02 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

DOĞAN HIZLAN’DAN “DEME KIŞ YAZ, OKU YAZ” VE “KİTAP HAYAT İÇİNDİR” ‘Etkin bir okurdan yanayım’ Doğan Hızlan gazete ile dergi yazılarından oluşan ve yarın piyasaya çıkacak iki yeni derlemeyle buluşuyor okurlarla: “Deme Kış Yaz, Oku Yaz”, Hızlan’ın Hürriyet gazetesinde cumartesileri yayımlanan kitap yazılarından derlenen Kitaplar Kitabı serisinin beşincisi. “Kitap Hayat İçindir” ise Radikal Kitap ve Tempo Kitap’taki yazılarından oluşuyor. GAMZE AKDEMİR [email protected] D eme Kış Yaz, Oku Yaz (Kitaplar Kitabı 5) ve Kitap Hayat İçindir, kitap merkezli olmakla birlikte farklı bir içeriğe ve biçeme sahip. n Deme Kış Yaz, Oku Yaz’ın konu yelpazesi daha geniş. Değerlendirilen kitapların edebi yönlerinin yanı sıra sosyal bilgileri, verileri ve varsa geçmişle bağıntılarını da içeren yazılarım yer alıyor. Hürriyet gazetesinde böyle bir yaklaşımla farklı beğenilerdeki okurları gözeterek kaleme aldığım haftalık yazılarımdan derlendi. Bir kere edebiyat ve şiir zaten var. Onun dışında yemek, gezi, kent tarihi ve popüler bilim kitapları var. Hayat bir bütün, ıskalamamak, her şeyi kaale almak için çeşitliliğe gidiyorum. Kitap Hayat İçindir ise Radikal Kitap ve Tempo Kitap’taki yazılarımdan oluşuyor. Radikal’dekiler daha kapsamlı yazılar. Tempo’dakiler ise bütünüyle kitap yazıları değil, daha çok gündemle ilgili olduğu kadar güncelle geçmişi bağıntılandıran yazılar. n Müzik yazılarınız da bu çeşitliliğin içinde. Her iki kitabınızda da onlara önemli bir yer ayrılmış. n Benim için hayatta edebiyat bir, müzik iki. Müzik, bir ülkedeki beğenileri temsil eden, simgeleyen en önemli tür. Müzik yazılarım çok iyi anladığımı düşündüğüm üç temel türde oluşuyor; Türk ve Batı musikisiyle türkülerimiz. Bu üç alanla ilgili yeterince yazılmadığı için bir misyon yüklenmiş gibi de hissediyorum. Bu arada büyük yayınevlerinin eskiye kıyasla daha çok müzik kitabı yayımlaması da sevindirici bir gelişme. “KÜSTAH BİR MÜTECAVİZDİM!” n Aileniz İstanbullu. Ben de sizin gibi Kocamustafapaşa’da, PaşaSamatya hattında o tarihin izleri arasında büyüdüm. n Aa ne güzel, iki Kocamustafapaşalı buluştuk! n İstanbul başta olmak üzere özellikle kozmopolit kentler tarihine ve edebiyatına ilişkin ısrarla yazmanızı bu nedenle de çok iyi anlıyorum. Bunu konuşalım isterim. n Tabii, zevkle... Bahçeli, üç katlı bir evimiz vardı. Ailem çok sokağa çıkayım, gezeyim istemezdi o nedenle arkadaşlarım Ali Tanyeli, Konur Ertop ve Dr. Uğur Akbulut zaman zaman bize gelirdi. Komşularımızı da çağırır, bahçemizde müsamereler, konserler verdirirdim. Saz çalınırdı, ben ud çalardım falan. İki teyzem ve anneannem çay, bisküvi ikram ederdi. Zaman zaman Narlıkapı’ya giderdim. Behçet Necatigil, Ali Tanyeri ve Kâmuran Şipal Narlıkapı Gazinosu’nda buluşurdu, onlara katılırdım. Ali Tanyeri divan şiirleri okurdu, divan şiiri konuşurlardı, ben ise aralarında biraz bozguncu gibi dururdum. Oraya hocam Prof. Dr. İsmet Sungurbey’le de giderdim. Edebiyatı seven, müthiş zeki bir insandı. Samatya’da Ermeniler, Rumlar vardı. Bir yaşama, kültür çeşitliliği vardı. Olağanüstüydü. Arkadaşlık, komşuluk ilişkileri, dostluk, kardeşlik bağları vardı. Cenazede, düğünde yan yanaydık. Etnik kavgalar yoktu. Herkes birbiriyle etkileşime girerek özgürce yaşardı. Ama ne zamanki onları yok sayarak kendi kalıplarını dayattılar o dünya bitti! Ben böyle bir İstanbul gördüm çocukluğumda, böyle bir İstanbul’a hayran oldum, etkisinde kaldım, izlerini taşıyorum ve kitaplarda bunun izlerini sürmeyi, kent tarihi içinde yapıları, mekânları içinde süregelmiş yaşamlarla anlamayı, okumayı çok seviyorum. n Kitaplarınızda yer yer ulaştığımız otobiyografik verilerden birkaçı öğrenim hayatınızla ilgili. Nasıl bir öğrenciydiniz? n Çok kötü bir öğrenciydim. Edebiyat ve müzik dışında hiçbir şey için gayret göstermedim. O alanlar dışında ödevlerimi hep annem yapardı. Pertevniyal Lisesi’ndeyken de okuldan çıkıp edebiyat matinelerine giderdim. Ama öyle kaçarak değil! Öğretmenler Odası’na gider, müsaade isteyip çıkardım. Görüşme yapacağım kişileri iyi araştırır, tüm kitaplarını okurdum. Uluslararası bir yarışma olmuştu, annemin aracılığıyla Sabri Esat Siyavuşgil’e gittik mesela. Çok yukarıdan bakan biriydi Siyavuşgil. Disertasyon (bilimsel inceleme, tez, deneme) üzerine görüşlerini almıştık zira o dönemde işte münazara artık geride kaldı, disertasyon gerekli şeklinde düşüncelerini açıklamıştı. Namık Kemal üzerine konuşmak için Mithat Cemal Kuntay’a gittim. Mehmet Kaplan’ın yeni şiir derslerine katıldım. Behçet Necatigil’le bir edebiyat matinesinde tanıştım, “Sizi ziyarete geleceğim” dedim. Hep de şık giydirirlerdi beni, kruvaze palto ve fötrüm eksik olmazdı, üstelik daha lisedeyim yahu. Ve Kabataş’a gittim, kapıdaki adama “Beni Behçet Necatigil’e götür” dedim kendimden pek emin bir edayla. Adamcağız beni müfettiş falan sandı herhalde. Öğretmenler Odası’na götürdü beni. Havalı havalı içeri girer girmez öyle utandım ki! Behçet hocanın o alçakgönüllülüğü, sükuneti, oradaki insanların bana bakışı beni çok mahcup etti. Behçet Hoca yıllar sonra bana o günle ilgili “Daha ilk >> 20 12 Kasım 2015 KItap
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle