23 Kasım 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

K Orhan Kemal’in uzun öykü/kısa roman türü kapsamına alınacak anlatıları, kolaycılığa kaçarak oldubittiler halinde ya da kalemiyle geçinmenin yol açtığı bunaltıdan ötürü şıpınişi verimlenmiş ürünler değil. rhan Kemal, öyküleri, romanları, oyunları üzerinde aralıklarla durduğum bir yazar. Onun bugüne dek üzerinde duramadığım farklı türdeki kimi ürünlerine eğileceğimi, bu bağlamda örnekleyeceğim uzun öyküleri/kısa romanlarına yer açacağımı söylemiştim geçen hafta. Bizde bu türün en belirgin, seçkin örneğini Orhan Kemal oluşturuyor kanımca. Kuşku yok ki yazınımızda bu türde ürün vermiş pek çok yazar var. Ne ki süreğen biçimde buna yönelmiş, bu doğrultuda azımsanmayacak sayıdaki verimiyle bizi buluşturmayı başarmış neredeyse tek imza Orhan Kemal. Yazardan, bu hafta yedi uzun öykü/kısa roman örneği üzerinde duracağım: “72. Koğuş”, “Küçücük”, “Mahalle Kavgası” (“Balon”), “Oyuncu Kadın”, “Gâvurun Kızı”, “Serseri Milyoner”, “İki Damla Gözyaşı”… Kısa öyküde, romanda belirgin yere sahipken, özellikle 1950’lerde, Orhan Kemal’i, söz konusu verimleme kavrayışına götüren nedenler üzerinde durulmalı ilkin. Bir yazar, üretiminde öne çıkmış yazınsal türler dışında arayış sergileyip farklı türlere yöneliyorsa eğer, bunun nedenini onun sanatsal tutumunda aramak gerek. Yazarların sanatsal arayış, yönseme dışında zorlayıcı nedenleri de olabilir ama. Nitekim bu çerçevede geçimini kalemiyle sağlayan Orhan Kemal’in, bir önce dosyasını yayınevine teslim etmeye dönük evecen tutum içine girebileceği önemli gerekçe olarak öne sürülebilir. Bunun sonucunda öyküsünü uzunlaştırarak romana dönüştürdüğü ya da roman olarak başladığı anlatıyı uzun öykü biçiminde noktaladığı kestirilebilir toptancı yaklaşımla. Hatta bunlara, yazarın sonradan geliştirerek tamamladığı romanların ilkel hali gözüyle de bakılabilir. Ayrıca senaryo için bunları kendine dayanak yaptığı veya senaryolarından birer anlatı olarak geliştirdiği de öngörülebilir. Ne var ki hangi kaygıyla, dürtüyle, yönsemeyle veya sanatsal arayışla ürünlerini verimlediği olgusu bir yana, Orhan Kemal’in bu türde yazınımızın en parlak yazarı olduğu kadar dünya yazınında bu türde başarılı örnekler veren Panait Istrati, Ernest Hemingway, John Steinbeck gibi yazarlarla da enikonu örtüştüğü dillendirilebilir. Gerçekten de “72. Koğuş”un, yazarın başyapıtları olarak gösterilen “Murtaza”, C U M H U R İ Y E T K İ T A P S A Y I itaplar Adası M. SADIK ASLANKARA msaslankara@hotmail.com sadikaslankara@gmail.com Bir Orhan Kemal türü: Uzun öykükısa roman “Bereketli Topraklar Üzerinde” adlı romanlarıyla birlikte anılabilecek bir yapıt olduğunda birleşilebilir. UZUN ÖYKÜYLE KISA ROMANIN KOLANINDA… Orhan Kemal’in uzun öykü/kısa roman türünde verimlediği yapıtlara dönük, bunların neden böyle yapılandırıldıklarına değgin sorular üretmeye girişirken evrenleri, karakterleri yönünde bunları ele alıp değerlendirmeye girişmek daha doğru olacaktır herhalde. Bu çerçevede Orhan Kemal’in yedi yapıtını ikişer satırla kuş bakışı tanımaya çalışalım önce. “72. Koğuş”, İkinci Dünya Savaşının çetin koşulları altında çeşitli suçlardan ötürü hapishaneye kapatılmış yoksul insanların dünyasından kesitler getiriyor. Hapishane ortamını kendine evren alan anlatı, kişilerinden yansıyan derinlikli karakter özellikleriyle, artalanından sızan yoğunluk, sıkılıkla dikkati çekiyor. “Küçücük”, İstanbul’da bir kenar mahalle ile öteki semtlerden kesitler taşıyan evreninde, yaşama büyük umutlar besleyen ergen delikanlıyla yeniyetme kızın sonu hüsranla biten aşk öyküsü olarak önümüze geliyor. Karakterlerin yansıtımı, artalanındaki toklukla dönemin toplumsal oluntularına açtığı yerle dikkati çekiyor yine. “Mahalle Kavgası” (Balon), öteki anlatılarındaki biçemden farklı, bir yanıyla aykırı gerçekçi, hatta gülmeceye kayan, bu çerçevede zaman zaman çizgisel izlenimi bıraksa da hem oturduğu toplumsal doku hem işleyiş bakımından göz doldurmayı başarıp kesmeleriyle sinemaya göz kırpan bir anlatı. Orhan Kemal söylemiyle “Şey” odağında müthiş bir toplumsal taşlama. “Oyuncu Kadın” iç içe girmiş öyküsüyle dikkati çekiyor. Yazar, bu kez Ulusal Kurtuluş Savaşı sürecinde Konya’da oturak âlemi geleneği bileşkesinde iki farklı İstanbul kadınını yaşamöyküleriyle birbirine bağlarken söz konusu geleneğin ardına geçip kadınla erkek cinsi arasında oluşan çekimin derinliklerine de iniyor. “Gâvurun Kızı”, toplumları din, dil, inanç vb. temelinde farklı aidiyetlerle kuşatan, onları tabularla çevreleyen koşullar içinde okuru bir aşk öyküsü odağında anlatıya bağlarken hüzünlü yapısı, çoksesliliğe dönük vurgusuyla, bunun yoksul insan üzerinde bıraktığı izle, onlarda yol açtığı vuruklara ayırdığı yerle dikkati çekiyor. “Serseri Milyoner”, farklı çevre düzenine yaslandırılmış hastalıklı bir ilişkilenişle karşımıza geliyor. Orhan Kemal’in farklı biçemle derinleşmeye çabaladığı bir karakter bahçesi olarak önümüze geliyor. Sevgi özürlü insanların arayışı da denebilir bir bakıma anlatı için. Ama hiçbir emeğe, temele dayanmayan bu köksüz sevgi, hüsrana yol açacaktır yine de… “İki Damla Gözyaşı”, kadın erkek ilişkilerine getirdiği bakışıyla dikkati çekiyor. Güzelliğiyle gönül çelmiş bir kadının, sevdiği 1247 O erkeğe, onun ölümüyle sevmeden evlendiği öteki kocaya dönük davranışıyla onlardan çocukları karşısında tutumu, çeşitli zıtlıklarla gözler önüne serilirken sevilensevilmeyen erkeklerin kadın algısına da yoğunlaşılıyor. ORHAN KEMAL’İN ANLATIDA PEKİŞEN USTALIĞI… Orhan Kemal’in minicik özetler halinde tanıtmaya giriştiğim uzun öykü/kısa roman türündeki anlatıları, görüldüğü üzere birbirinden kopyalanmış, birbirinin değişkesi bağlamında alınabilecek anlatılar değil. Bu durum onun, ne denli güç koşullar altında üretmiş olursa olsun bunları bir yandan yoğun emekle kardığını, öte yandan özgün anlatıya dönüştürmek için çabaladığını göstermiyor yalnız, bu yöndeki her adımı birer kanıt olarak da geliyor önümüzde. Orhan Kemal’in bunları, türün gerekleri yönünde yapılandırmaya giriştiği apaçık ortada. Gereksinirlikleri karşılanmış, yeterli doygunluktaki anlatıların her biri, evrenleriyle örtüşen, karakterlerini zorunluluk bağlarıyla birleştiren bir yazınsal somutlama getiriyor bu yanıyla. Demek ki Orhan Kemal’in uzun öykü/ kısa roman türü kapsamına alınacak anlatıları, kolaycılığa kaçarak oldubittiler halinde ya da kalemiyle geçinmenin yol açtığı bunaltıdan ötürü şıpınişi verimlenmiş ürünler değil. Tam tersine büyük yazarın seçip benimsediği, İkinci Dünya Savaşı sonrasıyla 1950’ler boyunca ülkede yaşanan toplumsal, siyasal değişimin, sınıf atlama çabalarının, ekonomik verilerin apaçık nabzını tutup gösterdiği farklı türün örnekleri olarak alınmalı bu anlatılar. Bu çerçevede andığım yedi anlatıyı okuyan bir okur, Türkiye’de 1940’lardan 1960’lara uzanan yirmi yıllık süreci tarih, siyasa kitaplarına bakmaya gerek duymaksızın yerli yerine oturtabilecektir kanımca. Nitekim Istrati, Hemingway, Steinbeck imzalı anlatıların da niteliksel açıdan böyle bir yan sergiliyor olması bana anlamlı görünüyor. Orhan Kemal’in yazar olarak göze çarpan tutumlarını gelin bir kez de şuracıkta anlatılar özelinde toparlamaya girişelim: 1. Orhan Kemal, kendi sözcükleriyle yine “[k]üçük adamın küçük dertlerini” (Mahalle Kavgası; Pınar, 1963, 50) gündeme taşıyor. Ancak bu kez türün gereği olarak bu dile getirişi hem alaysamalı göndermelere dayanak yapıyor hem de bütün anlatıları neredeyse bir karakter bahçesi üzerine oturtuyor. 2. Orhan Kemal, hiçbir anlatısında dıştan anlatımcı/ aktarımcı bir tutum sergilemiyor. 9 Ancak zaman zaman bir halk yazıncısı izlenimi bırakabiliyor. 3. Orhan Kemal, anlatılarına yerleştirdiği toplumsal artalandaki sıkılıkla dikkati çekiyor. Yanı sıra kendiliğindenlikle örülü bir yalınlık da gözler önüne seriliyor. 4. Orhan Kemal’in, tür kapsamında anılacak anlatıların neredeyse tümünde başarıyla kurduğu evrenlerine serpiştirdiği kişiler arasında ilginç bir eşduyum kavrayışı sergilediği de gözleniyor. 5. Anlatılarda gerçektenlik duygusunda yüksekliğin yitirildiği yerler görülmüyor değil. Bu, daha çok zenginlere yer açarken kendini duyuruyor. Çizgisel gibi algılanabilecek kişiler yine de toplumsal, sınıfsal konumlanışlarıyla bu zengin karakter bahçesine katılabiliyor ama. 6. Orhan Kemal, bütün anlatılarında olduğu gibi bu türdeki verimlerinde de kişilerin ailelerine dönük ayrıntılı açılımlar getiriyor. Kişilerini neredeyse genetik temelde bir konumlanışa yerleştiriyor. Bu, Orhan Kemal’in, kendi ailesinin anlatılarındaki rolüne dönük bir imin etkisini gösterebileceği gibi toplumda henüz çekirdek ailenin tam anlamıyla belirginleşmeyişine de yorulabilir. Ancak genetik göndermeler konusunda yer yer inandırıcılığı yitirebiliyor yazar. 7. Ötekilerinde olduğu gibi bu türdeki yedi verimini de parlak söyleyişlerle şenlendiriyor. Hatta orta malı biçiminde alınabilecek deyişlere bile taze bir hava, kendine özgü renk kattığı görülüyor Orhan Kemal’in. Böylece o, şiirin haddesinden geçmiş yazar olduğunu hemen her anlatısında gözler önüne seriyor. 8. Bütün verimlerinde gözlenen usta söyleşimler, geçişler, olay aktarımına içirilen serüven duygusu, söz konusu örneklerde iç dünyanın yansımasına da yol açıyor. YAZINIMIZIN GÖRKEMLİ İMZASI: ORHAN KEMAL… Orhan Kemal, yüzyılımızın en önemli yazarlarından biri olmayı sürdürdü hep. Kısa, uzun öyküleri, kısaları da içinde bütün romanları, oyunları, senaryoları, bunlardan yapılmış filmler, oyunlar, diziler milyonlarca okurun belleğinden geçti, duygu, ruh, akıl dünyasından içeri süzüldü, süzülmeyi sürdürüyor. O, yazınımızın bir yaşayanı olarak ilk yüzyılını tamamlayıp ikinci yüzyılından içeri ilk adımlarını attı bile. Sıradan bir yazar değil karşımızdaki, yazınımızı enikonu silkelemiş, ona vektörel güçle ciddi yön vermiş, bu arada bir biçimde öykünülmüş ya da genç yazarlar tarafından kendilerine dayanak yapılmış bir doruk… Evet, Orhan Kemal, bu yanıyla yazınımızın ağır topları içinde başı çekenlerden… Günümüz gençleri gelecekte onunla tanışacak kuşaklar Orhan Kemal’i ilk kez okumaya koyulduğunda bu anlatıları, onun biçemini bir ölçüde yadırgasalar da buna karşın nasıl ki yazında nicedir ikinci yüzyılını sürdüren Halit Ziya’nın örneğin Aşkı Memnu’da insanı tokatlayan ürpertici gücüyle karşılaşıyorsa buna benzer bir dizi çakımlamayı Orhan Kemal aracılığıyla da yaşayacaklardır kesinlikle. Orhan Kemal, geleceğe yönelttiği bakış açısıyla geçtiğimiz yüzyılın tanıklığını yapmayı sürdürüyor çünkü hâlâ. Önümüzdeki yüzyıllara da ışık düşürüyor böylece. Yazınsal yaşamının ikinci yüzyılı kutlu olsun Sevgili Orhan Kemal! n O C A K 2014 n S A Y F A 17
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle