak yakalayan Doris Lessing, yer yer kısa ama yer yer de upuzun görünen öyküleriyle okurunu her zamanki kavrayıcılıkla kuşatıyor… ANTONIO TABUCCHI: “TERSYÜZ OYUNU”… Dünya öykücülüğünün son yüzyıldaki önemli adlarından biri sayabileceğimiz Antonio Tabucchi, Tersyüz Oyunu (Çev.: Neyyire Gül Işık, Can, 2016) başlıklı öyküler demetinde, böyle bir nitelemeyi nasıl da hak ettiğini apaçık gösteriyor kanımca. Tabucchi, öykülerinde alabildiğine yükselttiği entelektüel düzeyiyle okuru farklı etkilere taşıyor. Bunlara daldığında ise kolayca anlatının büyüsüne kaptırıyor insan kendisini. Çünkü olgusal gerçeklikleri kurmaca gerçekliğine dönüştürmenin büyüsünü hünerle işliyor Tabucchi. Ama bundan daha çok insana duyulan sevginin, insani değerlere, doğanın bütünlüğüne, çok kültürlülükle toplumsal barışa duyulan bağlılıkla özlemin bunlarda apayrı yeri olduğunu görmemek için kör olmak gerek… Ne diyordu öykücülüğü için Tabucchi: “Benim olan, öykülerin başka öyküler değil de o öyküler olmasını sağlayan şey onları anlatış tarzımdır. “[H]epsi bir keşfe bağlıdır: Günlerden bir gün, hayatın önceden kestirilemeyen koşulları sonucu, belli bir şeyin ‘öyle’ olmakla birlikte, aynı anda başka türlü de olduğunu fark edişime”(15). İşte aramızda olmayan beş dünya yazarının biz dünyalılara bıraktığı kültürel, yazınsal kalıt… Hiç kuşku yok ki bizde ya da öteki dillerde yaşayan her öykücü, söz konusu kalıtın taşıyıcısı… Günümüz Lyon kasapları bunu bilmeyebilir… Ama yazınsal değer üreten her yazar geçmişten günümüze hep aynı duyguyla kaleme alıyor öyküsünü… Sevgi, barış diliyle… n NOT: Kemal Bekir üzerine gerçekleştirdiğimiz 40 dakikalık belgeselin 28. Ululararası İstanbul Kısa Film Festivali kapsamındaki gösterimi İtalyan Kültür Merkezinde 19 Aralık saat 14.00’te, 20 Aralık saat 18.00’de olmak üzere gerçekleştirilecektir. Ücretsiz gösterimlere bütün sanatseverileri davet ediyoruz. 18 8 Aralık 2016 KItap
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle