23 Kasım 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Orhan Kemal 100 yaşında... keskinlikle kinsiz, “herkese karşı” sevecen ve umutlu bir yaklaşımı koruyarak yansıttı. Sonra iş ve ekmek peşindeki insanların önce verimli topraklara ardından kente göçünü tüm sancılarıyla aktardı. Köyden kente göç eden büyük işgücünü gözlemledi, sorunlarını, sıkıntılarını, sömürülmelerini irdeledi. Toplumdan neredeyse birebir devşirdiği tiplemelerinde kişisel çıkar ve bireysel kurtuluşlarının peşindekileri de ıskalamadı. Ölümsüz eserlerinden “72. Koğuş”ta en yoksul ve toplum tarafından dışlanmış insanların mücadelesini çok iyi bildiği o “hapishane” ortamında ele aldı. Kentli insan tiplemelerine yer verdiği ve mutsuz bir ev kadınından, yoksulluk ve eğitimsizliğin suça ittiği çocuklar ve gençlerin tükenişine değin bir yelpazede çeşitlenen “El Kızı”, “Arkadaş Islıkları”, “Suçlu” ve devamı olan “Sokakların Çocuğu”, romanlarında da baş kişileri yine kentin kenar mahallelerindeki dar gelirli insanlardı. Gözlem yetkinliğini ve toplumsal yergilerini çarpıcı diyaloglarla yazınına taşıyan ve bu yönüyle “diyalog ustası” olarak da anılagelen Orhan Kemal, yöresel ağızlara esprili bir dille yaslanan “Müfettişler Müfettişi” ve “Üç Kağıtçı”da ise taşradaki resmi görevlilerin halkı nasıl sömürdüklerini ortaya koydu. Bu arada “Büyük Gazete” isimli dergide tefrikalar halinde yayımlanan, Haliç’te doklarda çalışan kaynakçı Cemal’i ve sevdası çevresinde birkaç merkezli gelişen ve yıllar sonra oğlu Işık Öğütçü tarafından yayımlanan “Uçurum” adlı romanında ise Haliç, Okmeydanı’nı büyüteç altına alan Orhan Kemal, kentsel dönüşüm konusunu ta o zamandan tartışmaya açmıştı. UZUN TİRADLARDAN UZAKTA Orhan Kemal’ çeşitli tarihlerde pek çok röportaja da imza attı. İlk röportajını 1 Haziran 1951’de Yeditepe Dergisi için yaptı. Dönemin rejisör ve prodüktörleriyle (Aydın Arakon, Atıf Yılmaz, Naci Duru, İhsan İpekçi, Turgut Demirağ, Osman Seden, Ferdi Tayfur ve Ruhi Su’yla) konuştu. Röportajlarında da halkın sorunlarını, küçük insanların dünyasını, dönemin sosyopolitik aromasını “sahadan” okurlara ulaştırdı. Akşam gazetesine “Çok Çocuklu Aileler Arasında” başlığında seri röportajlar yaptı, aralarında yakından tanıdığı Muzaffer Buyrukçu’nun ailesi de vardı. “Son Havadis”e yaptığı 1960 tarihli röportajda, dönemin İstanbul Belediye Başkanı Tuğgeneral Şefik Erensü’yle İstanbul’un sorunlarını konuştu. Yine “Büyük Gazete”de yayımlanan “İtiraflar” isimli röportaj serisi de bulunuyor. Eserlerinin estetik yapısına hep dikkat etti, uzun tiradlardan, akıl vermelerden soyut, sorunun temeline sabırla ve anlaşılır cümlelerle indi. Abartılı tasvirlere, uzun mekân anlatımlarına meyletmedi. Yenilikçiydi. Dilinde sadelik öncelikliydi, kendi deyişiyle “vıdı vıdıcı” değildi. Ona göre şekil vıdı vıdıcılığıyla uğraşanlar, sözleri olmayanlardı. Dili berraksa da anlattığı olayın örgüsüne göre kahramanları yörenin şivesiyle veya eğitim düzeylerine göre kelimeleri doğru vurgulamayarak konuşur. Onun için “şive”den çok “öz” değer taşır. “Öz”, “biçim”den daha önemlidir. Döneminin pek çok edebiyatçısının ne yazdığını veya yazamadığını bilirdi. Eleştirmenin de sanatçı gibi yan tutabileceğini söylemekle birlikte, aymazından hiç haz etmedi. Güdümlü eleştirmenlere tahammülü yoktu. Zamana karşı direnen, çok çağlı, çok zamanlı yapıtlarında günün yanı sıra geleceği de düpedüz öngördü. Sıkı bir hicivciydi. CHP, DP, MBK ve AP devrinde “Muzır”dı. Kendi deyişiyle yaşama sevincine ne denli asıldıysa alıp alıp bir yerlere götürüldü. Çoğu hapishaneye, sorgu suale. Yine de iki kavramı; umudu ve iyimserliği hep en önde tutabildi. Çünkü biliyordu ki kendisinden çok daha fazla çalıştığı halde çok daha kötü yaşama koşullarında olan milyonlarca yurttaşı vardı. İyimserliğinin zaman içinde rötar yaptığı da oldu. Otuz altı yaşına girerken ölmeyi düşündü hem de ciddi ciddi. Allahtan vazgeçti. Öyle ya masmavi gökyüzü, yaprak yüklü ağaçlar, çocukların gözlerinde umut, güneşin sıcaklığı varken nasıl ölünürdü? Biliyordu ki bütün suç düzensiz toplumdaydı ve bu yolda çaba harcamak, ölmekten çok daha insancaydı. En çok o yüzden ölmedi ya! n Jason Read Sermayenin Mikropolitikası ŞİMDİKİ ZAMANIN TARİHÖNCESİ VE MARX Ayşe Deniz Temiz'in çevirisiyle Bugün kapitalist üretim tarzı ile öznelliğin üretimi arasında nasıl bir ilişki var? Bu ilişkiyi birini diğerine indirgemeden veya insan doğası gibi belirsiz bir kavrama yaslanmadan nasıl açıklayabiliriz? Jason Read tam da bu sorulara yanıt arıyor. Marx'ı Marx'a karşı okuyan yazar kavramların gerilim ve temas noktalarında bulduğu ipuçlarıyla, öznelliğin üretimine dair bir düşünce inşa etmeye çalışıyor. Foucault'dan Althusser ve Balibar'a, Rancière'den Negri, Tronti ve Virno'ya kadar pek çok düşünürün metinlerinden yararlanıyor. Read geleceğin karşı konulmaz yasalar tarafından önceden tayin edilmediğini, şimdiyi kuran arzu, emek ve ihtiyaçlar çokluğunun antagonist gücüne ve olumsallığına açık olduğunu gösteriyor. Böylece, her tür devrimci nostaljiden uzak bir şekilde, günümüze hâkim olan karamsarlığa karşı işleyen bir perspektif kuruyor. ÇOK YAKINDA • Ambrose Bierce: Şeytanın Sözlüğü • Wallerstein ve diğerleri: Kapitalizmin Geleceği Var mı? • Zeynep Attikan: Avrupa Benim, Batı Avrupa'da Aşırı Sağın Yükselişi • Yücel Kayıran: Son Akşam Yemeği • Demet Dinler: İşçinin Varlık Problemi • Jacques Rancière: Cahil Hoca • Richard Sennett: Yabancı • Miguel Tamen: Sanat Neye Benzer? Edebiyatı gözleme ve toplumsal yergiye dayanırdı. Orhan Kemal bu nedenle sürekli halkın içinde yaşayan bir yazar olarak kaldı. Solda, Unkapanı’nda bir kahvede. metis metiskitap.com /metisyayınevi n /metiskitap C U M H U R İ Y E T K İ T A P S A Y I 1282 1 1 E Y L Ü L 2 0 1 4 S A Y F A 1 9
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle