Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Hasan Ürel’in 12 Eylül anıları Mahkum olduk netekim Öğrencilik, öğretmenlik ve sonra avukatlık hayatı boyunca biriktirdiği deneyimleri, tanıklıkları, bizzat görüp yaşadıkları ile bir bakıma bu ülkenin yakın tarihini sunuyor bize Hasan Ürel. r Fethiye ÇETİN “Vicdan hatırladıkça hiçbir suç unutulmaz.” Stefan Zweig anlatmanın bana iyi geleceğini düşündüm. Sanırım hikâyesini anlatmak herkesi rahatlatır.” “Ben yazar değilim” demesine bakmayın, daha ilk satırlardan başlayarak iyi bir hikâye anlatıcısı, sıkı bir yazar ile karşı karşıya olduğunuzu anlıyorsunuz. Öğrencilik, öğretmenlik ve sonra avukatlık hayatı boyunca biriktirdiği deneyimleri, tanıklıkları, bizzat görüp yaşadıkları ile bir bakıma bu ülkenin yakın tarihini sunuyor bize Hasan Ürel. 12 Mart, 12 Eylül gibi sadece yakın tarihi değil, o günlerde yaşananların bugüne etkilerini ve bugün yaşadıklarımızla bağlantılarını da. “Kendisini hâlâ mesleğin ve hayatın çırağı gören bir derviş, bizi zamanın içinde bir yolculuğa çıkarmış. Hepsi bu!” demiş Akif Kurtuluş, sunuş yazısını bitirirken. Evet ve daha fazlasını bulacaksınız kitapta. Yaşananların karanlığına, korkunçluğuna rağmen, iyimserliği, umudu elden bırakmayan bir üslupla yazılmış, sürükleyici, akıcı bir metin çıkmış ortaya. Kitap, o günlerin hüznünü, acısını, okuyucuya, mizahi bir tarz kullanarak yaşatıyor. Ama karamsarlığa asla prim Hasan Ürel vermeden. Umudu hep diri tutarak. KIYMETLİ BİR DİRENİŞ Kenan Evren ve Tahsin Şahinkaya’nın yargılandığı davanın duruşması ile başlıyor kitap ve okuyucuyu, geri dönüşlerle değerleri, ritüelleri, düşünme biçimleri, gelecek öngörüleri ile yazarın da içinde yer aldığı sol siyasi hareketler; 27 Mayıs, 12 Mart, 12 Eylül günlerine götürüyor. Gösterişten, kibirden uzak, sakin, samimi bir anlatım ve yakıcı bir dürüstlükle dile getirilen hikâyeler, yazarın meramını gerçekleştirmesini sağlıyor ve anlattıklarını inandırıcı kılıyor. Unutulmaya yüz tutmuş dönemlerin şifreleri, tanıkların hikâyelerinde gizli. Bu dönemleri ve bugüne uzanan süreci anlatmak için yazmış ve hikâyesini anlatma nedenini de şöyle dile getirmiş Ürel: “Bu anıları bakın başıma neler geldi, ne tehlikeler yaşadım diye yazmadım. O günlerde insanların yaşadığı acıların karşısında benim yaşadıklarımın sözünü etmeye bile ahkum Olduk Netekim,” isimli kitabına André Gide’den alıntıladığı “Anı yazmak, ölümün elinden bir şey kurtarmaktır” cümlesiyle başlamış Hasan Ürel ve şöyle devam etmiş: “Ben yazar değilim, avukatım ama yaşadıklarımı yazmak istedim. Biraz da kendim için yazdım. Yaşlılığın kapısından da içeri girdim artık. Anılarımın benimle birlikte gitmesini istemedim, ayrıca “M değmez. Ben sadece o günler daha iyi anlaşılsın, bu günlerle de kıyaslansın diye anlattım.” Akif Kurtuluş, kitaptaki sunuş yazısına Kundera’nın, “İnsanın iktidara karşı savaşımı, belleğin unutuşa karşı savaşımıdır” sözünü almış. Bellek; iktidarın, yani gücü ellerinde tutanların en büyük düşmanı. Bunun içindir ki iktidarlar, topluma dayattıkları zorbalık, zulüm, işkence, vahşet ebedi olarak unutulsun ya da daha doğrusu, kendi yazdıkları, kendi istediği gibi hatırlansın ister. Tarih anlatımı, eğitim müfredatı ve medya araçlarıyla başka türden bir hatırlamayı teşvik ederler. İktidarın toplumu inandırmaya çalıştığı hikâyeler, toplumun yaşadıklarıyla uyuşmaz, kimi zaman taban tabana zıtlık içerir. Toplumun hatırlamasından ve hatırladıklarını paylaşmasından ölümüne korktukları için egemenler, gerçeğin yerine kurmacayı yerleştirir. İşte bunun içindir ki hatırlama, hatırladıklarını yeni nesillere aktarma, iktidarın gücüne karşı, önemli ve kıymetli bir direniş biçimidir. Hasan Ürel’in kitabı bu açıdan da kıymetli. “12 Eylül herkese bir biçimde dokundu” diyen yazar, darbenin karabasanı kendisine değmiş herkesi, kaybolanlar ile faili meçhullerin yakınlarını, hapis yatanları, işten atılan 1402’likleri, öğretmenleri, gazetecileri, hatta o dönem mahkemelerinde görev yapan hâkimleri, avukatları, yargılananları, herkesi yazmaya davet ediyor. Bence de “herkes yazmalı ki gerçek tarihe katkı olsun” n Mahkum Olduk Netekim/ Hasan Ürel/ Liberte Yayınları/ 254 s. S A Y F A 1 6 n 2 0 K A S I M 2 0 1 4 C U M H U R İ Y E T K İ T A P S A Y I 1292