Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
>> yazdığı o güzelim ironi dolu şiiri okumuş. n Şiirlerinizde ses mi yoksa lirizm mi ağır basıyor? Örneğin ‘Luda’ veya ‘İlk Aşk’taki lirizmi, ‘Ceylanın Ölmeden Önce Söyledikleri’ veya ‘Ebabillerin Taşıdığı Taslak’ta bulamıyoruz. Her ikisinde de ön planda duran ses; dizelerin sonundaki “ve” ve “aktı” ile müthiş bir uyum yakalamışsınız... n Haklısınız. Ben şiiri ilk dizenin yazdırdığına inananlardanım. İlk dizeyi nasıl yakalıyorsanız o sizi ırmağın yatağına sürüklüyor. Aynı zamanda o ilk dize, şiirin anlatmak istediği derdi de güçlü imgelerle örüyor. Burada bazen ses bazen lirizm ön plana çıkar. Şairin tek yapması gereken, şiirin akmak istediği mecrada önündeki engelleri kaldırması ve aktığı yatağı değiştirmemesi. Şair ancak şiirin taşıdığı anlamı nesnelerle zenginleştirip derinlemesine işleyebilir veya İlhan Berk’in dediği gibi “Bazı şiirler salt sesle yürür. Bu yüzden göz görmez onları. Bazı şiirlerde (acıyı kazandıklarından olacak) ses duyulmaz.” “ÇEVİRMENLERİN GÜNAHI ÇOKTUR” n Mahmud Derviş’le yazım tarzınızı veya yaşantınızı benzetiyor musunuz? n Kesinlikle hayır! Sanırım şiirlerinden iki üç alıntı yaptığım için böyle düşündünüz. Ne yazım ne de yaşantı tarzında bir benzerliğimiz olamaz. Mahmud Derviş, sosyalist gelenekten kendisini Filistin davasına adamış bir devrimci, dünyaca ünlü bir şair. Düşünce ve şiir anlayışı olarak Nâzım’a, Neruda’ya yakın duran biri. Filistin’in yaşam tarzı malum... Mahmud Derviş’in şiirinde Filistin davası için yazdıkları da ortada; onun şiirinin en büyük çıkış nedenlerinden biri Filistin davası ve insanı. Nasıl bir benzerliğimiz olabilir ki? Ha, tek ortak yanımız sosyalist gelenek, Nâzım’ı sonsuza dek sevmemiz olabilir. n Mahmud Derviş demişken sizin gibi şairlerin, şiir hayatında çevirinin büyük bir yer kapladığını görüyorum. Çeviri, olmazsa olmaz mı, şiirinizdeki etkisi olumlu mu, olumsuz mu; bir de şiir çevirisinin sancıları nelerdir? n Önce olumlu yanından başlayalım: Çeviri bence gerekli bir eylem. Kaldı ki ben, sadece birkaç Arap şairi değil, Arap şiirinin önemli yanını; sol yanını Türkçeye çevirip Türkiye’deki şiirseverlerle tanıştırdığımı düşünüyorum. Olumsuz yanı çok daha ağır basıyor. Cevat Çapan Hoca’nın bir lafı var: “Çeviri yaptığım için günahlarım çoktur.” Gerçekten çevirmenlerin günahı çoktur. Cevat Hoca’ya, benim de günah işlememde katkısını inkâr edemem, bu konuda her zaman ona minnettarım. Bir defa şiir hiçbir zaman dört dörtlük çevrilmez. Her zaman bir tarafı eksik kalır. Hem yararı fazladır hem de acımasızca eleştireni. Umut ederim ki çevirmenlere yapılan haksız eleştiriler, hatta çamur atmalar, zamanla şiirin büyüklüğünü göstererek bu gereksiz ve sıradan olumsuzlukları siler. Çevirmen şairse çeviri onun için korkunç bir zaman hırsızı. Şair kendi şiirine ayırdığı zamanı çaresiz ikiye bölmek zorunda. Buna karşılık olarak şairin, çevirdiği şiirler sayesinde ufku genişlediğini söyleyebilirim. n ‘Palmiye’ şiirinde, “kalıcı değilim biliyorum, ne acıya ne aşka” dizeleriyle her şeyin geçici olduğuna mı vurgu yapıyorsunuz. Öyleyse ‘Çello’ şiirinin taşıdığı o derin aşk hüznü nasıl nitelenmeli? n Hiçbir insan yaşadıklarında kalıcı değil ancak deneyimlerini bir anı olarak içinde taşıyabilir; acıysa acı, mutluysa mutlu anı olarak ama kalıcı değil. Çünkü hayat sürekli değişiyor ve zaman akıyor. İnsan yaşadığı aşkta ve acıda durup bekleyemez, “aynı suda iki defa yıkanamaz.” Akıllı insan değişmek ve durumu değiştirmek zorunda. Zaman, sürekli akan bir ırmak gibiyse akıllı insan bu ırmağın tam ortasında durup bekleyemez, acısını yanına alıp yoluna devam eder. Bu acılar ve aşklar şiire dönüştüğünde, şiirdeki asıl yerini aldığında sonsuz bir anlama dönüşür kanısındayım. Şairin asıl amaçlarından biri, öreceği şiir hırkasının renklerini fazla tutmak olmalı, yani şiirinin hırkasını çoğul renkten oluşturmalı, çellonun hüzünlü sesi gibi. Bir imgeyi takıntı haline getirip işlemekten söz etmiyorum. Takıntı haline getirilen bir imgenin zenginliklerle donatabilmesinden söz ediyorum. Şiirdeki nesnenin bolluğundan. “ŞİİR, SINIFIN ARKA SIRALARINDA OTURUYOR” n Lirizmin doruğa ulaştığı o güzelim ‘Luda’ şiiri yanında, kitabın sonunda içinizi döktüğünüz Luda’yı bize tanıtır mısınız? Önsözde yazdığınıza göre kitabı Luda’ya atfettiğinizi düşünebilir miyiz? n Taşa Masal’ı Luda’ya adadığımı düşünmeyin lütfen. Kitapta Luda’nın hatırı sayılır yeri ve rolü olduğu kesin. Öbür taraftan bu durum, Luda’nın kim olduğuna bağlı; belki kitabın poetikasıdır. Unutamadığım bir aşkımdır. Belki hayali bir sevgilim belki de azar azar biriken yaraların, ara ara baktığım aynasıdır. Sanırım en iyisi onu okura bırakmalıyız! n Son bir soru; şiirin durumu ne olacak? n Sadece ülkemizde değil, dünya genelinde şiirin geldiği noktaya, şiirin vardığı yere ve okunmadığına dair söylenenlere bakarsak şiirin artık yeni bir mecrada akması gerektiği kanısındayım. Birçok şairin, aynı sözcüklerle ve ahenkle konuşmaktan kaçınması gerek. Yıllardır şairin çokluğundan falan söz ediliyor, bence önemli değil. Önemli olan bugün ülkenin sokaklarında yaşananlar; felsefi, sosyal ve psikolojik hayat... İnsan şiire dahildir diyorsak şair tepeden bakıp dizelerinde insanı, sokağı ve hayatı göz ardı etmemeli. Her şeyden önce şiirin, günümüzde yaşanan haksızlıklara ve yapılan zulme karşı dik durması gerek. Muhalifse muhalif duruşunu açık alınla göstermeli. Ün için çırpınanlar, şiirin sırtından üne kavuşulmaması gerektiğini; önce şiirin, sonra şairin geldiğini unutmalı! Belki de hayatın, teknoloji sayesinde artan rahatı (refahı demiyorum) yüzünden şiir sınıfın arka sıralarında oturuyor. Bugün şiirin vardığı noktaya dair daha birçok şey sıralamak mümkün. Peki, kurtuluşu var mı? Şiir asla ölmeyeceğine göre kesin vardır. n Taşa Masal/ Metin Fındıkçı/ Artshop Yayıncılık/ 96 s. KItap 8 Aralık 2016 13 Tanrılar ve tanrıçalar, kahramanlar ve canavarlar, savaşlar ve birlikteliklerle dolu ilginç ve fantastik bir dünyayı şekillendiren, birbirine bağlı hikâyeler dizisinden oluşan İskandinav Mitolojisi size soluksuz bir okuma vaat ediyor. İSKANDİNAV MİTOLOJİSİ Viking Mitlerinde Tanrılar, Kahramanlar, Canavarlar Kevin CrossleyHolland Çeviren: Simge Kaytan 408 sayfa Büyük mucidin çalışmalarını, hayal dünyasını, düşüncelerini ve hayatını bir bütün olarak ortaya koyan Elektrik Çağının Mucidi: Tesla, son zamanların en iyi popüler bilim kitaplarından biri olarak seçilmiştir. Elektrik Çağının Mucidi TESLA W. Bernard Carlson Çeviren: Ilgın B. Yıldız 624 sayfa CEMAATLER Güvenli Olmayan Bir Dünyada Güvenlik Arayışı Zygmunt Bauman • Çeviren: Nurdan Soysal • 168 sayfa TARİKAT, CEMAAT, KADIN NeoOryantalizm’in Kadın Üzerinden Egemenlik Arayışı ve Siyasal İslamcılık Prof. Dr. Şahin Filiz • 256 sayfa YENİ KİTAPLARIMIZ MİMARLIK 101 Nicole Bridge ÜNİVERSİTE Henry Rosovsky İKİNCİ DÜNYA SAVAŞI John Keegan BATI GELENEĞİNDE BİLİM VE DİN TARİHİ Gary B. Ferngren internet satış: www.saykitap.com Tel.: (0212) 512 21 58 • eposta: dagitim@saykitap.com www.facebook.com/sayyayinlari www.twitter.com/sayyayinlari www.instagram.com/sayyayincilik