28 Nisan 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Vitrindekiler Toplu Oyunlar I: Ölümsüzler/ Melih Cevdet Anday/ Everest Yayınları/ 336 s. Melih Cevdet Anday şiirsel adaletin izini sürdüğü oyunlarında insan için daha iyi bir dünya yaratmanın imkânlarını sorguladı. Okuru ve izleyeni alışık olduğu konforlu ve rahat dünyanın dışına çıkaran bir gerçeklik arayışıyla günlük yaşamın adil olmadığını gösterip birey olmanın buna karşı durmakla mümkün olacağını vurguladı. Uzun yıllar boyunca izleyiciler tarafından büyük bir ilgiyle karşılanan tiyatro oyunları, Melih Cevdet Anday’ın şiirleri, romanları ve denemeleriyle birlikte okunduğunda onun ne denli büyük bir edebiyatçı olduğunu bir kez daha gözler önüne seriyor. Apokalips/ Amonyak (Toplu Şiirler II19902012)/ Lâle Müldür/ Yapı Kredi Yayınları/ 558 s. Apokalips/Amonyak, Lâle Müldür’ün 19902012 arasında yayımladığı kitaplardan oluşuyor. Sarartı/ Safran (Ahmet Güntan’la birlikte, Voyıcır II kitabından), Güneş Tutulması 1999, Saatler ve Geyikler, UltraZone’da Ultrason, Siyah Sistanbul, anne’ye ayetler ve o’nun postmortem alâmetleri. Tüm sınır uçlarını gezdikten sonra kendi kovuğuna çekilen, tamamen kendine ait bir dil. Kıyamet sonrası yeniden doğuşu temsil edecek kadar duru ve çocuksu, ama bir başka kıyamete geçişi de hissettirecek kadar yirmi birinci yüzyıla ait şiirler. Altın Köle/ İsmet Bertan/ Günışığı Kitaplığı/ 276 s. Belgesel yapımcısı, ödüllü yazar İsmet Bertan’ın, eski Anadolu Uygarlıkları’nı günümüze taşıyan ve geçmişi olduğu kadar bugünü de aydınlatan tarihsel romanlar koleksiyonu “Anadolu’da Bir Zamanlar” yedinci kitabına ulaştı! Roman, MÖ 600’lerde, bugünkü Van (Tuşpa) ve çevresindeki sert coğrafyada geçen olayları canlandırıyor. Farklı dillere ve kültürlere sahip onlarca halk barındıran Anadolu’da büyük bir uygarlık olan Urartu, romanın kahramanlarından biri. Kölelik sisteminden iktidarların güç mücadelesine, sıradan insanın hayatta kalma çabalarından büyük bir uygarlığın yarattıklarına dek birçok konu, sinema tadında bir kurguyla ve edebiyatın zengin canlandırma gücüyle işleniyor. Paleontoloji ve Evrim/ Derek Turner/ Çeviren: Nıvart Taşçı/ Boğaziçi Üniversitesi Yayınevi/ 312 s. Paleontoloji yeryüzündeki yaşamın tarihini anlayabilmek için fosilleri kullanır. Fakat sadece fosil kayıtlarındaki şablonları ve yönelimleri belgelemekle uğraşmaz, aynı zamanda bunların altında yatan evrimsel süreçlere dair sonuçlar da çıkarmaya çalışır. Evrimin nedeni olarak doğal seçilim ne kadar önemli? Evrimsel tarihin akışı ne ölçüde şansa bağlı? Evrim ilerlemeci mi? Bizim gibi dil ve alet kullanan S A Y F A 2 0 n 7 A Ğ U S T O S editoryal yapının işleyişini ve haber diye sunulan gerçekliği sorguluyor. Hastalıklar, Hastaneler, Kurumlar/ Nuran Yıldırım/ Tarih Vakfı Yurt Yayınları/ 464 s. 1979’dan beri çalışmalarını ağırlıklı olarak sağlık tarihi alanında yürüten Nuran Yıldırım’ın seçilmiş makalelerinden oluşan ve iki cilt olarak tasarlanan kitabın ilkinde, tıbbi gelişmeler ve hastalıklar, hastaneler ve diğer sağlık kurumları hakkında yazılmış makaleler yer alıyor. Makalelerde, toplumsal sağlığa ilişkin olayların ve gelişmelerin yoğun olarak yaşandığı Tanzimat sonrası ve II. Abdülhamid dönemi sıklıkla ele alınırken genel çerçeve on dördüncü yüzyıldan Cumhuriyet’e uzanıyor. Cerrahnâmeler, tüberkülin, frengi, kolera hastalıkları ve salgınları, karantina uygulamaları, savaşlarda verilen sağlık hizmetleri, askeri ve sivil hastaneler; cüzamhane, tebhirhane gibi önemli başlıkların yer aldığı bu çalışma, sağlık tarihine ışık tutarak toplumsal yaşamımıza katkı sunmayı hedefliyor. Çocukluğumun Tarsus’u/ Oral Çalışlar/ Everest Yayınları/ 230 s. “1965 yılıydı. Günler süren kampanyanın ardından seçim sandığı Tarsus lisesinin sınıflarında tek tek dolaştırıldı. Oy kullanan öğrenci sayısı 2 bin 200’dü. Sandık, öğretmenler odasında herkesin gözü önünde açıldı. Sekiz aday yarıştık. 1357 oyu, yani oyların yüzde 61,7’sini tek başıma aldım ve Tarsus Lisesi’nin Cemiyet Başkanı seçildim. Kampanya sırasında özgürlüklere aşırı vurgu yapmıştım. Sigara yasağının kaldırılacağını iddia etmiştim. Bir kız öğrenci sormuştu ‘Başkan olursan mini etek ve makyaj yapmak serbest olacak mı?’ ‘Elbette’ demiştim.” Oral Çalışlar Çocukluğumun Tarsus’u’yla okuru hatıralarının peşinden Tarsus günlerine, çocukluğuna, futbolculuğuna, ilk devrimcilik dönemine bir yolculuğa çıkarıyor. 1950’lerin ve 1960’ların Tarsus’una. Ruhun Tutkuları/ Descartes/ Çeviren: Murat Erşen/ Say Yayınları/ 176 s. “Bu yaşamdaki tüm iyilikler ve kötülükler yalnızca tutkulara bağlıdır. Dahası ruhun ayrıca kendi hazları olabilir. Ama bedenle ortak olan hazlarına gelince, bunlar tamamıyla tutkulara bağlıdır; öyle ki bunların en fazla heyecanlandırdığı insanlar bu hayatın zevklerini en çok tadabilenlerdir. Tutkularını iyi kullanmayı bilmedikleri ve talihleri de ters gittiği zaman, en büyük acılarla karşılaştıkları da doğrudur. Ama bilgelik de asıl itibarıyla bu hususta faydalıdır, tutkulara hâkim olmayı ve onları maharetle kullanmayı öyle bir öğretir ki, neden oldukları kötülükler gayet katlanılabilir hale gelir ve hatta hepsinden sevinç payı bile çıkarılabilir.” Descartes’ın ölümünden kısa süre önce, 1649’da kaleme aldığı Ruhun Tutkuları, filozofun tasvir ettiği felsefe ağacının dallarına uzanan bir ahlak incelemesi. Ancak tutkuları mutluluk ve özgürlük için bir engel olarak gören Stoacı geleneğe karşı tutkuları rehabilite eden Descartes’ın yaklaşımı bir ahlakçı tavrı değil, modern anlamda söylersek bir nörofizyoloğun tutumu. Böylece adeta filozofun vasiyet eseri olan bu çalışmanın ana konusu, ruh ve beden arasındaki biyolojik birliğin oluşturduğu failin insani özelliği, sonra da ahlaki bir birey ve Descartes gerçek anlamda bir etik sunmaktan çok yönteminin son meyvesi olarak bir “pathos” projesi tasarlıyor. C U M H U R İ Y E T K İ T A P S A Y I 1 2 7 7 zeki yaratıkların evrimi kaçınılmaz mı yoksa varlığımızı tarihsel rastlantılara mı borçluyuz? Kitapta görüşlerine yer verilen yeni paleontologlar bu sorulardan bazılarının yanıtına dair ipuçlarının fosil kayıtlarında yattığını düşünüyor. Paleontoloji ve Evrim, felsefi düşüncelerin paleontolojiyi derinden etkilediğini öne sürüyor; evrime dair paleobiyoloji devriminin ortaya çıkardığı bazı büyük fikirler ve sorular için felsefi eğilimi güçlü bir rehber olmayı amaçlıyor. İtaatkâr/ Karolin Fişekçi/ Sayfa 6 Yayınları/ 302 s. Erotik bir güç ve iktidar savaşı. Ne istediğini bilen ve devamlı kendi yolunu seçen bir kadının bir sahibeye dönüşmesinin hikâyesi. En büyük zevklerinden biri kışkırtmak ve yoldan çıkartmak olan gazeteci Mine’nin hayatı, münzevi ikona restoratörü Fuat’la tanıştıktan sonra başka bir çizgide ilerler. Ayrı dünyaları birbiriyle çarpıştığında ikisinin de aşka ve hayata karşı bakışları değişecektir. Aralarındaki tensel çekim, onları aşkın sadece naif ve tutkulu coğrafyasına çekmekle kalmaz, kimi zaman da uçlara sürükler. Aşkta huzur yok, bir suç ortaklığı aşk… Karolin Fişekçi’nin kaleme aldığı İtaatkâr, Türkiye’nin ilk femdom erotik romanı. Yazar, bu ilk romanında aşk, cinsellik, tutku ve kadınerkek ilişkisine dair tüm sınırları zorluyor. Fetişleri bir ressamın fırça darbeleriyle satırlara işliyor. Anafora Kapılmak/ Ömer Çeşit/ Destek Yayınları/ 144 s. “Meselenin özü dengesizce bağırmaktır yalnızken, mertliğin bozulduğu bu yıllarda kangren olmanın marifeti kalmadı, çalılıklar yoğunca sıkıştırmıştı fareleri. Yoksunluk gözlerin yaşlarındaydı. Kaburgaları gözükenler, yükseklerdeki gökdelenlere kandırılmaktaydı. O yan taraftaki çimentonun içi topraktan tükenmişti. Bir ağaç gövdesindeki yapraklar pike şeklinde uçuşarak gezindiler göklerin semasında. Kırılmak hak değil başarıydı. Kulun köpeklerle bağdaştırılamayacağı zamanlardı.” Realist değil miyim yeterince? Realizm dediğiniz şey nedir ki? Realizm romantizme karşı galip gelse de realizm romantizme her daim âşık olmaya mahkumdur. Bu da her ikisini eşit seviyeye getirir. Ölüm realistken doğum romantiktir. Her ağlayan bebek artık yeter diye sırf bu yüzden ağlar. Ömer Çeşit, Anafora Kapılmak’la edebiyatseverlerle buluştu. İkna Ekranları/ Kemal Aslan/ Anahtar Kitaplar/ 392 s. Medya kullandığı enformasyonla yaşadığımız hayata nüfuz eden en etkili araçlardan biri. O yüzden ekran bir propaganda alanına dönüştü. Televizyon haberciliği siyah ekranda örtülü ya da doğrudan propagandanın yapıldığı bir alan. Televizyonlar ikna ekranı haline geldi. Bu nedenle de haber, artık propagandif bir bilgidir; hegemonik düşüncenin aracı. Bu çerçevede “editoryal bağımsızlık”, artık bir yanılsama. İkna Ekranları, haberciliğin etik ve ilkesel sınırlarının dışına çıkan, bu faaliyetin üretim koridorlarında dolaşıyor; 2 0 1 4
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle