Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
>> 4019 “Kültür, Sanat, Mimarlık”tan – Prof. Dr. Bülent Özer: KültürUygarlık bağlamı içerisinde Sanat’ın yeri ve önemine de değinir misiniz? Hayhay, memnuniyetle, önce şunu belirteyim ki, sanat, onu oluşturan çeşitli bileşenleriyle Kültür’ün direkt, dolaysız bir yansıyışı oluyor. Yani, Kültür kendini Sanat olgusuyla, giderek de onun somutlaşmış simgeleriyle açığa vuruyor. Böylece, Sanat bir bakıma Kültür’ün ‘yararlanılabilir’, ‘kullanılabilir’ hale dönüşmesi şeklinde de tanımlanabiliyor. Sanat, Taş Devri’nden bu yana, onu hangi dönem, yer, yöre ve türde ele alırsak alalım, özgünlüğünden ayrılmadığı sürece, kişinin, giderek de toplumun manevi varlığını, duygusal dünyasını, esprit’sini, Geist’ını, tin’ini harekete geçirmek, yani tahrik etmek, stimüle etmek görevini, misyonunu üstlenmiştir. 4020 15.07.2016! Bir proje için genç eleştirmen Yankı Enki okumayazma evime uğradı. Brezilyalı yazar Luis Fernando Verissimo’dan “Borges ve Sonsuz Orangutanlar”nı okurken onda Selçuk Altun romanlarından esintiler hissetmişti. Bu gözlemi beni eleştirmen Guy Savage’ın 04.11.2009 tarihinde, “Senelerce Senelerce Evveldi” için yazdıklarına götürdü. “Zekice yazılmış ve hazmederek okunması gereken girift bir roman” demişti. “Bana Luis Fernando Verissimo’nun harika romanı “Borges ve Sonsuz Orangutanlar”ını anımsattı. (En çok bu romanımın ıskalandığını düşünürüm.) 4021 Benim için sahafların Şeks(pir’i), Serendipity’nin sahibi Peter B. Howard’dı (19382011). Berkeley’deki dükkânına her fırsatta giderdim. Onun için çıkarılan ince anı kitabından (Serendipitious Books) iki anekdot: 1) New York Sahaflar Fuarı’na ilk katıldığında bir otelde rezervasyonu yoktur. O, fuarda kendisine ayrılan bölümde yatmayı planlıyordur. Kabul edilmeyince çok öfkelenir. 19921994 döneminde Amerika Sahaflar Dernek Başkanlığı’nı yürütür. 2) Allen Ginsberg’ün öncü şiir kitabı “Howl”u 20 dolara bir müşterisine satar. Oysa kitap şairinden imzalıdır ve o bunu görmemiştir. Derhal onu 500 dolara geri alır. 4022 Caanım Kuzguncuk’un atardamarı, İcadiye Caddesi’nde; tarihi bir binada, nitelikli bir kitabevi açıldı: NAİL KİTABEVİ (İcadiye Cad. No. 24). Güleryüzlü personeli, sosyal etkinlik katı ve kafesi de var. (Bibliyofillere Kuzguncuk’ta bir tur önerisi: Metet’te döner, Çınaraltı Kahvesi’nde çay/kahve, Nail Kitabevi ile Kuzguncuk Sahaf’ta kitabatla flört…) Nail Kitabevi, Kuzguncuk 4023 66. yaşgünüm için (19.08.1950) Nur’la Cenova’dayız. Seçimimizin hem ziyaret hem ticaret gibi dürtüsü yok değildi; bir edebi proje için kenti “hissetmem” gerekiyordu. Galata’mızı Ortaçağ Cenevizlileri kurmuştu. Gustave Flaubert Cenova’yı görünce, “İstanbul eksi minareler” diyerek hayretini ifade etmiş. Cenova ile Galata arasındaki kan bağını görmek için kentin ar(k)a sokaklarına bir dalıvermek yeterli. Galata galiba Cenova’dan İstanbul’a getirilip orada unutulmuş bir kadim semt. Cenova varsıl bir şehir devletiydi, Bizans’a sunduğu taşeronluk hizmetlerinden az nemalanmamıştı. Bir işlek liman kenti olarak tescillenen Cenova’nın ıskalanan bir özelliği, kökü 17. yüzyıl’a dek giden anıt binaların bolluğuydu. [(Yaşgünümün Serendipity’sine gelince; Monterosso’da 1975 Nobelist’i, şair Eugenio Montale’nin (18961981) villasının önümü kesmesi.)] 4024 Belki on yıl önce KİTAP İÇİN’de yazmıştım; Sahaf Turkuaz’dan aldığım bir dosya içinde 4 özgün resim, 12 adet kâğıttan heykele dönüşen yılbaşı kartı, çeşitli kartpostallar ile sergi katalogları çıkmıştı. Bu dosyadaki tüm yapıtlar öncü İtalyan ressam, animatör, tasarımcı ve çizer Emanuele Luzzati’ye (19212007) aitti. Sanatçının ölümünün ardından adına, Cenova’da bir küçük müze açılmıştı. Cenova’ya gitmeden bir ay önce Müze müdürü ile yardımcısının dikkatine çektiğim epostayla kendimi tanıtmış, elimdeki Luzzati dosyasını Müze’ye armağan etmek istediğimi bildirmiştim. Beklediğim gibi bir yanıt alamadım. Müze otelimize yürüme mesafesindeydi. Gittik, kapıdaki yaşlı bayan elle yazarak kestiği fatura ile (2 ingresso) ile bizi içeri buyur etti. Müze’nin gönüllü çalışanıydı ve izinde olan görevlilerin yerine bakıyordu. Butik müzeyi gezince, dosyadakilerin gerçekten işlerine yarayacağı kanısına vardık. Hediyelik eşya bölümünde yaşlı bayanla sohbete daldık, kendisi Luzzati’yi tanırmış. İstanbul’daki Luzzati dosyamı anlattım, inanamadı. “Müze’ye bir şans daha tanıyamaz mısınız?” talebine gönül rahatlığıyla, “Artık onun gerçek sahibi benim” dedim. (Bir öneri: Emanuele Luzzati’nin yapıtlarından örnekler için internette görseline başvurabilirsiniz.) 4025 Türkiye sığlaştıkça daha çok okur oldum. Kendimi kitaplardan mürekkep bir kuleye hapsetmeye çalışırdım. Sonbaharda yeni bir romana başlama planım vardı. 15 Temmuz’da subay kılığındaki teröristlerin zavallı girişiminden sonra beklemedim, başladım yazmaya. Kurtuluşu kendi yazdığım cümlelerin içinde (s) aklanarak arayacaktım. Romanın adı (Ardıç Ağacının Altında) ve ilk cümlesi (“Otuz yıllık karımın ölüm haberini aldığımda Bristollü sevgilimin otuzuncu yaş günü için Londra’daydım.”) belli. Ardıç ağacı gizemli bir bitki; yere dökülen tohumlarını bir ardıç kuşu yiyince sindirim sisteminde tohum kabukları açılır. Kuş dışkısıyla tohumu nereye bırakırsa orada bir ardıç ağacı yetişir. Uzun ömürlüdür, kutsal bellenir. Tohumu hastalık tedavisinde ve yemeklere koku ve tat verme amacıyla da kullanılır. Hüzünlü bir heykel gibi süzülür… n KItap 6 Ekim 2016 11