Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Jenn Ashworth’ten “Tehlikeli Yakınlaşma” Bozuk kimya, histeri ve diğer şeyler Jenn Ashworth, “Tehlikeli Yakınlaşma”da ruh hali oldukça bozuk bir kadının tüm gemileri yakıp yeni bir başlangıç yapma girişimini ve bunun nasıl bir faciaya yol açtığını anlatıyor. Ashworth, gerilimin dozunu yüksek tutup hikâyeyi, aslında etrafımızda görebileceğimiz bir karakter üzerinden kuruyor. r Ali BULUNMAZ ünümüzün temel sorunu tatmin. Pardon, tatminsizlik. Onunla beraber yürüyen sadık bir dost da arayış. Hepimiz oradan oraya sürüklenip herhangi bir limanda durmamayı alışkanlık haline getirdik. İstisnalar kaideyi bozmasa da “çağ böyle” diyerek işin içinden kolayca sıyrılabiliyoruz. Sıyrılamadığımızda sahneye psikologlar, psikiyatrlar, verme akılla yürümemizi isteyen ama bununla anca köşeye kadar varabildiğimiz yaşam koçları, onların pazarlama harikası “kişisel gelişim” kitapları, metafizikçi soytarılar, hiç olmadı kalori bombası yemekler ya da çikolatalar çıkıyor. Zorla seratonin salgılatıp mutlu kılmaya uğraştığımız beynimiz, önünde sonunda tekliyor. Karmaşık bir evrene dalıyoruz, bu sarmaldan çıkabilene aşk olsun! Abartılı mı geldi? Olabilir. Ama vaziyet üç aşağı beş yukarı böyle. Etrafımıza dikkatli bakalım, mutlaka en az bir örnek yakalarız. Akıntının tersine gitmeye çalışanlar olsa da genel durum bu. İşin özü, sıkkınlık kapıyı çaldı mı eşyaları toplamak birkaç dakika. Ashworth, Tehlikeli Yakınlaşma’da bu minvalde bir hikâye anlatıyor. Kısacası bugün neleri göze aldığının ayırdına pek varamayan bizlere sesleniyor. meyen veya halının altına süpüren biri izlenimi uyandırıyor. “O kadar çok yalnız insan var ki dünyada” lafını, alçak sesle söyleyip hızla arkadaş sayısını çoğaltmaya uğraşan Annie için Neil, Lucy ve ikisinin dostları biçilmiş kaftan. Öbür taraftan da çiftlerin oluşturduğu bu toplulukta bazen kendini fazlalık gibi hissediyor. Fazlalık, aynı zamanda ona göre “yedek” demek; aslı kırılıp dökülünce ele gelen ya da aranan parça. Bunları düşünürken Lucy’nin onu sinirlendirmeye başlaması, hatta az biraz üstüne oynaması da cabası. O zaman da yalanlar ve sahte dünyalar konuşuyor. Hırs dolu ve günü gelince intikam almak, o an durumu geçiştirmek için söylenen yalanlar. Annie’nin, tam olarak yalana başvurmadığı da söylenebilir. Çünkü ısrarla özel hayatına ilişkin sorulan sorulara verdiği yanıtlar, yeni mahallesine taşınmadan önceki döneme ait. O sadece bunları, sanki o gün sahip olduğu şeylermiş gibi anlatıyor; eski kocasını hâlâ yanındaymışçasına mesela. Böylece “gerçeğin ruhunu yansıttığını ve temel noktaları yakaladığını” düşünüyor. Yani kafasındakini hakkıyla oynayıp rol yeteneğini konuşturuyor. Annie’nin bir probleminden bahsedeceksek (ilk gençlik yıllarındakiler bir yana) buna, erken yaşta evlenişiyle zorunlu olarak ertelediği gençlik patlamaları diyebiliriz. Neil’ı kafaya takması ve ondan yakınlaşma işareti beklemesinin nedeni de bu olabilir. Fakat bu beklentisini besleyen şey de Neil’ın yanlış zamanda farklı algılanabilecek soruları. İkisinin karışımı ise tuhaf gidişatı Jenn Ashworth’ün kitabı hem ironik hem de oldukça sahici körüklüyor. bir anlatımla yürüyor. Annie’yi teslim alan bozuk ruh halinin, Annie, durumunu tartarsadece bir roman karakterine ait olmadığı da ortada; o, döndüğümüz köşenin hemen ardında bizimle yüz yüze gelebilir. ken geriye dönüp eşleştirmeE Y L Ü L 2 0 1 4 ler de yapıyor, kendini haklı çıkartacak ve davranışlarını “mantıklı” bir zemine oturtacak tutamaklar arıyor. Aynı zamanda hayallerle gerçekler birbirine karışıyor; yorumlarla olanlar zihninde yer değiştiriyor. Bütün bunları rutinden kaçış ya da bir dönemi silme isteği tetikliyor. “YENİ BİR HAYAT BULAMAZSIN...” “Yeni” hayatı Annie’nin kafasında dönüp duran yaşanmışlıklar yüzünden pek de taze olamıyor. Yalnızca mekân ve yüzler farklı ama peşinden gelip onu rahatsız eden eski, onun için hayli yorucu. Bunun doğal sonucu da doğru karar verememe, savrulma ve mantıksız hareketler. Sürekli hesaplaşmak zorunda kaldığı geçmiş ve doğru yorumlayamadığı bugün arasındaki gerilim, Annie’nin durumunu özetliyor. O durumda kafasını gömdüğü “kişisel gelişim” kitapları dahi sorunu çözmüyor, endişesi artıyor: “Yeni bir hayat ve yeni bir başlangıcı temsil eden bu evde, geçmişin problemlerine benzer şeylerin yaşanmaması benim için çok önemliydi. Orada öyle uzanırken eski hayatımın yeni hayatıma süzülerek hâlâ etkilediğini yükselen bir rahatsızlık hissiyle fark ettim.” Artan endişe Annie’nin kendini Lucy’nin yerine koymasına, hatta onun kıyafetlerinin aynısını giyerek Neil’ı etkilemeye çalışmasına bile neden oluyor. İşlerin zıvanadan çıkmaya başladığının göstergesi bu. İkili arasındaki gerilim soğuk savaşa dönüşürken Annie’nin, Lucy ve Neil’ın tüm hareketlerini, ne yiyip ne içtiğini gözlemleyip notlar alması ve “kişisel gelişim” kitaplarından yanlış sonuçlar çıkarması durumun vahametinin habercisi. Annie’nin hastalıklı hali, Neil’ın “sevecenliğinin, sadakatinin ve özeninin kendisine yönelmesini bekleyişiyle” doruğa ulaşıyor, artık tamamen başka bir dünyada yaşıyor. Aradığını hiçbir zaman bulamayan, hayal kırıklıklarıyla dolu (olduğunu düşündüğü) yaşamı onu dengesiz bir kişiliğe sürüklüyor. Bu, önceki hayatında da “yenisinde” de devam ediyor; bütün parçaları yerinden oynatması ya da mekân değiştirmesi pek bir işe yaramıyor. Bunlar bir yana, Lucy’yi potansiyel düşman, işgalci ve Neil’ı daraltan biri gibi görmesi, Annie’nin bozuk ruh halinin en önemli kanıtı. Kafasında kurduklarına inanarak zamanında kendisine yapılanı komşularına uyarlıyor ve ikisini de bunaltıyor. “İşgalci” dediği Lucy’ye kendi topraklarında savaş açması, evini tarumar etmesi filmi koparıyor. Eskiden olduğu gibi histeri nöbetleri her şeyi teslim alıyor. Lucy’nin hasta, Neil’ın çaresiz olduğu sonucuna varması ise tam bir yansıtma. Bundan sonrası, Ashworth’ün bizlere hazırladığı sürprizler. Yazar, Annie’nin arayışını, nasıl bozuk bir kimyayla sürdürdüğünü anlatıyor. “Yeni bir hayat bulamazsın, eski hastalıklar arkandan gelir” gibi bir cümle buraya cuk oturabilir. Ashworth de zaten böyle nokta atışlar yapıyor kitap boyunca. n alibulunmaz@cumhuriyet.com.tr Tehlikeli Yakınlaşma/ Jenn Ashworth/ Çeviren: Serap Gezer/ Ayrıntı Yayınları/ 336 s. K İ T A P S A Y I 1282 G kedisi ve çay takımını alması şaşırtıcı değil. Yeni bir mahalle, yeni komşusu Neil ve onun kız arkadaşı Lucy. Sanki her şey yoluna girmiş gibi: Kafasından silmeye uğraştıkları, kişisel gelişim ve ilerleme programları da göz önüne alınırsa her şey “sütliman.” Tüm bunların yardımıyla o büyük tekdüzeliği aşabileceğini umuyor. Annie’nin hayatındaki sıkıcılığı yok etmek için başka planları da var. Yeni taşındığı mahalledeki insanlarla komşularının da yardımıyla hızla tanışıp kaynaşmaya başlarken hemen bitişiğindeki Neil’la arasında birleştirici bir güç gelişeceğini düşünüyor. Kuşkuları artan Lucy ise Annie’yi daha dikkatli izlemeye koyuluyor. Ashworth’ün çizdiği Annie portresi, vakti zamanında epey sorunla ve kompleksle boğuşan ama bunları bir şekilde açık et FAZLALIK ASLINDA “YEDEK” DEMEK Ashworth, bugünkü karmaşık dünyanın ironik biçemli anlatıcılarından. Yaşı, olup biteni anlamaya da hayli uygun. İngiltere’de epey ilgi uyandırmış genç bir yazar ve hayatımızın göz önünde durmayan kara noktalarını buluyor. Tehlikeli Yakınlaşma’da, o noktalardan birini yakaladığını görüyoruz. Her şeyi; evini ve kocası da dahil geride bırakıp “yeni bir hayata” başlayan ve tatmin arayan, “bazı şeyleri düşünmeyi bırakmalısın, yoksa hayatta kalamazsın” deyip tersini yapan Annie’yle buluşuyoruz. Yaşamının önceki bölümünü çöp olarak gören Annie’nin, yanına sadece S A Y F A 8 n 1 1 C U M H U R İ Y E T