Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
O “Ferit Edgü & Yüksel Arslan’a Gençlik Mektupları27 Mayıs Günlüğü” Orhan Duru’nun mektupları ve günlüklerinden oluşan bir çifte kitap. Alexander Pechmann “Kayıp Kitaplar Kütüphanesi”nde, çeşitli nedenlerle kaybedilmiş, yakılmış, yok edilmiş ya da bir yerlerde unutulmuş kitapların öykülerini anlatıyor. kuduğum Kitaplar METİN CELÂL Orhan DuruBurak Fidan Gençlik Mektupları 0 Kuşağı’nın has öykücülerinden, çağdaş edebiyatın ustalarından Orhan Duru’nun terekesinden çıkanlar yayımlanmaya devam ediyor. Tam adıyla “Ferit Edgü & Yüksel Arslan’a Gençlik Mektupları – 27 Mayıs Günlüğü” Orhan Duru’nun mektuplarıyla günlüklerinden oluşan bir çifte kitap. “Gençlik Mektupları”nda Orhan Duru’nun 195772 yıllarında Ferit Edgü ile Yüksel Arslan’a gönderdiği mektuplar yer alıyor. Orhan Duru 1956’da Ankara Üniversitesi Veteriner Fakültesi’ni bitirmiş. Askerliğini de 1958’de Ankara’da veteriner olarak yapmış. Sonra bir yıl Urfa’da veteriner olarak görev yapıyor. Ardından Ankara Üniversitesi Veteriner Fakültesi’nde asistan oluyor. 1960 askeri darbesinden sonra üniversiteden atılan 147 öğretim üyesinden. Üniversiteden uzaklaştırıldıktan sonra Ankara’da gazeteciliğe başlıyor. Orhan Duru’nun ilk öyküsü 1953’de yayımlanmış. Yani hem üniversite yıllarında hem de daha sonra çalışırken yoğun bir edebiyat üretimi var. 60’lı yıllar öykücülüğünde yeni deneylere giriştiği önemli bir dönemi olarak anılıyor. Ferit Edgü ile Yüksel Arslan’a gönderdiği mektuplar da tam bu döneme rastlıyor. Anladığım kadarıyla mektuplarında kullandığı üslupla öykülerinin dili arasında ilginç benzerlikler var. Kitabın arka kapağında bu üslup “soyunuk bir dil” olarak tanımlanmış. Mektuplardaki Orhan Duru’yu varoluşçu bir romanın kahramanı olarak da düşünebiliriz. Yalnızlığı, Ankara’nın puslu havasında yaşadığı bunaltı, yazma, yaratma sıkıntılarını, hissettiği ruhsal baskıyı, çok net bir şekilde hissedebiliyorsunuz. Varoluşunu, yaşamın anlamını yaşadıklarında sorgulamasını okuyorsunuz. Camus’nün ya da Sartre’ın Ankara’da yaşayan bir kahramanı gibi. Orhan Duru’nun edebiyat üretimi, dergilerle ilişkileri, Ankara’daki az sayıdaki S A Y F A 1 2 n 1 1 5 dostu da mektupların konusu oluyor. O yıllarda Ankara’da yaşayan İlhan Berk’le sıkı bir ilişkisi var ama en ağır sözcükleri de onun için kullanıyor. Pazar Postası’nda 50 Kuşağı yazarlarının eserlerinin yayımlanmasını sağlayan Muzaffer Erdost, Bilge Karasu ve İstanbul’da dergicilik ve yayıncılık yapan Vedat Günyol mektuplarda en çok sözü geçen kişiler. Mektuplar çok yakın iki arkadaşa, içtenlikle yazılmış. “27 Mayıs Günlüğü” ile birlikte yayımlanmaları da doğru bir karar olmuş. Günlükler, mektuplardaki havayı tamamladığı gibi Orhan Duru’nun mektuplarında günlüklerinkinden bile içten olduğunu da görüyoruz. Kitapta 195772 yılları arasında yazılmış mektuplardan geriye kalabilen 81’ini okuyoruz. Burak Fidan’ın sunuş yazısından Orhan Duru’nunkine göre daha az sayıda olsa da Ferit Edgü’nün ve Yüksel Arslan’ın Orhan Duru’ya yazdıklarının da elde olduğunu öğreniyoruz. O mektuplar da bunlarla birlikte yayımlansaydı çok daha bütüncül bir kitap ortaya çıkardı. Ferit Edgü’nün kararını değiştirmesini ve mektupları bir bütün halde görmemizi sağlamasını diliyorum. “27 Mayıs Günlüğü”nde darbe öncesi ve sonrası Orhan Duru’nun yaşadıklarını ve gözlemlerini okuyoruz. Orhan Duru 1959’da Ankara Üniversitesi Veteriner Fakültesi’nde asistan. 27 Mayıs Darbesi’ni hazırlayan gençlik hareketlerinin yakın bir şahidi. DP’nin tüm toplum ve üniversiteler üzerindeki baskısından bunalmış çoğu aydın gibi özgürlük umudu olarak gördüğü bu darbeyi destekliyor. “Ödül” olarak da 147 öğretim üyesinden biri olarak Sabahattin Eyüboğlu, Haldun Taner, Nusret Hızır, Mina Urgan, Tarık Zafer Tunaya gibi isimlerle birlikte üniversiteden atılıyor. Atılanların “Menderes iktidarına karşı üniversite özerkliğini savunan ve bunun mücadelesini veren”lerden oluşması tam bir düş kırıklığı. 1962’de tepkiler üzerine hatadan dönülüp üniversitedeki görevine geri çağrılsa da akademik hayata soğuH A Z İ R A N 2 0 1 5 muş, gazetecilik yapıyor. Üniversite iyi bir veterinerlik öğretim üyesini kaybediyor ama Türkiye iyi bir yazar ve gazeteci kazanmış oluyor. Burak Fidan her zamanki gibi iyi bir çalışma çıkartmış. “Ferit Edgü & Yüksel Arslan’a Gençlik Mektupları – 27 Mayıs Günlüğü” (Nisan 2015, Yapı Kredi Yay.) Orhan Duru’yu ve dönemini tanımanın yanı sıra hiçbir tarihsel ya da kişisel olguya dikkat etmeden bir genç adamın yalnızlığının, varoluşsal sıkıntılarının konu edildiği bir edebiyat eseri olarak da okunabilecek nitelikte bir kitap olmuş. KAYIP KİTAPLAR KÜTÜPHANESİ Alexander Pechmann “Kayıp Kitaplar Kütüphanesi”nde (Nisan 2015, Çev. Regaip Minareci, Can Yay.) çeşitli nedenlerle kaybedilmiş, yakılmış, yok edilmiş ya da bir yerlerde unutulmuş kitapların öykülerini anlatıyor. Tabii ki anlatılan sadece bu kitapların öyküleri değil onlarla birlikte yazarlarını Alexander Pechmann da başka açılardan tanıyor, bilmediğimiz özelliklerini, yazma alışkanlıklarını, biyografilerine bile girmeyen eserlerini öğreniyoruz. Arka kapakdaki gibi “Edebiyat tarihini, yayımlanmamış ve okurla buluşma şansına sahip olamamış eserlerden yola çıkarak yeniden okumak olası mı?” sorusuna cevap aranıyor. Pechmann Kafka, Byron, Shelley, Mérimée, Puşkin, James Joyce, Hemingway, Balzac, Dostoyevski gibi tanıdığımız yazarların kaybolan eserlerini daha doğru söylemek gerekirse el yazmalarının ya da daktilo edilmiş ilk hallerinin öykülerinin izini sürüyor, nasıl kaybolduklarını hikâye ediyor. Dikkatsizlikten, unutkanlıktan kaybedilen de var, bir öfke anında yok parçalanıp ya da yakılıp yok edilen de... Mirasçılar, avukatlar ya da din ve devlet adamlarının yok ettikleri de, sansürcülerin kurbanı olan da... Hatta okurlar tarafından imha edilenler bile var. Bir yere gizlenmiş, unutulmuş, hatta göz önünde olmasına rağmen gerçek niteliği bilinmediği için okurlara ulaşamayan kitaplar da var. Malcom Lowry’nin ilk romanının el yazmaları editörünün arabada bıraktığı çantanın çalınması ile kaybolmuştur. Neyse ki eseri kaleme aldığı evin sahibi olan arkadaşı Lowry’nin çöpe attığı taslaklara kıyamamış bir kenarda saklamıştır. Lowry bu taslaklardan yola çıkarak romanını tekrar yazar. Romanın tekrar yazımından ortaya çıkan sonuç içine sinmemiştir. Ama kararını gözden geçirmeye zaman kalmadan yaşadığı kulübe yanar. Yangından tek kurtarılabilen başyapıtı “Yanardağın Altında”nın el yazmalarının bir kopyasıdır. Alexander Pechmann “Kayıp Kitaplar Kütüphanesi”nde Malcom Lowry’ninki gibi ilginç birçok öykü anlatıyor. Benim en çok ilgimi çeken yayıncılarına kızıp, hırslanıp yazdıkları eserin nüshasını yok eden yazarlar. Pire için yorgan yakmak, buna denir herhalde. Bunların bazılarının Blasie Cendrars’ınki gibi yazılıp yazılmadığı şüpheli eserlerdir. Cendrars yayıncısına beş ciltlik bir roman söz verir, romanı yazdığını ve beğenmeyip imha ettiğini söyler. Kızına göre ise bu romanın sadece birkaç bölümünü yazmıştır. Cendrars’ın yazılmamış, tamamlanmamış eserlerden oluşan uzun bir listesi vardır. Bu kayıp, yok edilmiş, yayıncıya teslim edilmemiş eserlerin öykülerini Cendrars’ın uydurduğu düşünülür. Cendrars’ın kaybolduğuna herkesin inandığı tek eseri ise büyük bir emek ürünü olarak derlediği Zenci Antolojisi’dir. Cendrars’ın Afrika ve Güney Amerika’dan derlediği ve çoğu sözlü edebiyat ürünü olan eserlerin derlemesi Nazilerin Paris işgalinden kaçarken evde bırakmak zorunda kalması ile yok olmuştr. Tabii Mary Shelley’inkinde olduğu gibi yüz yetmiş yıl sonra bir tesadüf eseri bulunan eserler, el yazmaları da var. Öyküsü anlatılan birçok eserin bulunma umudu da var. Alexander Pechmann iyi bir anlatıcı. Yüzlerce olayı, binlerce ayrıntıyı derleyip birbirinden güzel kayıp eser öyküleri anlatmış. “Kayıp Kitaplar Kütüphanesi”, dünya edebiyatının büyük yazarları hakkında daha önce bilinmeyen birçok bilgi vermesinin yanında sürükleyici bir polisiye olarak da okunabilir. Çünkü her kayıp kitabın oldukça ilginç bir polisiye macerası da var. n K İ T A P S A Y I 1321 C U M H U R İ Y E T