23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Mehmet Yaşın’dan “Dokuz Şiir KitabıToplu Şiirler (19752013)” ‘Yersiz yurtsuz bir şiire vardım’ Mehmet Yaşın’ın kırk yıla varan şiir birikimini bir potada eriten “Dokuz Şiir KitabıToplu Şiirler (19752013)” raflarda. Şairin kitapta şu yapıtları yer alıyor: 12 Eylül’den sonra toplatılan Sevgilim Ölü Asker (1984), IşıkMerdiven (1986), Pathos (1990), Sözverici Koltuğu (1993), Hayal Tamiri (1998), Adı Kayıplar Listesinde (2002), Turuncu Kuş (2007), Kalbi Durmuş Zamanda (2009), Evden Kaçan Çocuk (2013). Yapıtlarında genellikle melez edebiyat kaynaklarına, Akdeniz’in Türk, Yunan, Levanten kültürlerini harmanlamasına, dramatik ve anlatımcı bir lirizm yaratmasına, Türkçeyi tarihsel ve coğrafi anlamda çoğul biçimde kullanmasına, ayrıca kişisel deneyimleri önemseyen şiirsel izleklerine dayanan Yaşın’ın şiirleri yirmiden fazla dile çevrildi. Şair, roman ve denemelerinde de yansımasını bulan “üveyanadil, merkezçevre kuramı, Türkçe az(ın)lık edebiyatı” gibi kavram ve yaklaşımları da geliştirdi. Yaşın’la Toplu Şiirler’ini konuştuk. “Sevgilimin türküsüydü deniz mavi sesine demir attı savaş sevgilim, ölü asker. Sevgilimin türküsüydü buğday altın bakışlarına kelepçe vurdu savaş sevgilim, ölü asker. Sevgilimin türküsüydü barış beyaz gülüşünü ikiye böldü savaş sevgilim, ölü asker. Duyuyorum sevgilimi, türkü söylüyor ölü asker, evimizin kapısını çalıyor mavi türküler. Duyuyorum, barış için en güzel türküleri söyler savaşta ölenler.” (“Sevgilimin Türküsü” adlı şiiri) S A Y F A 1 6 n 2 6 Ş U B A T 2 0 1 5 yerleşik poetikalar dışında durmam da o açıdan bakınca Türkiye’de ilk göze çarpan şey olabilir ama umarım bunlar ötesinde şiire içkin değerlendirme yapacak birileri çıkar. “HER ŞEHİR YAZARA DAR GELİR” Ada şairi olmak, adalılık ne yönde bir şiire ve yazına kapılar açar? Anakara edebiyatlarındaki kalıp ve ekol dayatmalarından bağımsızlığı başta olmak üzere bir ada şiiri ne değildir? Benim deneyimlerim Akdeniz’de adalı olmakla sınırlı. Kıbrıs dışında gittiğim, yazınsal ilişki kurduğum adalar da hep Akdenizli. İngiltere ada değilmiş gibi düşünüyorum tabii! Adalı şairler yolculuk yapmak üzere doğduklarını baştan beri bildiklerinden belli bir mekânla mutlaklık ve kutsallık mertebesinde ilişki kurabileceklerini sanmam. Mesela Türkçe şiirde İstanbul’la böyle bir ilişki var. Benim İstanbul’umsa “yerliyabancıların” gözünden görünüyor. Dokuz Şiir Kitabı’nda karşıİstanbul denebilecek şiirler var. Muhteşem bir şehir olduğundan yazarlar için tehlikeli bir yer İstanbul. Hele kozmopolit şehir hayatını yitirip tek dilli kalmış ve eski vakitlerin ihtişamıyla övünme ihtiyacı duyan bir muhteşem şehir olduğundan daha da tehlikeli. Oradan hiç ayrılamıyor ve giderek dünyanın İstanbul’dan ibaret olduğunu sanıyorlar. Sonra dünyaya çıktıklarında sudan çıkmış balığa dönüyorlar. Her şehir yazara dar gelir. İstanbullular bunu oldukça geç fark eder. Ama en büyük adanın bile yazara dar geleceğini bir adalı çok önceden bilir. Genellikle yakınma konusu olan küçük bir ada ülkesinde doğmuş olmak, insanı ister istemez büyük bir yolculuğu hazırladığı için zamanla bir şükrana dönüşür. En azından benim için bu böyle. Düşünün ki Midillili Sappho bile 2 bin 600 yıl önce, birçok Ege adasını dolaşmakla kalmayıp Sicilya’ya gitmiş. Şiirleri Kithera ve Kıbrıs’taki kültten etkilenmiş, elyazmaları daha o zaman İskenderiye’ye ulaşmıştı. Kıbrıslı Zenon’un, şairleri etkileyen Stoacı kozmopolitizmi de adanın melezlikleri üzerinde gelişmişti. Ama ilkçağlarda, ne bu melezliğin “hybridity” diye bir adı vardı, ne de bu kültürler arasılığın “arayerdelik” ya da “çokkültürlülük” diye tanımlamaları. Adalardaki dil ve lehçelerin kökenlerinden daha dikkat çekicisi, farklı dilleri iç içe geçirmiş melez sözdağarcığına, yazım tarzına, hatta sentaksa dayanması. Bu farklılık, aynılık yaratmaya çalışan ulusal edebiyatlar içinde paradoksal olarak onlara çekicilik kazandırıyor. Çünkü dediğiniz gibi anakaradaki edebi kalıp ve ekollerden belli bir bağımsızlıkları var. Adalı yazarların yapıtlarına anakaradakine göre olumlu bir farklılık kazandıran, aslında onların çokkültürlülüğü, arayerdeliği, ulusdevletin merkezi dil, edebiyat ve kültür kodları tarafından asimile edilemeyişleri. Bunu Türkçeden ziyade Yunanca ve İtalyanca edebiyatlarda görebiliriz. Anakaranın edebiyat kanonu sıkıcı bir tekdüzeliğe varınca, çevre adaların sıradışı edebiyatları, “ulusal kan dolaşımı” için imdada çağırılır. Mesela adalı şair ve yazarlardan Nikos Kazancakis ile Odysseus Elitis’in Yunan edebiyatında, Leonardo Sciascia ile Salvatore Quasimodo’nun İtalyan edebiyaK İ T A P S A Y I 1 3 0 6 r Gamze AKDEMİR oplu Şiirler’de, özellikle ilk yazdıklarınızla sonrakilerin duygu ve odak karakteristiği açısından içerdiği değişimi değerlendirir misiniz? Kitaptaki ilk şiirler, ki 17 yaşından başlıyor, tabii belli bir naiflik taşıyor. Öte yandan, savaşta kaybolmuş bir balıkçı teknesinin geceleyin fırlattığı işaret fişeği gibi gelecekte yazılacak şiiri de denizdeki anlık ışık patlamasıyla gösterebiliyor. 19751983 arasında yazılan şiirlerde ilk göze çarpan Kıbrıs’a, savaşlara, o arada Akdeniz’in gündelik yaşam hallerine odaklanması olabilir. İnsanların kıyıcılığına karşı bir inanamazlık duygusu, katliamları haklı çıkarmaya çalışan ulusçu retoriğe bir isyan hali de var. Oradan “yurtsever” bir Kıbrıs şiirine varılabilirdi. Ama siz de öyle olmadı. Olmadı. Ama benimle benzer dönemde yazan çoğu Kıbrıslı Türk ve Rum şair öyle bir yere gitti. Bense “yer T siz yurtsuz” bir şiire vardım. “Vatan” düşüncesine, dolayısıyla “gurbet” hissine uzak düşen, “Akdenizlilik” yaklaşımıyla yaratılan ötekileştirmeye de itiraz eden başka bir şiire yöneldim. Şmdi geriye baktığımda, ilk şiirlerimde birkaç farklı poetik yönelimin, hem izlek hem yaklaşım hem de şiirsel kuruluş anlamında var olduğunu görüyorum. Yıllarca o ülkeden ötekine dolaşmak durumunda olmasaydım belli bir yerin şiir kanonuyla bütünleşir miydim? O zaman Türkiye, Kıbrıs ya da İngiltere’deki benzerlerimle daha çok örtüşen bir şiir yazar ve bir kolektif aidiyetin söylemine göre mi okunurdum? Sanırım her kitabımı yolculuk halinde ve esasen kendime dayanarak sanki ilk şiir kitabımmış gibi yazmak durumunda kalmam, şiirimin kendinceliğindeki nedenlerden biri. “ÇOĞUL BİR YANI VAR YAZDIKLARIMIN” Ömre ortak edileli şiir, güneşli ve yanan anılar, yurdu ile ikiye bölünen ruh, uyumdan gayrısı, vatan dünya, geçmiş bir zamanlar ve insanlar, barış türküleri, savaş ağıtları, aidiyet, kaybediş, arayış, mitoloji, din, toplum, isyan... Çok kimlikli şiirinizdeki bu asal duyguları, yitmeyen, yitmeyecek olan düzleminde açar mısınız? Saydığınız şeylerin hepsi bir arada bulunup kitaptan kitaba dönüşüm geçirince adı konmamış bir başka düzleme evriliyor şiir de. Benimkisi çoğu zaman karşıt sayılan birçok düzlemi bir arada taşıyor galiba, bilemiyorum. Asal olan ne şiirimde, çoğulluk mu? Dilden kültürel kaynaklara, ülke bağlarından şiir geleneklerine, ulusal denen şeylerden cinsel denenlere ya da farklı edebiyat türlerinin, sanatların şiirde kullanımına kadar, belki böyle çoğul bir yanı var yazdıklarımın. Türkçe şiir içindeki C U M H U R İ Y E T
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle