Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
>> geldiğinde ben senin ne küstah mütecaviz olduğunu anlamıştım” demişti. Haklıydı. Gençlik, cahillik! “EDEBİYATLA GEZİN” n Seyahate çıkarken sizin için ayrı bir okuma mesaisi söz konusu. n Özellikle yurtdışına çıkmadan önce ilk olarak gideceğim şehirle ilgili belgesel ve edebi kitapları okurum. Orada bir belgeselde öğrendiklerimin edebiyata nasıl yansıdığını değerlendirmek de bana keyif verir. Benim için iyi yazarlar şehirlerinin ruhu, rehberi. Saymakla bitmez ama Rusya’yı bir Puşkin, Dostoyevski’yi okumadan sağlıklı anlayabilir misiniz? Ve Nâzım Hikmet’i tabii. Yaşar Kemal’le Barselona’ya gittiğimde Cervantes’in Don Kişot’unu tekrar tekrar okudum mesela. Federico García Lorca’nın kitapları yine yanımdaydı. Lizbon’da gecem gündüzüm Fernando Pessoa’nın şiirleriyle doluydu. Paris... Victor Hugo ve Georges Perec olmadan Paris gezilmez, gezilmez! n Seyahate dair bir yazıya başladığınızda söze mutlaka Evliya Çelebi’yle başlıyorsunuz. Neden? n Gerçekle gerçeküstünün buluştuğu bir üslup Evliya Çelebi. Bazen bu kadarı da olmaz dersiniz ama bu kadarı da olmaz dediğiniz o şey size batmaz. Son derece kuvvetli edebi bir dilli korurken metnini ilgi çekici küçük eleştiriler ve kılçıklarla da ustaca donatır ve geçmiş zamanın adeta bir hologramını yaratır. “ŞİİR BİR HAYATI DEĞİŞTİRİR” n Şiir, yazılarınızın olmazsa olmazlarından. Her iki seçkide ustaları okuyoruz: Fazıl Hüsnü Dağlarca, Cemal Süreya, Behçet Necatigil, Orhan Veli, Nâzım Hikmet, Yaşar Kemal, Sennur Sezer, Orhan Veli, Sezai Karakoç, Ataol Behramoğlu... Şiiri çok sevmenizin nedeni ne? n Şiir belki de sanatların en minimali. Bizde şiir çok yoğun işlenmiş, her alanda hayatımızı özetlemiş bir tür. O yoğunluk söylemek istediğimi veya yaşamak istediğimi veya bir edebiyatta bulmak istediğimi bana çok kısa bir biçimde verir. O kısa biçim bende durgun bir suya taş atınca izinin dalga dalga yayılması gibi bir çağrışımlar silsilesi başlatır. O çağrışımlar silsilesi bir şairden diğerine de gider. Şiir okurumuz çok değil maalesef. Şiir bir hayatı değiştirir. Bunu öğretmek için çalışmalıyız. Yahya Kemal’in dediği gibi “Bizde resimsizlik ve nesirsizlik vardır”. Fakat yine de güzel bir ince damar var, Anadolu’da birçok dergi çıkıyor ve çok küçük tirajlar söz konusu olsa da genç şairlerin tanınmasını sağlıyor. n Yayınevleri genç şairlerin kitaplarını çok basmıyor. n Evet, özellikle büyük yayınevleri genellikle toplu şiirlerden ve ustalardan yana. Birkaç yayınevi var ama onların da dağıtım alanları ve basma olanakları kısıtlı. n Bir şairin, edebiyatçının, yazarın kendi edebiyatının geleneğini iyi bilmesi gerekir. Bunu ille de etkilensin anlamında söylemiyorum. Elliot (T. S.) gibi düşünüyorum yani geleneğin yaşayan yanını tespit etmemiz lazım. Çünkü gelenek kendini yenilemiyor, birçok şeyi ölüyor. Kalan kısmı bugüne nasıl getirebilirsiniz, bugünde nasıl yaşatabilirsiniz o önemli. O hamuru yeniden yoğurmak müthiş bir şey. Şiirle ilgili yazılarımda bu yaklaşımın sevdirilmesi için de uğraş veriyorum. Bir Cahit Külebi’nin, bir Gülten Akın’ın şiiri meselâ, o kalan, asıl yaşayan ve yaşayacak özü bulup moderne getirir. Öncesinde Orhan Veli’nin katkısı tabii çok önemli. Türk şiirindeki değişimi Orhan Veli’siz anlamak zor. Orhan Veli dünya ve Türk şiirini çok iyi bildiği gibi halk şiirinin sesini de barındırır. Bu Oktay Rifat’ta da vardır, Melih Cevdet’te de... n Şairlerin düzyazıları ve mektupları da favori türlerinizden. n Yaşamlarını ve yaratı süreçlerini anlamak için ciddi bir gösterge olarak görürüm. Hayatımda çok az mektup yazmışımdır ama çok önemserim. Mektup, kişiliğin, insani tüm duyguların çok zamanaşımına uğramayan en dürüst belgeleri. Gerçek hayatın içinde yaratım sürecinin değişik köşelerini keşfetmenizi sağlar. Yazarların yapıtlar arası geçişlerini ortaya koyar. Bir şiirin ilk dizelerini bulursunuz orada ya da bir romanın ilk cümlelerini, bir yapıta varışın evrelerini. Günlükleri de aynı bağlamda düşünürüm. lazım. Agatha Christie’siz de olmaz. Sonra Hammett’in (Dashiell) Malta Şahini bir edebiyat şaheseridir. n Siyasetin edebiyata yansımasına ilişkin neler söylemek istersiniz? n Günlük siyaset benim işim değil. Hele ki herhangi bir düşünce ekseninde olmayan, temelsiz polemikleri hiç umursamam. Fakat siyaset edebiyata yansıdığı sürece; siyaset, sanatın özgürlüğüne müdahale ettiğinde benim alanıma girer. Özgürlüğün olmadığı bir yerde yaratıcılık olmaz, sanat olmaz. Başlangıçta olmayan bir şeyin yokluğundan yakınmazsanız, onun isyanında bulunmazsanız sonra gelen yazıların anası düşer! n Gezi Direnişi’nin edebiyatta edinmeye başladığı yeri nasıl buluyorsunuz? n Gezi üzerine çıkan hemen bütün kitapları okudum. Siyasal olaylar, başkaldırışlar henüz tazeyken üzerine yazmak, anlatmak zor. Edebiyata tüm varlığıyla geçen 12 Mart, 12 Eylül için olduğu gibi Gezi’nin üzerinden de biraz zaman geçmesi lazım. O nedenle Gezi daha yazarını bekliyor. Mutlaka edebiyatta yerini alacak, almalı ama yazılması için henüz erken diye düşünüyorum. “SOY ESERLERİ OKUYUN!” n Sizce edebiyat tarihine nereden başlanmalı, rafta mutlaka hangi kitaplar bulunmalı? n Ataç der ki; “Latincede klasik ‘soy eser’ anlamına gelir”. Meselâ bir Homeros’un İlyada ve Odysseia’sı; Azra ErhatA.Kadir çevirisinden okumak hele ki. Dünya klasikleri, bir Dostoyevski, Tolstoy, Balzac, Stendhal, Steinbeck okumak kimseyi pişman etmez. Onları, bugünü anlamaları için okumalarını istiyorum, övmeleri, tapınmaları için değil. Beni tek ilgilendiren kabul edeceğin ve reddedeceğin şeyi gerekçelendirebilmek. Türk ve dünya edebiyatının özet bir tarihi muhakkak okunmalı. Bir Agâh Sırrı Levend’in Türk Edebiyatı Tarihi çok önemli. Bir Ahmed Midhat Efendi, Halit Ziya Uşaklıgil, Yaşar Kemal muhakkak okunmalı. Ahmet Haşim’siz, Yahya Kemal’siz 1940’lardan sonraki şiirimizi sağlıklı yorumlayamayız. Yahya Kemal Ahmet Haşim’in gölgesinde kaldı, Türk Edebiyatında o parıltıyı biraz mat gördüler, bunu da belirtmek isterim. Bir yazarlar sözlüğü edinilmeli, bir Behçet Necatigil’in Edebiyatımızda İsimler Sözlüğü ve Edebiyatımızda Eserler Sözlüğü meselâ. Biyografiler ayrıca çok önemli. n Etkin bir okurdan yanasınız. n Doğru. Rastgele okumalara karşıyım. n Peki, nasıl bir yazımdan yanasınız? n Analitik. Bakınız bizde eleştiri deyince okur da onu bekliyor, eleştirmenler de onu benimsiyor işte “Ahmet’i okuma, Mehmet’i çok iyi oku”. Ben bunun okuru pasif duruma düşürdüğü kanısındayım. Benim görevim onun edebi bir anatomisini yapmak. Tartışırım, konuşurum, savunurum, başka yapıt ve yazarlarla kıyaslarım, bir de sevdiğimi sevdirmek için çabalarım ama ille de bunu oku diye bir tavır sergilemem, doğru da bulmam. n Deme Kış Yaz, Oku Yaz (Kitaplar Kitabı 5)/ Doğan Hızlan/ Doğan Kitap/ 438 s. Kitap Hayat İçindir/ Doğan Hızlan/ Doğan Kitap/ 310 s. “YAZILARIN ANASI ÖZGÜRLÜK!” n Gelelim polisiyelere... Polisiyelere hınzır, maceracı bir tutkuyla bağlısınız. n Doğru söyledin, hınzır bir tutku, vallahi öyle. Çok iyi polisiyelerimiz var, üstelik pek çoğunun edebiyat yönü gayet güçlü. Okunurluğu da iyice arttı. Polisiyeler bir zekâ işi, bir satranç!. Bir ölçüde de zihni boşa alır ve açar. Dönemin siyasal, toplumsal özelliklerini yansıtır. II. Meşrutiyet dönemi polisiyeler için önemli bir dönem. Abdülhamit çok meraklı tabii. O dönemin Osmanlı polisiyeleri yayınlandı biliyorsunuz, beyzadeleri, hırsızlarıyla sınıflararası ne harika tiplemeler var. Erol Üyepazarcı’nın Türkiye’de polisiyenin 125 yılını incelediği ‘Korkmayınız Mister Sherlock Holmes’un okunmasını tavsiye ederim. Kemal Tahir’in Mike Hammer’larını de unutmamak “GELENEĞİ İYİ BİLMELİYİZ” n Yazılarınızda gelenekle modern arasındaki hattı nasıl yorumluyorsunuz? Günceli yadsımadan geleneğe ne kadar bağlısınız? “Günlük siyaset benim işim değil. Fakat siyaset edebiyata yansıdığı sürece benim alanıma girer.” KItap 12 Kasım 2015 21