25 Aralık 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

K itaplar Adası M. SADIK ASLANKARA msaslankara@hotmail.com sadikaslankara@gmail.com ÖYKÜCÜLERİMİZ ARASINDA16 Öykünün Ankara’daki atlısı: Sibel K.Türker Kendine özgü öykü, roman evrenleri kurmayı başarmış, her iki dalda da özgün bir yazarlık çizgisi sürdürüp geliştirmeye koyulmuş yazarlarımızdan biri Sibel K. Türker. nkara, öykücülüğümüzde Uluslararası Öykü Günleri etkinliklerinin gerçekleştirildiği bir kent olarak öne çıkıyor değil yalnızca. Ankara’nın, güçlü bir öykü kolu oluşturmasının da mı etkisiyledir bilmiyorum, Ankara kökenli ya da Ankara yaşayanı pek çok öykücüyle karşılaşılıyor günümüzde… Bu çerçevede Ankaralı kadın öykücüler de azımsanmayacak bir sayıya ulaşmış bulunuyor… Bu yazarların ne kadarının anlatı evreni ya da temel yerlem olarak Ankara’ya yer açtıklarını, bir karaktere dönüştürerek kenti de bu bağlamda geliştirdiklerini masama taşıyıp gözden geçirmiş değilim… Ancak Efnan Dervişoğlu’nun yayına hazırladığı Kadın Öykülerinde Ankara (Sel, 2008), yalnız pek çok kadın yazarımızın öyküsüyle tanıştırmıyor bizi, yanı sıra noktalardan lekelere, lekelerden görüntülere enikonu kenti kurdurmayı başarıyor, gide gide hatta farklı bir Ankara imgesi yaratıyor belleğimizin sayfaları arasında. Yıllar önce üzerinde durduğum (16.10.2008) seçkideki yazısında şöyle diyor Dervişoğlu: “Ülkede yaşanan ne varsa; en yakın tanık olan Ankara’nın, yazındaki yansımalarında da zamanla değişiklikler gözlenir.” Kitabın arka kapağındaki şu satırlar da özellikle dikkati çekiyor ayrıca: “Çocuklarını özenle büyüten Ankara, nice kadın yazarı da yetiştirmiştir.” Andığım seçkide yer alan kadın yazarlardan biri de Sibel K.Türker. Onun öykülerinde değil yalnız, romanlarında da ısrarla Ankara’yı seçtiğini söylemek olanaklı. Ne güzel tutum bu; kentini anlatılarına yerleştirip onu temel karakter olarak gezindirebilmek kaleme getirdiklerinde bir yazarın… Cumhuriyet’te yazdığı dönemlerde Enver Aysever’in “Bir Romancı Toprağının Sesidir” başlıklı yazısından (28.9.2008) şu satırların altını çizmişim: “Kendi toprağının sesini uzaklara ve gelecek kuşaklara duyurmayacaksa, yüreğinde bu kaygı yoksa, bir yazar niçin yazar?” Bu bağlamda Sibel K.Türker bir Ankara yazarı sayılabilir pekâlâ. Sibel’in tek tek hem bütün romanları üzerinde durdum, hem de romancılığına değgin öne sürüşler getirdim de öyküleri, öykücülüğü bağlamında bu ölçüde yer açamadım bugüne dek. Oysa 2003’te kitaplı yazar olarak S A Y F A 18 n 15 A başladığı öykü yolculuğunda onuncu yılını doldurmuş bulunuyor artık Türker. Gelin sıralayalım bu öykü kitaplarını: Kalp(y) azan (2003), Öykü Sersemi (2005), Ağula (2007)… Dördüncü, sonuncu öykü kitabı, yayıncısı Can tarafından, yenilerde okurla buluşturuldu: Aşk’ın Kalplerimizdeki Mutat Yolculuğu. (2014) On ikinci yılına girdiğine göre her üç yılda bir yeni öykü kitabı yayımladığı anlaşılıyor yazarın. Romanlar da eklendiğinde hafife alınamayacak bir verim gücünden söz edilebilir öyleyse… Nitekim öyküde çıktığı yerle vardığı düzey üzerine bir karşılaştırma yapıldığında, bugün ciddi bir konuma yerleştiği görülmüyor değil Sibel’in. Peki, Sibel K.Türker’in öykücülüğü üzerine neler söylenebilir? Önce genel çizgileriyle bu öykücülüğe bir göz atalım derim… Kaldı ki Ankaralı kadın yazar konumuyla öykücülüğünü değerlendirmeye girişmek de olanaklı onun… ÖYKÜDE DOLUDİZGİN… Sibel K.Türker, kitaplarını ilk okuduğumdan bu yana belleğimde yer etmiş bir yazar. Onun özellikle dili yazınsallaştırmakta, bununla anlatıda soyutlayım, dönüştürüm olanaklarını çoğaltmakta, bütün bunları yaparken tümü üzerindeki denetiminde yansıttığı başarıyla göz doldurduğu söylenebilir 2014 işin başında. Şiire dönük emeğinin, şiirle yoğruluşunun bunda payı bulunduğundan kuşkum yok. Çünkü yazar, bu yolla sözdizimlerine dayalı anlam çoğulluğu oluşturup ustalıklı artalanlar yaratabiliyor. Kaldı ki anlatılarında karşımıza çıkan şairler, yazarlar, şiirler, öyküler, sonra yazınsal emeğe dönük yaklaşımları bu yönünü daha da pekiştiren veriler oluşturuyor… Eski sözcüklere düşkünlük gösterirken bunların desteğiyle derin, burgaçlı katmanlar yaratma hünerinin yakıştığı çok yazar yok. Bu tutumu öykülerine yakıştırabilen öykücü sayısı öylesine az ki… Ötekiler vazoda yapma çiçek gibi duruyor çokluk. Ama Sibel K.Türker, diyelim Çallı’nın “Manolyalar”ı gibi yerleşiyor vazoya, ağdalı ama bunu kendine yakıştıran edayla. Ayrıca söz konusu yazınsal dili zengin bir imgelemeyle pekiştirip donatmayı da başarıyor yazar. Nitekim seçtiği, yer açtığı, kullandığı her sözcük için sanki yıllarca düşünmüş de, bir başkası artık bunun yerine kesinlikle getirilemezmiş gibisinden işçilik yansıtıyor. Bu bakımdan Sibel K.Türker, aynı zamanda söz pınarıymışçasına parıldayan yanıyla da önem kazanıyor kanımca. Temel dayanaklarını yerleştirerek böylesi özelliklerle kuşattığı öyle ustalıklı, öyle içe işleyen yalnızlık öyküleri kuruyor ki Sibel, koygun bir tatla okuyorsunuz bunları. Söz konusu yalnızlığı yapılandırırken çünkü, anlatmaya kaymadan, bunun karşılığını bize kurdurarak salt işçilikle derinleştirip yoğunlaştırarak karşımıza çıkarıyor öykülerini o. Gerçekten de içinde uçurumlar açan, derin mi derin bir yalnızlığın yazarı Türker. Öykü, roman bütün anlatılarında, çevresinde en yakınlarınca bile bir türlü yerli yerine konulamamış, yalnızlığı tanrısal yazgı bellemiş insanlar görüyoruz hep. Öte yandan hangi yanıyla bir karakter yaratılabileceğinin bilinciyle bunun nasıl bir işçilik gerektirdiğini, herhangi metin için yoğun bir çalışmaya girişilmeden bunun hazırlanamayacağını, pişirilip olgunlaştırılamayacağını göstermesi açısından genç yazarların da bir biçimde bu metinler üzerinde çalışmasında yarar var. Çünkü insan psikolojisini öykü kişilerinin eylemlerine, sözlerine yansıtarak geliştiriyor yazar, bunu anlatısına yerleştirip derinleştirirken, öykülerin ruhsal katmanlarını daha da boyutlandırıyor böylece. Kendine özgü öykü, roman evrenleri kurmayı başarmış, her iki dalda da özgün bir yazarlık çizgisi sürdürüp geliştirmeye koyulmuş yazarlarımızdan biri o. BİR ANKARA ÖYKÜCÜSÜNÜN BUTİĞİNDEN ÖYKÜLER… Sibel K.Türker, yalnız son kitabı Aşk’ın Kalplerimizdeki Mutat Yolculuğu’nda değil önceki üç öykü kitabında da ustalıkla kotarıldığı görülen, salt içinde yer aldığı kitaba özgüymüş gibi duran türdeş öyküler getirdi hep. Her öyküsünde göze çarpan, sanki yalnız o öyküye özgü biçilmişçesine butik özeniyle yerleştirdiği imgeler de içini açıyor insanın. Bütün bu öykülerin, siyah beyaz hüzünlü birer Ankara karesi halinde kalıcı etkilere kapı araladığı söylenebilir. Öykü kişilerinin yalnızlığına başkent Ankara’nın çaresizlik yansıtan yalnızlığı da eklenebilir ayrıca bu nedenle… Gerçekten de öyküler okunurken hüzünlü bir Ankara yolculuğuna çıkılıyor enikonu. Zaten “Ankara denizi”, “Çayyolu siteleri” vb. bu acılı yalnızlığı çok net biçimde ortaya koyuyor. Öylesine acılı, koygun bir yalnızlık duygusu ki, çarpıntıya yol açıyor bu çerçevede. Öykü canlanıyor da sanki sizin tesellinize muhtaç zavallı varlıkmışçasına şefkatinizden yararlanıyor, ama işte burada rahatlayıp huzur bulan da siz oluyorsunuz yine. Türker’in acılı evrenleri, bu öykülere bilye gibi yayılıp dağılmış karakterleri, ilginçtir, bunca acının içinden okurun kalbine sevgi pompalıyor denebilir yine de. Böylece okur için bir yapay teneffüs çadırı kuruyor yazar, okumalarla gelişen… Öykü karakterlerinin arada kulaklarımıza fısıldayıverdiği öylesine derin anlam yumağı deyişlerle karşılaşılıyor ki, bunlar, onun ağzından tam zamanında kusursuzca söylenivermiş havasında benimseniveriyor hemen… Sonra Ankaralıların “Angara” deyişine benzer örtüşmeyle bu yalnızlığın bir anda bir alaysamayla kuşatılıverdiğini görüyoruz. Derken, tümcelerden fışkıran şaşırtıcı, silkeleyici tutumlarla sarsılıyorsunuz elinizde olmadan… İMZA DEĞERİYLE ÖYKÜCÜ SİBEL K.TÜRKER… İlk öyküler demeti Kalp(y)azan’daki öykülerde en azından sözcük seçme, yerleştirme konusundaki özeni çok belirgin değildi belki. Ama artık özellikle son öyküler demeti Aşk’ın Kalplerimizdeki Mutat Yolculuğu ile öykücülüğümüzün en hakikatli yolcularından biri diyebiliriz onun için. Gerçekten öykü sanatının, ustalık gerektiren gücünü hakkıyla yansıtmayı başarıp gösterebilen yazarlarından Sibel. Kısaca soy yazıncılarımız sınıfına alınabilecek düzeyde bir yazar demekten çekinmeyeceğim onun için, ötesini berisini pek de düşünmeden… Çünkü o, verimlerini, okur düzleminden bakarak da denetleyip dengeleyen bir yazar. Okuma, alımlama süreçlerinde ürettiği yazınsal haz bunu apaçık gösteriyor bana göre. Ayrıca öyküyle romandaki başarısı, birini ötekine kaptırmadan, tüm karakteristik özellikleriyle bu iki türdeki verimlemeyi sürdürmesi, farklı bir önem daha yüklüyor yazara. Öykücülüğümüzün bu dönemde kendini göstermiş güçlü seslerinden biri olarak görmek olanaklı bu nedenle onu. O halde son on yıl içinde yazınımızın kalıcı kazancına dönüşmüş az sayıdaki adlarından biri sayılabilir Sibel K.Türker. Dingin, huzur dolu okumalarla, insanı haz bahçesine çağıran, öykücülüğümüzün Ankara’daki bu atlısıyla iyi yolculuklar… n K İ T A P S A Y I 1265 M A Y I S C U M H U R İ Y E T
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle