05 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

KURTUL GÜLENÇ’İN YENİ KİTABI Marksizm’i yeniden okumak Kurtul Gülenç “Marksizm’de Ahlak Tartışmaları”yla Marksizmi, günümüzde çok da ihtiyacımız olan etikahlak kavramları ekseninde ele alarak yeniden değerlendiriyor. F. BETÜL TATLI N asıl yaşamalıyız veya Antik Yunan’da formüle edildiği şekliyle “İyi yaşam nedir?” sorusu, her ne kadar âdil ve mutlu bir düzenin imkânına ilişkin olsa da bu soruyu sorabilmek bizi, pratik alanda kendisiyle yaşamı inşa edeceğimiz ilkeleri yaratma veya var olan/mevcut ilke ve değerleri sorgulama yetisine sahip kişiler olarak daha en başından konumlar. Soruyu sorabilme imkânı bakımından, ona içkin olan özgürlük bir kenara bırakıldığında, verilen cevaplar da bizi, tavrımızın ahlakla etik arasında nerede durduğunu değerlendirme imkânına kavuşturur. Ahlak ve etik, belirleme ve koşullama kavram çiftleri arasındaki sınır, özgürlük kavramı tarafından çizilir. Özgürlük tarafından çizilir çünkü genel olarak ahlak denildiğinde yaşama ve eylemlerimize kılavuzluk edecek üst/ön ilkelerin belirlenmişliği (farklı toplum ve kültürlerde geçerli olan değer yargıları söz konusuysa rölativist, tüm yer ve zamanlar için geçerli olduğu öne sürülen ilkeler mevzu bahisse evrenselci buyruklartaleplerilkeler manzumesi) olarak anlaşılırken etik daha çok kendi yaşamını toplumsal koşullarla da ilişkili biçimde ve bu bağlamda sürekli yeniden dizayn edebilme özgürlüğünü içerir. Dolayısıyla yukarıdaki kavram çiftleri birbirleriyle; ahlakbelirleme ve etikkoşullama şeklinde de eşleşebilir niteliktedir. Böylesi bir ayrım özgürlüğün ontolojik bir koşul olarak yaşamın ve yargılamadeğerlendirme pratiklerinin zemininde durmasına tercüme edilebilir. Bir toplum eleştirisi veya yeni bir toplumsal proje ortaya koyarken ahlak ile etik arasında yapılan ayrım, bu eleştiri ve projenin nasıl bir bireysel ve toplumsal tasavvura sahip olduğunu daha açık kılacaktır. Bu perspektiften Marx’ın toplumsaltarihsel belirlenimci mi yoksa bireyseltoplumsal potansiyeller bakımından etik değerleri mesele edinen bir düşünür mü olduğu sorusu anlam bulur. Zira bugüne kadar kapitalizme yönelik en geniş ve detaylı tespit ve eleştiri de yeni bir bilimsel sistemi bir arada uyum içinde nasıl yürümüş tür? Bu birliktelik Marx’ın bakış açısı ve eleştirisi bağ lamında mantıksal düzeyde mümkün mü? Başka bir ifadeyle, Marx’ın bilimsel sistemiyle uyumlu bir ah lak ya da etik teorisinden söz edilebilir mi? Eğer söz edilebilirse bu teorinin te mel bileşenleri ve kavram öbekleri (örn. adalet, eşitlik, mutluluk, özgürlük vb.) ne lerdir?” (s. 2021). Marx’a göre ahlakın kay nağında ne olduğu, Marx’ın Kurtul Gülenç’in “Marksizm’de Ahlak Tartışmaları” kapitalizm eleştirilerini belli adlı çalışması, Marx’ı özgürlük toposunda etik bir bir ahlaki perspektiften ya bağlama yerleştirir. pıp yapmadığı ve öngörülen toplumsal tasavvurda nasıl toplum imkânına işaret eden teori yaşanması gerektiğini ifade eden ilke de Marx’a tahvil edilebilir. O halde ler teklif edip etmediğine dair farklı Marx tarafından sunulan bu eleştiri ve görüşler ve argümanlar sunulmuştur. imkânların etik çerçevede nerede durduğu ve hangi kavram ve pratiklerle iş gördüğü hem teoriyi anlamak (teori burada salt zihinsel ve temaşaya dayalı bir faaliyet olarak değil, pratik olanı dönüştürmeye yönelik sistemli bir dizge olarak kullanılmaktadır) hem de felsefe tarihindeki önemi bakımından bugünü yeniden yorumlamak adına önemlidir. Sözgelimi Marx’ın hakkaniyetsizliğiadaletsizliği eleştiren bir adalet teorisyeni olduğu kadar (Z. Husami, G. A. Cohen), düşünürün mevcut “hak””hukuk””adalet” söylemlerini burjuva ahlakı çerçevesinde ideolojik bularak reddettiği ve asıl meselesinin özgürlük (pozitif özgürlük bağlamında) olduğunu, bunun yanı sıra ahlakın diğer kavramları olarak hazmutlulukerdem üzerinden Marx’ın kendinden önceki KAPİTALİZM ELEŞTİRİLERİNİN İNCELEMESİ Kurtul Gülenç’in Marksizm’de Ahlak Tartışmaları kitabı, ahlakın adaletözgürlükmutluluk kavramları bakımından Marx felsefesindeki yerini tartışmakla bizi; tikeltümel, filozoflarla (özellikle Aristoteles’te karakter erdemlerinin dayandığı ethos ve phronêsis kavramlarının ontolojik bir koşul olarak özgürlüğe dayanması bakımından) ilişkisinin kurulabileceğini iddia eden üç farklı perspektif kitabın çatısını oluşturur. bireyselkolektif, belirlenimözgürlük “MARX’IN İSTEDİĞİ...” ve parçabütün geriliminde seyreden Marksist yorumlara açar. Yazar, bu yorumların hareket noktası olan temel Bu skalada kitabın muharririnin temel iddiası, A. W. Wood ve G. G. Brenkert gibi düşünürlerle birlikte soruları şöyle formüle eder: “Marx’ın ama en önemlisi Marx’ın temel me kapitalizm eleştirisi en azından belli tinlerinden yola çıkarak ve yukarıda bir açıdan ahlaki ya da etik bir eleştiri yapılan “ahlaketik” ayrımını merkeze midir? Eğer öyleyse eleştirinin ahlaki yerleştirerek Marx’ın bir ahlak teoris ya da etik boyutu ile Marx’ın sosyal yeni değil, etik açıdan özgürlükçü bir düşünür olduğudur. “Marx’ın istediği tek şey gerçek özgürlüktü. İnsanların kendilerini gerçekleştirebildikleri, tüm potansiyellerini hayata geçirebildikleri, hakiki arzu ve hazlarını yaşayabildikleri (nihayetinde Marx materyalist bir düşünürdü, değil mi?) yabancılaşmanın, sömürü ilişkilerinin, bireysel çıkarlar ile toplumsal çıkarlar arasındaki çelişkilerin aşıldığı, ortak iyi ile kurulmuş bir toplumda cereyan edebilecek gerçek bir özgürlük” (s. 34). Düşünürün en temel kavramları olan; yabancılaşma, tarihsel materyalizm, diyalektik, alt yapıüstyapı ilişkisi, her biri kendi içinde ve birbirleriyle bağıntısında ele alındığında belirleyici koşullar ile özgür irade geriliminde, keyfi olmayan ama kendi potansiyellerini gerçekleştirme ve koşulları değiştirebilme bakımından özgür bireyi çekirdeğinde taşıyan kavramlardır. ÖZGÜRLÜK TOPOSUNDA ETİK BİR BAĞLAM 1844 Elyazmaları’ndaki merkezi kavram olan yabancılaşmanın bir yönüyle potansiyelleri gerçekleştirememe üzerinden tanımlanması, Alman İdeolojisi’ndeki özel mülkiyet ve doğa ile karşılıklı ilişki ekseninde toplumsal örgütlenme ve işbölümünün, yine karşılıklı ilişki ve dönüşümü işaret eden diyalektiğin özgürlükle ilişkisi, altyapının üstyapıyı mutlak belirlemesi değil koşullaması, Manifesto’da kapitalizmin iç çelişkileri uyarınca yapılan eleştiri ve daha da önemlisi determinizm anlayışıyla kendiliğinden gerçekleşecek (hazır değil, irade ile inşa edilen bir ethos’un söz konusu olduğu yer tam da burasıdır) bir devrim fikrinin reddi üzerinden yapılan vurgu, bir ilkeler dizisi olarak determinist ahlak telakkisini değil, tarihin insan iradesi ile ilişkisinde özgürlüğün bir koşul olarak zemine yerleştiğini gösterir niteliktedir. Bu bakımdan Kurtul Gülenç’in Marksizm’de Ahlak Tartışmaları adlı eseri Marx’ı özgürlük toposunda etik bir bağlama yerleştirir. Her ne kadar maddi koşullar tarafından şekillenen yaşamı söz konusu olsa da kişinin sunulan, belirlenmiş ilkelerle değil, kendisiyle, doğayla ve diğerleriyle karşılıklı ilişkisinde göreli de olsa potansiyellerinin gerçekleşmesinin mümkün olduğu, yargı ve değerlendirmelerinin hatta haz, arzu ve ihtiyaçların doğru tatmini ile bütünlüğünde mutluluğun imkânı olabilecek bir yaşam biçiminin ancak özgürlüğün ontolojik bir koşul olarak zeminde durmasıyla mümkün olduğu fikrinin Marx’ın tüm çalışmalarının gerisinde durduğunu işaret eder. Gülenç’in bu kitabı günümüzde “etik” ve “ahlak” bağlamında Marksizmi yeniden okumamıza bir basamak oluştururken düşünme yeteneğimizi de zorlar. n Marksizmde Ahlak Tartışmaları/ Kurtul Gülenç/ Tekin Yayınevi/ 270 s. 18 6 Ekim 2016 KItap 2 S
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle