Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Zehra İpşiroğlu’ndan “Gençlerle Diyalog” Gençliğe popüler olmayan bir bakış Zehra İpşiroğlu’nun “Gençlerle Diyalog” kitabı, yazarı tanımayanlara başlığına bakıp zamanın ruhuna uygun olarak yazılmış çok satar kişisel gelişim kitaplarını çağrıştırabilir. İpşiroğlu okurları ise onun tüm çalışmalarında ve kitaplarında zamanın ruhuna meydan okuduğuna her daim tanık olmuştur. r Tülin TANKUT ir söyleşisinde, “Yurtiçinde ve dışında üniversite hocası olarak yıllarca gençlerle birlikte yaşadım ve yaşıyorum (…) onlarla sürekli diyalog içinde olmam, çalışmalarımı yönlendirdi” diyen Zehra İpşiroğlu (s. 232), “Gençlerle Diyalog”da da okuru, “kendini keşfetmesine yol açabilir” umudunu yitirmeksizin, “düşünsel bir yolculuğa” çıkarıyor. B DİKKAT ÇEKİLEN CİNSİYETÇİLİK İki bölümden oluşan kitabın entelektüel çerçevesi bu kez oldukça geniş tutulmuş. “Geleceğin Tasarımı” başlıklı birinci bölüm, “Çocukları ne kadar önemsiyoruz?” sorusuyla açılıyor. Yazara göre, “her şeyin başı çocuğa saygı” (s. 22). Diyalog daha anaokulunda başlıyor. Ama gerek aile yapımızın gerekse eğitim sistemimizin içindeki yetke, diyaloğa izin vermez. Toplumumuzda demokrasinin kökleşememesi yüzünden çocuklarımızın, çocuk olmaktan gelen hak ve özgürlükleri konusunda eğitildiklerini söyleyemeyiz. Yazar da “Türkiye’de yıllardır süregelen otoriter ve ezberci eğitim sistemine karşı sanat ve tiyatro aracılığıyla bir seçenek oluşturmak” için uğraş veriyor (s.160). “Kendi yaratıcı gizil gücünü keşfeden bireyler yetiştirmek ise (…) gücünü yaşamdan alan tiyatro” ile gerçekleştirilebiliyor (s.163). Bu yüzden yazarın “Eğitimde tiyatro” çalışmaları, Almanya’daki göçmen çevresinden İstanbul’un varoşlarına, Fethiye’ye kadar uzanıyor. “Tiyatro gençlere ne katabilir?”, “Tiyatro Eğitimcilerine Mektup” başlıklı yazıları, uzmanlık bilgileriyle okura aydınlatıcı bilgiler sunuyor. S A Y F A 1 6 n 1 5 Yine bu bölümde yazar, ders kitaplarındaki ve çocuk yazınındaki cinsiyetçiliğe dikkat çekiyor. Almanya örneği üzerinden Batı’nın çocuk yazınıyla bizimkini kıyaslarken Batı’daki toplumsal gelişmeden kaynaklanan göreceli politik özgürlüğün etkilerinin, çocuk yazınında da kendini belli ettiğini; bizde ise, “sansür ve oto sansürün kıskacındaki çocuk edebiyatı”nın (s. 23) henüz “yazın ve eğitimi buluşturma kaygısından” kurtulamadığı saptamasını yapıyor. Bununla birlikte kitapta yapıtlarını değerlendirdiği, çocuk ve gençlik yazınımızın tanınmış bazı isimlerinin bu konudaki çabalarının gözardı edilemeyeceğini ekliyor. Peki, çağdaş edebiyat öğretimi nasıl olmalı? “Batı’da çocuk yazınında gelişmeler ve yaratıcı öğretim”, “Okumaya özendirme, öneriler, çözümler” vb. konularda yazar, doğrudan doğruya öğretmenlere sesleniyor. İkinci bölümün başlığı: “Çocukluğun ve Gençliğin Binbir Yüzü.” İlk yazı: “Anadolu’da Çocuk Olmak Üzerine: Sevim Ak’la Söyleşi.” İki yazar, Sevim Ak’ın bir proje nedeniyle yedi yıl boyunca gezdiği, araştırdığı 140 ilköğretim bölge okulundaki (YİBO) yaşantılarını ve gözlemlerini (s.174) okuruyla paylaştığı Güneşin Çocukları adlı kitabı üzerine söyleşiyor. “Belgelere dayanan bu çarpıcı röportaj ve gezi kitabında” (s. 175) Ak’ın , anadili Kürtçe olan çocukların sorunlarına yoğunlaştığını görüyoruz. Halkın değerlerine saygılı tutumuyla, derinlerdeki çatışkıları gözlemlemeye çalışan Ak, çocuklara, gençlere “akıl vermez, sadece kulak verir” (s. 194). Kuşkusuz ulaşılması en güç olan da bilinçaltından gelen etkilerdir. Ak’ın başarısındaki anahtar sözcük, empatidir. O da İpşiroğlu ile aynı kumaştandır. Çekilen acılara bir aydın olarak kayıtsız kalamaz. Zorluklar karşısında ise yılgınlığa kapılmaz. Onun içindir ki dil güçlüğünü bile 2 0 1 4 alt edebilmiştir. Gittiği yerlerde, kendi konumunu yadsımadan ama kültürel farklılıkları da mutlaklaştırmadan, bölgedeki gerçekliği kavramaya yönelik, iktidar söylemlerinden uzak bir dille konuşur. Yazabilmek için “içeriden hissedebilmeliydim” diyen Ak (s. 206), bu yüzden gittiği her okulda iletişiminin yıllarca sürdüğü arkadaşlar kazanmıştır. Diyalogun pratik yararları olmuş, özellikle bölge gençlerinin konuşma sırasında daha görünür hale gelmelerini sağlamıştır. ERKEN BÜYÜYEN ÇOCUKLAR Ak, “En çok çocukların bir an önce büyüme isteklerinden etkilenmiştir”: “Ne çocuktular, ne de yetişkin” der (s. 182), “oyun oynamayı çoktan unutmuş, zamanından önce büyümüş” (s. 184). O çocuklardan söz ederken hassas bir noktaya parmak basar. Onları kentli yaşıtlarından ayıran, erken evliliklerle yetişkinlerin sorunlarını yaşamaya yazgılı kılınmış olmalarıdır. Özellikle kadınların bağımlı konumda tutulmasında, İpşiroğlu’nun da belirttiği gibi ekonomik, siyasal ve ahlaksal bir düzen olarak toplumu denetleyen feodal düzenin ve bugüne kadar uygulanan devlet politikalarının rolü büyüktür. Öte yandan medya çocukları değişik biçimlerde etkilemektedir (s. 187). Yeni yetmeler, televizyonda gördüklerine özenir, ona uygun hayaller kurar. İçlerinde “şehit olmak isterim” diyen de vardır, hayallerinin gerçekleşmediğini görünce suça yönelmek gibi yeni (!) arayışlara giren de. Söyleşi sırasında kendiliğinden bilinçlenmenin güçlüğü ortaya çıkar. Haksızlıklar karşısında öfke bile duymayanlar, kişisel sorumluluk almayı bilmediklerinden ya kendilerini ya çevreyi suçlayanlar (ki bu kentli çocukların da sorunudur). Çünkü sistem, medya aracılığıyla mutlu ya da mutsuzluğundan bireyi sorumlu tutar; bireyin kurtarılan deniz yıldızlarından olabilme şansının bulunduğu savıyla umut tacirliği yapar. Kısacası kuşatma altında tuttuğu bireye, içinde bulunduğu koşullara teslim olmaktan başka seçenek bırakmaz. Bölgenin gençliğinin içine hapsolduğu, “batıl”ı içselleştirmiş geleneksel kültürün, kendini yeniden üretmesini engellemek için kuşkusuz yapısal değişikliklere gerek vardır. Sevim Ak da bunun ayrımındadır. Ama her şeye karşın gelecekten umutludur (Yoksa çalışmalarını sürdüremezdi). Çekilen acılar ise aynı zamanda geleceğe yönelik hayallere ulaşmanın gizil gücünü de içerir. Nitekim yeni başlayan barış görüşmeleriyle birlikte umutlar artmaktadır. Kitaptaki son yazılar: Her biri konusunda uzman, değerli genç kadınların gerçekleştirdikleri “Gençlerle Diyalog Üzerine” Zehra İpşiroğlu’yla söyleşiler. İpşiroğlu, özgürlükle ilgili bir soruyu, “özgürlük kazanılması gereken bir değer” diye yanıtlıyor (s. 213). Bunun için de öncelikle bireyden çaba beklediğini ekliyor. Özellikle çağdaş toplumda, eleştirel düşünme, sorgulama gibi düşünsel etkinliklerin yerine, önyargılara, klişelere yaslanmanın kolaycılığını eleştiriyor. Gençlik sorunlarıyla didişmesi boşuna değil! Küresel kapitalizmin, insanlık tarihinin toplumsal, kültürel ve sanatsal değerlerini her geçen gün biraz daha tahrip etmesine tepkili. Bu bağlamda “yaşamdan kopuk soyut bir bilim anlayışına” da karşı (s. 214). Gencin “Bağımsız düşünebilme, kendi gizil gücünü keşfedebilmesine” her fırsatta vurgu yapıyor (s. 215). Şiddet üzerinde duruyor. Sinema ve dizilerden örneklerle yaptığı saptamaları, günümüzde zengin ve yoksul arasındaki ekonomik eşitsizlik giderek derinleşirken küresel dünyada demokrasinin nasıl yaşatılabileceği, şiddetin nasıl önlenebileceği sorusunu getiriyor akla. (Özel güvenlik adı altında bir sektör bile oluştu.) Toplumsal sorunların çözümü için ise hazır reçetelere rağbet etmiyor. “Politik örgütlenmenin ve kendi haklarını aramanın temel koşulunun bireysel bilinçlenme (farkındalık) olduğuna” inandığını söylüyor (s. 218). Alçakgönüllüğü ise hiç elden bırakmıyor. Gençlerle karşılıklı etkileşimden kendi düşünce dünyasını zenginleştirecek unsurlar kazandığını içtenlikle dile getiriyor: “Bizim yapabileceğimiz sadece bu insanlara maddi ve manevi bir biçimde destek olmak, hepsi bu” (s. 224). Sonuç olarak, eğitim tarihimize İpşiroğlu’dan bir katkı daha! Kaldı ki kitap, yalnızca günümüzde özlemini çektiğimiz gerçeği yansıtma amacıyla yazılmış olduğu için bile işlevini yerine getirmiştir, kanımca. n Gençlerle Diyalog/ Zehra İpşiroğlu/ E Yayınları/ 254 s. M A Y I S C U M H U R İ Y E T K İ T A P S A Y I 1265