29 Nisan 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Özcan Bostancı’dan “Başka Türlü Bir Şey” ‘Değişeceğimizi bile bile yola çıktık’ Özcan Bostancı ve İsmail Özger, iki mühendis, sıradan bir iş gününün ardından her şeyi geride bırakıp hayallerindeki yolculuğa çıkmaya karar verir. İşlerinden istifa edip dünya turuna koyulurlar. Bu serüvende, karadan yaklaşık 90 bin kilometre katedip 26 ülkenin 96 şehrini gezerler. “Başka Türlü Bir Şey”i Özcan Bostancı anlattı. r Hande MİR şinden gücünden istifa edip yollara düşme fikri öyle aniden olacak gibi değil! Ne oldu da bu yolculuğa niyetlendiniz? Yeni şehirler görmek, yeni kültürleri tanımak, yeni insanlarla tanışmak, kısacası dünyayı gezmek aslında küçük yaşlardan beri kurduğum bir hayaldi. Ama bu hayalin gerçekleştirilebilir olduğunu zamanla fark ettim doğrusu. Yirmili yaşların ortalarında başladığım yurt dışı seyahatleri zamanla dünya turu fikrine olan inancımı ve cesaretimi pekiştirdi. Seyahat etmekten hep büyük keyif aldığım yakın dostum İsmail’le yine beraber gittiğimiz bir Arjantin seyahatinde kıtanın en güneyinde bulunan ve dünyanın sonu olarak bilinen Ushuaia şehrine ulaştığımızda dünyayı gezme hayalimiz de olgunlaşmıştı, yapabileceğimize inanmıştık. Nitekim bu seyahatten yaklaşık 1,5 sene sonra bir kış günü hayalimizin peşinden koşmaya karar verdik. Üniversiteden mezun olduğumuzdan beri hayatımızın çoğunu esir alan beyaz yakalı hayattan ve yılda sadece iki hafta izin alabilir olmaktan sıkılmıştık ve kendimizi yollara vurmanın tam zamanı olduğunu anladık. Planlarımızı yaptık, işlerimizden istifa ettik ve sonunda yollara düştük. İ ya dönüşte nasıl iş bulacakları ya da türlü bahaneler. Bizim maceramız ve dolayısıyla kitap iki sıradan adamın benzer engellere sahip olmalarına rağmen nasıl hayallerinin peşinden koştuğunu anlatıyor aslında. Hayat yolundaydı, iyi bir işiniz, geliriniz, düzeniniz vardı ama... İstediğiniz bu değildi... Neydi? Kendimi bildim bileli hayatın dört duvarın dışında olduğunu düşündüm. Dünya çok büyüktü çünkü koca bir ömrün aynı sokaklarda, aynı insanlarla, rutin şekilde geçmesi benim için hiçbir zaman anlamlı değildi. İyi bir işim, gelirim, düzenim vardı evet ama dışarıda da kocaman bir dünya vardı. Keşfedecek o kadar çok sey vardı ki aslında hayatta; insanlar, inanışlar, kültürler, şehirler, yapılar ve tabii ki doğa. Biz sadece öğrenme isteğimizin peşinden gittik, değişeceğimizi bile bile, korkmadan, çekinmeden yola çıktık. Kaç ülke, kaç şehir yer aldı rotanızda? İki arkadaş kaç kilometre kat ettiniz? Rotamızı temel esaslara göre çok kabaca hazırlamıştık. Mutlaka görmek “SADECE ÖĞRENME İSTEĞİMİZİN PEŞİNDEN GİTTİK” Bu kıskanılası maceranın insanlara verdiği mesaj en önce nedir? Etrafımızdaki insanların pek çoğunun bizimki gibi hayalleri vardır sanırım. Ama büyük çoğunluğu bu hayallerle beraber büyük engeller de taşır zihinlerinde; ya çok para gerektiğidir bu engel, ya vizeler, S A Y F A 1 4 n 1 1 istediğimiz bazı şehirler ve deneyimlemek istediğimiz bazı şeyler vardı. Bunları harita üzerinde birleştirip rotamızı bu şekilde oluşturduk. Yolda elbette plandan saptığımız zamanlar oldu ama genel olarak rotaya sadık kaldık. Toplamda 26 ülke, 96 şehir gezdik. Çoğunluğu karadan yaklaşık 90 bin kilometre yol katettik 13 ayda, bu sürenin sadece 1354 saati yolda geçti. Türkiye’den yola çıktıktan sonra ilk durağımız Polonya’ydı, son durağımız ise Venezuela’daki Angel Şelalesi’ydi, sonrasında Brezilya üzerinden Türkiye’ye geri döndük. Hangi ulaşım araçlarını kullandınız ve ne kadar bir eşyayla yola koyuldunuz? Seyahate başlarken en önemli kriterimiz mümkün olduğunca uçak kullanmamaktı. Çünkü karadan seyahat etmenin insanları tanımak ve yerel kültürleri görmek adına en önemli etken olduğunu düşünüyorduk. Bu yüzden temel ulaşım aracımız trenlerdi, bunun dışında otobüsten motosiklete, feribottan bisiklete kadar pek çok ulaşım aracı kullandık. Ayrıca yolculuğun Güney Amerika ayağında otostopla binlerce kilometre kat ettiğimiz de oldu. Yola çıkarken ikimizin de yaklaşık 2122 kilogramlık sırt çantaları vardı, birkaç kilogramlık da sırt çantalarımız. Hem yaz hem de kış şartlarında seyahat edeceğimiz için oldukça fazla sayıda eşya vardı yanımızda. Geriye dönüp baktığımda benzer seyahati çok daha az eşya ile yapmanın mümkün olduğunu düşünüyorum şimdilerde. işaretlerinden biri güvenlikti, özellikle ailelerimizi düşünerek. Başımıza pek çok şey geldi; Tayland’da trenimizde yangın çıktı, Laos’da motosiklet kazası geçirdik, Moğolistan’da benim pasaportum ve cüzdanım çalındı ama sanırım en kötüsü Hindistan’da her ikimizin de pasaportu ve tüm paramızın çalınmasıydı. Üç gün tren istasyonunda yattık, sadece ekmek yiyerek karnımızı doyurduk ama tekrar ayağa kalkıp yola devam ettiğimizde artık hiçbir şeyin bizi durduramayacağını fark etmiştik. Gezegene, yaşama, savaşa ve barışa bakışınızı nasıl tazeledi bu yolculuk? Kitap bunun nasıl bir ifadesi? Kitabın ana fikri aslında bu seyahatin bizi nasıl değiştirdiği. Ben çocukluğunu küçük bir şehirde belli başlı kalıpların dışına çıkmadan geçiren ve bu şekilde yetişen biriyim. Yola çıktıktan sonra, gördüğüm her yeni şey hayata dair fikirlerimin değişmesine, önyargılarımın yıkılmasına neden oldu. Bu zamana kadar öğrendiğim, inandığım pek çok şeyin aslında yanlış olduğunu gördüm, inandığım şeyleri daha çok sorgulamam gerektiğini fark ettim. Farklılıkların güzel olduğunu, ister insan, ister hayvan, “can”ı can olduğundan ötürü sevmem gerektiğini anladım. Farklılıklar ve faydalar yüzünden savaşmak değil, aksine barışık yaşamaktı hayatın özü. Aksine insanoğlu en çok da bu konuda başarısızdı. Özcan Bostancı, kitapta iki sıradan adamın hayallerinin peşinden nasıl gittiğini anlatıyor. “TRENİMİZ YANDI, MOTOSİKLET KAZASI GEÇİRDİK, SOYULDUK” Can güvenliği konusunda endişelendiğiniz de oldu kuşkusuz. Mesela neler geldi başınıza? Elbette kafamızdaki en büyük soru GALATASARAY MAÇI ANLATAN HİNTLİ Seyahat ettiğiniz ülkeler, şehirler arasında başınıza komik, trajikomik sayısız ilginç olay gelmiştir sanırım. Gelmez mi! Yolda geçen 399 günde pek çok olay yaşadık ister istemez ama dönüp baktığımda en komik örnek olarak her şeyimizin çalındığı Mumbai tren istasyonun geçirdiğimiz gecenin sabahında, bize önceki akşamki Galatasaray maçını anlatan Hintli genç geliyor aklıma. Çok matraktı. Diğer yandan yaşama bakışımı en çok etkileyen yerin Tibet olduğunu görüyorum; yokluk içinde yaşayan insanların evlerinden kilometrelerce uzaktaki Lhasa’ya yerlere yatıp kalkarak, dua ederek gelmelerini ve dinlerine olan inançlarını görmek çok etkileyiciydi. Gittiğiniz zamanki sizle döndüğünüzdeki siz arasında ne gibi farklar var? Hani giden nasıl dönüyor ve dönünce ne oluyor? Sanırım bana ait en temel farklar artık hiçbir şeyin imkânsız olmadığına inanmam ve her türlü önyargıyı yıkmak gerektiği oldu. Bu kadar uzun bir süreden sonra eve dönmek gerçekten çok zor ama döndükten sonra artık bambaşka bakıyorsunuz hayata ve aynı insan olmuyorsunuz artık. Kısacası o kadar uzağa gitmiş oluyorsunuz ki artık geri dönmek mümkün olmuyor. n Başka Türlü Bir Şey/ Özcan Bostancı, İsmail Özger/ Minval Yayınevi/ 392 s. K İ T A P S A Y I 1321 H A Z İ R A N 2 0 1 5 C U M H U R İ Y E T
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle