25 Aralık 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

O KU RLA R A Gündüz Vassaf’tan “İstanbul’da Kedi” Ayşe Sarısayın bir roman la çıkıyor okur karşısına: “Ansızın Günbatımı.” Sarısayın romanında, geleneksel tabular arasında büyümüş ve bunun içinden kendi hayatı pahasına çıkmakla çıkmamak arasında kalan bir kadın ve üç kızının hikâyesini, terk etme kavramını merkeze alarak anlatıyor. Yazar, bireyin iç çatışmalarına dair çözümlemeleriyle dikkat çekiyor. Sarısayın’la romanı üzerine söyleştik. Eduardo Galeano’nun anlatısı “Helena’nın Rüyaları”, hayal kurarken ne kadar bilinçli olduğumuzu ve az da olsa planlarımızla beslediğimiz hayalin peşinde gitme olasılığını düşündürürken rüyalarımız asla gerçekleşemeyecek olsa da yine de aynı rüyayı tekrar görme uğruna sonsuz kez uykuya dalınabileceğini gösteren öykülere sahne oluyor. Mektup yolu gözleyen son kuşağın mensupları. Sonbaharın müdavimleri. Yolun sonundaki duvarın kısa ara voltacıları. Yaban dünyanın yaralı, nazenin, latif kadirşinasları. Trenlerin inenleri. Türlü türlü gülümseyenler. Geçmişin hem hoş bir hayal hem de zorlu rakipleri. Bir başa çıkma mücadelesi. Son demlerde varılan yeni hayat düzlemindeki kabulleniş sancıları ve ülkenin bir yerindeki bir yaşlılar yurdunda birbirlerine ve anılarına sarılan değişik katmanlardan yolları kesişenler. “Yaralı” bir ülkenin örselenmiş insanları. Yoğun bir anlatım, şiirsel bir dil... İrfan Yalçın’la “Son Bahçeler” adlı romanını konuştuk. Bol kitaplı günler... turhangunay@cumhuriyet.com.tr cumkitap@cumhuriyet.com.tr twitter: www.twitter.com/CumKitap ‘Kediler şiir yazar’ Gündüz Vassaf “İstanbul’da Kedi”de destansı bir metin ve mizahi bir dille kendine özgü bir yaşayışa sahip kedilerin, geçmişten bugüne nasıl ulaştığını anlatıyor. Öte yandan kitap, insanın değerini sorgularken kedinin gözünden nasıl göründüğümüzü de resmediyor. r Ali BULUNMAZ eryüzünde insanoğluyla ilişki kuran pek az hayvan var ki kedi kadar şöhretli olsun. İnsanın en iyi anladığını sandığı fakat her defasında tatlı bir hüsrana uğradığı bir ilişki bu. Dünyayı kedi gözünden görmek ne kadar mümkün orası tartışmalı ama kedi için yazılanın, söylenenin ve ona yakıştırılan sıfatların haddi hesabı yok. Bazen Tanrı’dan çok Tanrı, bazen hepimiz gibi. Her iki anda da kendine özgü, muzip, büyüleyici, sıradan ve şaşırtıcı. Belki bunların toplamı yüzünden kendinden emin ve hiçbir şeyden çekinmeden bin yıllardır yanımızda duruyor, uzağa kaçıyor ve ayağımıza dolanıyor. Kedinin dilini anlamak ve onun gibi konuşmak zor. Sadece büyük bir saygı göstergesi şeklinde kedi tarihine dipnotlar düşülüyor. Gündüz Vassaf’ın İstanbul’da Kedi şiirromanını bu gözle okumalı; kedi tarihine iliştirilen dipnotlardan biri olarak. sükunetin, savaşlar ve kopuşların da: Tacirin elinde mal, halkını kandırmak isteyenin yanı başında Tanrı. “Astıklarına tapan, taptıklarını asan” insanoğlunun hallerinin biricik tanığı aynı zamanda. O tanıklığı okurken Vassaf’ın şiirromanından rahatlıkla bir soru devşirebiliriz: Kediye bencil etiketini yapıştıran insana ne demeli? Kara kedinin uğradığı haksızlık da gemiye alınmadığı gibi kitaba da yazılmayan veya dedikodusu yapılıp kutsal mekânlardan kovulan kedi de bize “tarih kabızı” oluşumuzu gösterir gibi sağımızda solumuzda. Vassaf’ın kedileri, uygarlığın kepazeliğini her seferinde yüzümüze vura vura anlatıyor. Herodotos’un şahitliği ve Megaralı Byzas’ın kedileri kentine yerleştirmesi, konunun diğer tarafı. Yani madalyonun öbür yüzü. İstanbul’a gelen ve kentin gizli simgesine dönüşen kediler, “Avrupa’da şehir yokken” bu kentin sakiniydi. Hangi sokağa girsek hangi mahallede dolaşsak orayı mesken bellemiş bir kedi bizi karşılıyor. İstanbul’u İstanbul yapan biraz da bu. Beri yandan yıkımın ya da “büyük çılgınlıkların” da gözlemcisi. Vassaf, İstanbul kedilerini adeta şehrin dört bir yanındaki kulelere yerleştirmiş. Her şeyi denetleyen, bilen ve anlatan koca bir topluluk. Nöbeti arkadaşlarına devretseler de sanki ilk günden beri oralardan hiç ayrılmamışlar. “KEDİ DEDİĞİN ŞEHRİN KENDİSİDİR” Sevenleri kadar kedi fobisi yüzünden ortalığı kasıp kavuranlar yok mu? Mesela Napoléon, Sezar, Abdülhamid, Cengiz Han, Mussolini ve Hitler. Vassaf’ın metninde, yeryüzündeki bütün soydaşlarıyla beraber İstanbul kedileri onları da izliyor. Öbür taraftan bilindik hikâye tekrarlanıyor: “İstanbul’da âdettir, kedi dediğin şehrin kendisidir.” Elbette haklı bir gururla ve bilge bir sessizlikle şehri gezerken bambaşka bir şey daha anlatmaya uğraşıyorlar: “Biz kediler sustukça, insanlar tarihlerine kanar.” Aristoteles’in “şehvet düşkünü” dediği kedi, Descartes ve Aquinolu Thomas için “ruhsuz”, Augustinus içinse “acıyı duymayan” bir yaratık. Oysa Vassaf’ın sıraladığı belgelerle beraber kedilerin tanıklığındaki geçmiş, kimin ruhsuz, kimin acıya duyarsız ve şehvet düşkünü olduğunu gösteriyor. Vassaf’ın metni, bir kedi yürüyüşü gibi hafif ve sağlam adımlar atıyor. Soysuzların kediye sığınıp soylulaşma çabasından tutun da onları teşhir eden kedilerin bıyık altından gülüşüne varana kadar anlatımı şenlendiren birçok satır mevcut. Bunlar, kedinin şiiri olduğu gibi arada onların şarkısı olarak da karşımıza çıkıyor. İnsanın kendini övüp göklere çıkarması karşısında, kedinin sessiz şiiri biraz gözümüzü açar belki, kim bilir. “Dünyayı kavrayamayacak kibrimizi” yontabilir. Vassaf’ın metnini bir de buradan bakarak okumak lazım. n alibulunmaz@cumhuriyet. com.tr Y TURHAN GÜNAY ZORLU BİR BİLMECE Sokrates’in “Kendini tanı” buyruğu neden “Kediyi tanı” diye değiştirilmesin? Kendini bilen bu dostlar, bize benliğini ne kadar açıyor? Elbette kendi istediği kadar, eşref saati geldikçe. “Her dilden anlayan” kedinin böyle bir ağırlığı olsun zaten, Vassaf’ın başlangıç noktası da bu. “Bize her göz kırptıklarında, gözlerimizi kaçırdığımız, kediler”in “üstüne” giden bir tür destan İstanbul’da Kedi. Kendini Tanrı olarak gören, insanın mı onunla yoksa onun mu insanla oynadığı belli olmayan kedi, tam da o eşref saatini anlatırcasına önümüzde beliriyor. Sahipsiz ve bundan gayet memnun biçimde salınıyor. Vassaf’ın dediği gibi “destansa köpeklerin kahramanlıkları, kediler şiir yazar.” Yani insana bir çeşit “had bildirme” ve zorlu bir bilmece. Nuh’un Gemisi’ne girmese de insanın kibrine diz çöktüren yine kedi. Oradan oraya giden, götürülüp kaçırılan kedinin İstanbul’da Kedi/ Gündüz Kuş”, Pablo Picasso, 1939. Mehmet Uluel, isimsiz, kâğıt üstüne üstüne kurşundestansı tarihi, biraz da insa “Kediyle Vassaf/ Yapı Kredi Yayınları/ kalem, 2007. “Kedi ve Gramofon”, Orhan Peker. Gündüz Vassaf, kitabında hem mizahi nın geçmişi. Kovalamaca ve hem de ironik bir dille kedi gözünden bizi, bizim gözümüzden de kediyi anlatıyor. 298 s. İmtiyaz Sahibi: Cumhuriyet Vakfı adına Orhan Erinç t Genel Yayın Yönetmeni: Utku Çakırözer tYayın Yönetmeni: Turhan Günay tYazı İşleri Müdürü: Ayşe Yıldırım Başlangıç t Görsel Yönetmen: Dilek Akıskalı t Yayımlayan: Yeni Gün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık A.Ş. t İdare Merkezi: Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sok. No: 2, 34381 Şişli İstanbul, Tel: 0 (212) 343 72 74 (20 hat) Faks: 0 (212) 343 72 64 t Baskı: DPC Doğan Medya Tesisleri, Hoşdere Yolu, 34850 Esenyurt İSTANBUL. t Cumhuriyet Reklam: Genel Müdür: Özlem Ayden t Genel Müdür Yardımcısı: Nazende Körükçü t Reklam Koordinatörü: Hakan Çankaya t Reklam Müdürü: Ayla Atamer t Tel: 0 (212) 251 98 74750 (212) 343 72 74 t Yerel süreli yayın t Cumhuriyet gazetesinin ücretsiz ekidir. C U M H U R İ Y E T K İ T A P S A Y I 1 2 9 2 2 0 K A S I M 2 0 1 4 n S A Y F A 3
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle