03 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Linda McJannet’ten “Sultan Konuşuyor” Batı için tek bir Osmanlı mı vardı? “Sultan Konuşuyor”, Türkleri konu alan on altıncı yüzyıl İngiliz tiyatro oyunlarını, kaynaklarıyla ve benzer eserlerle karşılaştırmalı olarak ele alan ilk inceleme. Kitapta, Türkleri konu alan İngiliz eserlerinin Yunan, Arap ve Osmanlı kaynakları incelenmiş. Araştırma, Bakhtin’in dilin diyalojikliği kavramı açısından ele alınarak yazılmış. İngiliz eserlerinde sultanın kişiliğinin hasmın bakış açısından yansıtıldığı ve sultanın kendi ağzından konuşturulmayıp başkaları aracılığıyla aksettirildiği şeklinde bir genel kabul olduğunu söyleyen McJannet, kitabında ele aldığı Marlowe, Greville ve Seaman gibi yazarların nasıl sultana ses verdiklerini inceliyor. hakkında birbirleriyle öncelikle Latince ama daha sonra çeşitli yerli dillerdeki çeviriler aracılığıyla diyalog içine girdiği görülür. Doğulu bazı eserlerin kısmen ya da tamamen Latinceye ya da yerli dillere çevrilmesiyle Batılı aydınlar ilk defa Doğu insanını Doğu insanının gözünden görür. Gördüğünü çoğunlukla eleştirir, yadırgar ama kimi zaman da beğenir, hatta hayranlık bile duyulan noktalar, duyan yazarlar çıkar. Arapşah’ın Timurname’si, Evliya Çelebi’nin Seyyahatname’si ve başka eserlerin çevirileri için McJannet şöyle söylüyor: “Çeviri … bir kültürel ‘öteki’nin sesini duymak ve bakış açısına göz atmak için bir ilk adım.” McJannet, Knolles’un Generall Historie of the Turkes (Türklerin Genel Tarihi) adlı eserini (1603) bir dönüm noktası olarak alıyor, Bizans, Türk ve Arap kaynaklarının bu eser üzerindeki etkilerini araştırıyor. Bu yazarın “Türklerin kendi kronikleri”nden söz etmesini yani Doğu kaynaklarından yararlanmasını “Ben sultanın kendi ağzından konuşmasının tarih yazımındaki eşdeğeri olarak görüyorum” diye yorumluyor. Shakespeare’in çağdaşı ünlü İngiliz oyun yazarı Christopher Marlowe’un Tamburlaine adlı eseri de dahil olmak üzere TimurBeyazıt çatışmasını ele alan çeşitli İngiliz yazarların eserlerini kaynaklarıyla birlikte tartışıyor. KanuniMustafa olayını çeşitli yazarların nasıl ele aldığını inceliyor. Beş ciltlik TacütTevarih adlı eserin yazarı Mehmet ibni Hasancan’ın (15361599) anlatılarının Batılı tarihçileri nasıl etkilediğini, TacütTevarih’in ve başka Arapça, Osmanlıca ve Bizans metinlerinin çevirmeni Lewenklaw’ın ve başkalarının bu konudaki yorumlarını tartışıyor. OSMANLI ESERLERİNİ YORUMLAMAK McJannet, Sultan Konuşuyor’da hem izleksel hem de zamandizinsel bir sıralama içinde yer verdiği eserleri Bakhtin’in, dilin tek sesli (monolojik), iki sesli (diyalojik) ve çok sesli (polifonik) işlevleri ile ilgili kavramına dayandırarak tartışıyor. Okuyucu, bir çevirmenin, çevirdiği eserin sayfa kenarına notlar düşerek hem çevirdiği yazarla hem de eserin kahramanlarıyla nasıl diyaloğa girdiğini görüyor, Kral Lear’in topraklarını kızlarına dağıttığı ünlü sahnede Shakespeare’in maharetinin kızların bir yandan babalarına, onu ne kadar sevdiklerini anlatırken, bir yandan da nasıl birbirleriyle dolaylı bir diyalog yürütmelerini sağladığını öğreniyor. Sultan Konuşuyor, İngilizce konuşan okura, 16. yüzyılda, o dönemin Osmanlısına, kanıksanmış bakış açısından farklı bir perspektiften bakmış olan bazı yazarların neler gördüğünü göstermek amacıyla yazılmış olsa da Türkçe konuşan okura ulaşabildiği bu baskı sayesinde, bir amacı daha gerçekleştirmiş oluyor: Osmanlı döneminde kaleme alınmış bazı eserlerin Batılılarca nasıl yorumlandığını Türk okura aktararak McJannet’in bir dileğini de yerine getiriyor: “Knolles’un… Türklerin kendi tarihlerinden aldığı canlı anlatılar, Türklerin bile okuyabilselerdi keyif alacağı izlekler sunmuştur.” n Sultan Konuşuyor/ Linda McJannet/ Çeviren: Lale Akalın/ Tarihçi Kitabevi Yayınları/ K İ T A P S A Y I 1 3 1 0 r Lale AKALIN rken Modern Dönem diye anılan 1617. yüzyıllar İngiliz edebiyatı üzerinde uzmanlaşmış bir bilim insanı olan Linda McJannet “Batı için tek bir Osmanlı mı vardı?” sorusuna “hayır” diye cevap veriyor. McJannet özellikle tiyatro oyunları üzerinde çalışmış ve eserlerinde bu dönem edebiyatında ve tiyatro eserlerindeki Osmanlı ve Müslüman imgesi üzerinde duruyor. İslamiyet en başından beri Batı’nın tepkisiyle karşılaştı. İspanya ve İtalya’ya kadar yürüyen İslam, Avrupa’da korku yarattı. Haçlı Seferleri her iki tarafı da birbiri karşısında iyice “öteki”leştirdi. Bu dönemde Avrupalılar için Müslüman barbar, öfkeli, acımasız ve duygularının esiri demekti. Ortaçağ’dan Erken Modern Döneme Avrupalılar ve Müslümanlar birbiri hakkında köşeli yargılarla, şablonlaşmış algılarla girdi. Önce Müslüman Arapların, daha sonra da Osmanlıların Avrupa’da toprak kazanmasıyla Avrupa’da oluşan korkunun belirlediği DoğuBatı ilişkisi, 17. yüzyıldan sonra Avrupa’daki sermaye birikimi ve ardından gelen sömürgecilikle Richard Knolles’un “Generall Historie of the Turkes” (1603) adlı eserinden Kanuni Sultan Süleyman’ın Portresi (solda) ve I. Beyazıt’ın Portresi (sağda). E nitelik değiştirdi; 18. ve 19. yüzyıllarda artık efendiköle; hükmedenaşağılanan ilişkisi haline geldi. ÖTEKİ’NİN SESİNİ DUYMAK Erken Modern Dönemde, akılcı, temkinli, “uygar” Avrupalının duygusal, öfkeli, “barbar” Doğulu karşısında duyduğu (korkuyla karışık) küçümsemenin, 20. yüzyılda Edward Said’in tanımladığı Oryantalist bakış açısının bir habercisi olup olmadığını bazıları tartışadursun, McJannet buna şu cevabı veriyor: “Erken Modern Dönem’de yazan yazarlar, daha sonra emperyalizmi aklamak için kullanılan fikirleri yaydığı ve onlara karşı güven beslediği için eleştirildi ama bu yazarların aynı zamanda birbiriyle çelişen şekillerde olsa da ötekini yaratıcı bir şekilde ele aldığı da göz ardı edilmemeli. Onların bu tavrı, İngiltere imparatorluk yolunda ilerledikçe susturulmuş ya da ezilmiştir. Bu yazarların, Osmanlılar hakkında bilgi edinmek ve (hayali de olsa) sultanı konuşurken dinlemek için gösterdikleri heves, günümüzdeki Oryantalizm kalıntılarını reddetme çabasıyla birlikte ses getirebilir ve Oryantalizmin hâlâ süren etkilerini eleştirel bir bakışla araştırmaları yolunda insanları teşvik edebiM A R T 2 0 1 5 lir. Bu çalışmanın, az da olsa bu hedefe katkı yapacağını umuyorum.” McJannet’e göre, İngiltere’de, genel geçer Doğulu algısı yukarıda ifade edildiği gibi olsa da bazı 16. ve 17. yüzyıl İngiliz yazarları “Doğu”yu ve “Doğulu”yu gerçekten tanımaya çalışmış, hiç konuşturulmayan şablon Sultan tipini kullanmayıp “Sultanı konuşturmuş”, onu bir Doğulu imgesi olmaktan öte bir şey, bir “birey” olarak görmeye ve göstermeye de çalışmış. McJannet, bu tür bir girişimin o dönemde hiç de kolay olmadığını söylüyor çünkü “Avrupalılar arasında Osmanlı Türkçesini bilen ya da bu metinlerin yazıldığı Arapça yazıyı okuyabilen hemen hiç kimse yoktu. Türkçe yazılmış incelemeler basılmazdı, resmi belgeler de yabancılar için erişilebilir değildi. Türkler hakkında bilgi almak için Batılı okurlar diğer Avrupalıların eserlerine güvenmek zorundaydı: Etnografiler, gazeteler, tarih kitapları esir düşmüş kişilerin, Türkiye’ye yolculuk yapmış olanların, diplomatların, kendi deneyimlerine ve karşılaştığı yerli halkın bilgilerine dayanan ve çoğu kez olgular ile hayal ürünlerini karıştıran anlatımlarından oluşuyordu. Bu yüzden bu metinlerin çoğunda, Batılıların Türkler S A Y F A 1 6 n 2 6 C U M H U R İ Y E T
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle