Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Vitrindekiler Seküler Yaşam ve Şifacılık / Christopher Dole / Çeviren: Barış Cezar / Metis Yayınları / 306 s. Antropolog Dole’a göre dini şifacı, Türkiye’nin modern seküler gelişimine istisna oluşturan bir figür değil, daha ziyade onun kaçınılmaz ürünlerinden ve belirleyici öğelerinden. Dahası, hem dini şifacılık hem sekülarizm insanların hayatlarını düzenleme ve dünyalarını yeniden inşa etme konusunda benzer saiklere sahip. Her ne kadar yöntemleri ve kullandıkları araçlar farklı olsa da ikisi de birey üzerinde kendi iktidarını kurmaya çalışıyor. Dole bu iktidarın her iki durumda da nasıl kurulup muhafaza edilebildiğini, geleneksel antropoloji literatürünün ötesine geçip Talal Asad ve Foucault gibi düşünürlerin kavramsal çerçevelerine, özellikle de Ranciere’in “duyumsanabilirin paylaşımı” kavrayışına başvurarak analiz ediyor. Örümcekçinin Hikâyeleri / Hugo Chavez / Çeviren: Berna Talun Üğüten / Everest Yayınları / 216 s. “Amerikan işgali; o savaş dört saat bile sürmez,” ya da “Amerika asker göndermeden bu ülkeyi kontrol altına alır,” deme gafletine düşenler son derece yanılmaktadır. Bir milyon asker de gönderseler başaramazlar. Bu ülkeyi kimse kontrol edemez! Sadece biz Venezüelalılar bu ülkeyi ileriye taşırız! Bunu sadece biz yapabiliriz!” Dünyanın tüm halkları için esin verici bir liderin kendi ağzından anıları! Söylediği anda, söylediği gibi kayda geçirilmiş; çocukluğundan ilk gençliğine, hobilerinden özel zevklerine, direnişten istikrara, içinde hep taşıdığı merhamet duygusuna, devrime ve dostluklarına kadar… Bilimin Tiranlığı / Paul Feyerabend / Çeviren: Barış Yıldırım / Sel Yayıncılık / 144 s. Kaleme aldığı son felsefe kitabı olan Bilimin Tiranlığı’nda Paul Feyerabend, bilimdeki modern mitleri sorgularken bilimin başarılı olup olmadığını değerlendiriyor. Feyerabend’e göre bilim, çağımızın acil sorunlarını çözemediği gibi, yaşamı anlamlı kılan gerçek tekillikleri göz ardı ederek soyut genellemeleri ve kuramsallığı da yüceltiyor. Ona göre, nesnellik soyutlamaya dayalıdır ve dolayısıyla bedeli çok yüksektir. Zira soyutlama, düşüncelerimiz ile deneyimlerimizin arasına girerek her ikisinin de yozlaşmasına yol açar. Pratik deneyimin gerçek dünyada kuramlardan çok daha iyi bir yol gösterici olduğunu savunan Feyerabend Bilimin Tiranlığı’nda felsefesinin en olgun ve damıtılmış halini sunuyor. Biz Cenneti Yeryüzünde Kuracaktık / Ahmet Aziz / Yalçın Yayınları / 134 s. Senelerce önce tanıdım Fikret Akal’ı. O yıllar çok gerilerde kaldı, başlangıcı hatırlamıyorum. Lâfı olan biriydi, hep mutluluğu anlatırdı, pırıl pırıl bir yüreği vardı. Cenneti yeryüzünde kurmak isteyenlerdendi. Sonra 12 Eylül kapıyı çaldı, infazlar başladı. Mahkemeyi kurdular, boynuna zincir, ayağına pranga taktılar, teslim olmadı Fikret Akal. Fikret Akal’ın sonraki yılları da S A Y F A 2 4 n 2 6 Ş U B A T rine gizli bağlarla nasıl bağlandığı yüze çıkar. İçerdekiler / Victor Serge / Çeviren: Gülen Aktaş / Ayrıntı Yayınları / 265 s. Devrimci bir asiydi Victor Serge. Elli yedi yıllık hayatının on yıldan fazlasını hapishanelerde geçirdi. İçerdekiler’de, Rusya’ya sürülmeden önce, 1912’den 1917’ye kadar Fransız hapishanelerinde anarşist politik bir mahkum olarak yattığı beş yılı anlatıyor. Abartısız ama canlı ve gerçekçi anlatımıyla içinde yaşadığımız fakat farkında olmadığımız hapishanelerde, cezaevi yönetimi, gardiyanlar ve aşağılık suç(lu)larla birlikte hapishaneye dair buz gibi bir gerçekliğe çekiyor okurları. Yapıt yalnızca içerde olanlarla değil, hatta belki daha fazla “dışardakiler”le de ilgili. Okurken sadece sistemin insanlardan daha kötü olabileceğini bilen, yasaklarla yoksunlaşan ruh ve bedenlerden yükselen bir ses duyacaksınız: Yürüyün mahkumlar, yürüyün! Bir, iki, bir, iki. Bu yürüyüşün sonu yok. Zira zamanın sonu yok. İşlenecek suçun sonu yok. Sefaletin sonu yok. Domuzların yönetiminin sonu yok. Geceleri, SokaklardaÖyküler (19251930) / Çeviren: Şemsa Yeğin / Can Yayınları / 176 s. 20. yüzyıl Avrupa edebiyatının güçlü kalemlerinden Cesare Pavese’nin on yedi yaşındayken kaleme almaya başladığı Geceleri, Sokaklarda, ölümünün ardından yayımlanan öykülerini ve öykü taslaklarını içeriyor. Öykülerin hayatın kıyısında kalmış, sınırlarda gezinen başkişileri, kimi derin bir varoluşsal tutkuyla, kimi yılgınlıkla; derin yalnızlıkla sarılı bir “yaşama uğraşı” verir: Pavese’nin alter ego’su diyebileceğimiz, sanatçılığın ilk yaratım sancılarını varoluşsal düzlemde deneyimleyen, yazar olmayı arzulayan genç; bohem hayatın aksak ritminde savrulan sanatçı; insanca yaşamayı umut eden dilenci ve fahişe; bir ressama modellik yaptığı kısacık anlarla hayata tutunmaya çalışan genç kız; sanata ve aşka duyumsadığı tutkuyu ölümle sonsuz kılmak isteyen müzisyen… Pavese’nin sonraki yapıtlarında belirleyici olacak biçemsel ve tematik gücünü müjdeleyen yapıt, bu anlamda edebiyat tarihi için de değerli bir belge niteliğinde. Türkiye’de Kapitalist Yöneticiler Sınıfı / Özgür Budak / Ayrıntı Yayınları / 160 s. Sınıfların konumu dendiğinde, önce ekonomik ve politik kriterler düşünülür. Kültürel ve sosyal kriterler ise sınıf kavramını değerlendirmede daha sonra gelir. Sınıf ve iktidar dünyasının bu karanlıkta kalmış alanına ışık tutan Özgür Budak, çalışmasında, Türkiye’nin kapitalist yönetici sınıflarının kültürel ve sosyal sınırlarını inceliyor. Ülkemizde ve dünya genelinde son otuz yılda yaşanan değişimler, altortaüst şeklinde bölümlenen sınıfların konumunda ve dokusunda çıkan önemli yeniliklere odaklanıyor. Budak bu dokuyu incelerken, toplumsal sınıf analizi ile kültür olgusunu birbirinin karşısına koymadan ele alıyor ve bunların birbiriyle olan içsel bağlarına eğiliyor. Kültürel sermaye düzlemi, profesyonel şirket kültürü ve çalışma etiği gibi anahtar kavramlardan da yola çıkan inceleme, sınıfların konumuna ve günlük yaşamına dair yeni bir bakış. Ekranella2014 Televizyon Yıllığı / Editörler: Elif Nihan Akbaş, Binnaz Saktanber, Nilgün Toptaş / Artemis Yayınları / 480 s. Artık siz de televizyonu okuyabileceksiniz! Televizyona dair aradığınız her şeyin cevabı, Türkiye’nin C U M H U R İ Y E T K İ T A P S A Y I 1 3 0 6 paramparçaydı, öncekilerden farksızdı. Hep uçurumun önündeydi. Ateşin ortasında bir hayat yaşadı. Bu yaşayışa, duvara dayanmış bir hayat da denilebilir. Ahmet Aziz kitabı için, “Fikret Akal’ın izi örtülmesin istedim, aklımda tuttuklarımı yazdım” diyor Kadriye / Cafer Hergünsel / Heyamola Yayınları / 96 s. Öyküleriyle tanıdığımız Cafer Hergünsel için Doğan Hızlan, “Artık Emirgân da Cafer Hergünsel’le, Sait Faik’in Burgaz adası gibi yazarı olan semtler arasına girmiştir.” diyor. Gerçekten de baktığımızda Emirgan’ı öykü evreninin başkenti haline getirmiş Hergünsel ve semtten küçük insanın hallerinden mürekkep naif dünyaların anahtarını veriyor elimize. Yerin, bir semtin dokusunu var eden insan gerçekliğini yalın ve anlamlı ilişkiler ekseninde, duyarlıklı biçimde anlatıyor. İnsandan insana gitmenin yolculuklarına çıkarıyor. Küçük insanın, küçük ayrıntılarıyla bezediği o kendine has dünyası, Hergünsel’i ve öykülerini farklı bir yere koymamızı sağlayan. Semtin sokaklarının sesi ve insanların nefesi canlanıyor her öyküde. Yazarın son kitabı Kadriye de bunun yansıması. Kitap yeni baskısıyla tekrar okur karşısında. Cthulhu’nun Çağrısı / H.P. Lovecraft / Çeviren: Dost Körpe / İthaki Yayınları / 232 s. H.P. Lovecraft’ın neden korku edebiyatının ustası olarak anılması gerektiğini gösteren; yabancılığın, dehşetin, tekinsizliğin anlatıldığı toplam sekiz öykü yer alıyor Cthulhu’nun Çağrısı’nda. Korku ancak gördüğümüzde bilebildiğimiz bir şey midir? Yoksa bilmediğimizi gördüğümüz şey midir? Belli ki Lovecraft bu öyküleri yazdığı sırada bunu sorguluyordu. Hep korkularımızdan ve bilmediklerimizden bahsetmeye çalıştı. Çalıştı çünkü asla tam olarak bahsedilemeyeceğini biliyordu. Tıpkı bu öykülerde olduğu gibi, dehşeti tarif etmek mümkün değildi. Tarif eden ya mezarlığa düştü ya da akıl hastanesine; ya müzisyen oldu ya da ressam; ya aynaya baktığında başkasını gördü ya da denizin dibinde buldu kendisini. Lovecraft’ın kitabı tam da bu noktada bir dehşet davetiyesi, bir delilik güzellemesi, bir çağrı. Tarahumaralar Ülkesine Yolculuk / Antonin Artaud / Çeviren: Bahadır Gülmez / Everest Yayınları / 176 s. Yazınsal modernizmin ustalarından Antonin Artaud, ilkel bir Kızılderili kabilesi olan Tarahumaraların arasında yaşadığı dönemde tüm yaşamını, yapıtını, algılama biçimlerini, farklı gelenekleri, Batı ve ötekiler arasındaki ilişkileri, eril ve dişil güçleri, zamanı, mekânı, dili, müziği, medeniyeti, sinirlerdeki kültürü, Tanrı’yı yeniden keşfeder. Erotik Peyote Ayini’ne katılır, insan bilincinin uç noktalarını deneyimler, varlıkla, gerçeklikle deliliğin sınırlarında yeniden karşılaşır. Kitabın sunuşunu yazan Maurice Blanchot’un değerlendirmesiyle; Artaud’nun söylediklerinde her tür derinliği, yanılsamayı ve umudu reddeden bir ıstırap konuşur ama bu ıstırap bütün derinliği reddederek düşünceye yeni olanaklar sunar. Acı çekme ile düşünmenin birbirle2 0 1 5