29 Nisan 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Altan Öymen’den “...Ve İhtilal” ‘AKP, DP’den daha öfkeli’ “Bir Dönem Bir Çocuk”, “Değişim Yılları” ve “Öfkeli Yıllar” adlı üç kitabında 1930’ları, 1940’ları, 1950’lerin ilk yarısını anlatan Altan Öymen belgeselanı dizisinin 19551960 arasını konu alan yeni kertesi “… Ve İhtilâl” raflarda. En önce bugünkü nesillerin okuması için kaleme alınmış. Soğuk Savaş’ın sürdüğü, yurtiçi ve dışında gerginliklerin tırmandığı, ihtilallerin yaşandığı bu dönemin olaylarını yirmili yaşlarında bir gazeteci olarak izliyor Öymen. Kitap, Adnan Menderes’li, İsmet İnönü’lü, Celal Bayar’lı iç siyaset olaylarının yanında, Şah’lıSüreyya’lı, Faysal’lı dış olayları, futbolda Macaristan’ı yenişimizi, sonra Macar İhtilali, Irak İhtilali gibi dünyayı sarsan olayları da kapsıyor. Elbette anlatılanların en önemlisi kitaba da adını veren, 1960’ta Türkiye’yi sarsan “27 Mayıs İhtilali.” Öymen’le “… Ve İhtilal”i konuştuk. r Gamze AKDEMİR değiştiren yeni bir kanun yürürlüğe girdi. Mesela, eski kanunun üçüncü maddesi vardı, iki paragraflıktı: Şunlar şunlar cezalandırılacak diye. Saymıştım 1954’teki kanunda 40 küsur kelimeyle yazılmıştı o madde. 1956’daki kanunda 260 küsur kelimelik bir madde haline getirdiler. Öyle ki, o da yasak, bu da yasak diye, akla gelebilecek her yayın, cezalandırılabilirdi. Ayrıca 1950’de bir ölçüde liberalleştirilen temel basın yasası, yeniden değiştirildi. Baskıcı hale getirildi. O iki kanunun Meclis’te görüşüleceği 4 Haziran 1956 günü, bir gazeteci olarak Tercüman gazetesinin Ankara temsilcisiydim görüşmeler benim için de çok önemli tabii. Fakat o günün benim için daha da önemli bir özelliği vardı. Nikâh günümdü. Öyle bir gün seçmişiz ki, evleniyorum ama aklım hep Meclis’te. Sonra tesadüf, kanun o gün görüşülmedi, iki gün sonraya kaldı, baştan sona izleyebildim. O kanun basın için büyük bir darbe oldu. Hareket alanı kalmamıştı, yani ne yazsan suç olabilirdi. İki kanunu bir araya getirdiklerinde seni isterlerse içeri atabilirlerdi. Öyle tabirler vardı ki işte, “bir kimsenin hakkında alay hissi uyandıracak yayın yapmak” denilmişti mesela… “Halkın devlete beslediği güveni sarsacak yayın yapmak” denilmişti. Onlar suçtu ve o deyimlerin içine her türlü eleştiri sokulabilirdi. “MUHALİFSEN TOPLANMAK, GÖSTERİ YAPMAK VE YÜRÜMEK YASAKTI!” 56’da kanunlar sadece basın için değil hemen her kesim için sertleştirilmiş. Evet, cendere iyice daralmıştı. Milli Koruma Kanunu’nda mesela işadamları hedef alınıyordu, haklarında karaborsacılık yaptıkları iddiasıyla ağır cezalara hükmedilebiliyordu. Çok önemli bir diğer kanun da Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu’ydu. Siyasi partileri resmen toplantı yapamaz hale getiriyordu. Sadece seçim sırasında bir hafta on gün Açıkhava toplantısına izin vardı. Onun dışında toplantı yapmak, karşılama töreni yapmak yasaktı. İktidara serbest tabii. Tabii, o devlet ya. Temel atma yapacağız, yok inceleme, açılış yapacağız, hükümet çalışmasın mı falan gerekçesiyle onlara serbest. Gazeteler birer ikişer susturulmuş, radyo zaten hükümetin elinde. Muhalefetin izini bırakmıyorlar bir yerde. “İNÖNÜ DEMOKRASİ KONUSUNDA HEP ÇOK HASSASTI” Kitaplarınızda “doğamızı”, iktidarın ve muhalefetin o bize özgü aksaklıklarını okuyoruz en ilk. Özüne hiç nail olamadığımız demokrasi nasıl habire güme gitmiş, gidiyor? 19551960’tan bu yana demokrasiden ne anladı ve anlamadı Türkiye? Tabii şöyle, Türkiye’nin demokrasiyle tanışması 1945 sonunda başlamıştır. Gerçi Meşrutiyet dönemleri var eskiden 1876’da ilk Kanuni Esasi çıkmış, Meclis kurulmuş ama bir sene bile sürmemiş. İkinci Meşrutiyet ise 1908’de. O zaman seçim var, Meclis var. Fakat 1913’ten sonra daha otoriter K İ T A P S A Y I 1247 afınız, tarafınız malum ama kitabı yazarken DP açısından bakmayı da denediğinizi ifade ediyorsunuz. Kitabın birinci bölümde benim gözümden nasıl ihtilal oldu var. DP’lilerin gözünden ihtilali nasıl karşıladıkları ikinci bölümde. DP açısından örneğin Samet Ağaoğlu’nu nasıl “koruma altı”na aldılar var mesela. Sonra Menderes’in oğlu o gün 14 yaşındaki Aydın Menderes’in neler yaşadığı var ki kendisiyle çok sonraları tanıştık, birlikte milletvekilliği de yaptık. O tarafı da görmeye ve anlatmaya çalıştım. Şimdi artık yaşımı başımı aldım, bu yaşta daha soğukkanlı, tarafsız bakabilirim diye düşünüyorum. 27 Mayıs ihtilali olduğunda askersiniz. Askerliğimin son iki ayındaydım. Ankara’da Dışkapı civarında Ordu Donatım Okulu’na verilmiştim. Orayı bitirip asteğmen oldum. Askerde de gazetecilik yapıyordum. AKİS ve KİM S dergilerine imzasız yazılar yazıyordum. Kanunen o dönem askere giden kimsenin gazetesiyle ilişkisi kesilmiyordu, hatta üçte bir maaşı da veriliyordu. Sabahleyin duvarımın komşum tarafından yumruklanmasıyla uyandım. Radyodan anons edildiğini duyarak bana haber vermişti. Sokağa çıkma yasağı var fakat askerlerin birliklerine ya da en yakın askeri birliğe gitmeleri şarttı, anonsta bu da belirtiliyor. Hem askerim hem gazeteci, her iki şartta da hemen hazırlanıp sokağa çıktım. Yollar bomboş ama pencerelerde ve kapıların önünde insanlar toplanmıştı. Sevinç içindeydiler, üniformamla önlerinden geçerken alkışlıyorlardı. Çay ikram edenler… İçmedim tabii, teşekkür ettim sadece. Böyle sevinç tezahüratı yapılıyordu askerlere. “6334 DE DEĞİŞİNCE, ARTIK NE YAZSAK SUÇTU!” Asker olduğunda halihazırda hakkında davalar açılmış, birinden on ay hapse mahkum edilmiş, dosyası Yargıtay’da bir gazetecisiniz. DP’nin Basın Kanunu’ndan nasibini almış pek 2 0 1 4 çok gazeteci gibi. Bu Basın Kanunu’nu anlatır mısınız? 1950’de DP geldi ve yaptığı ilk işlerden biri de Basın Kanunu’nu basın açısından olumlu şekilde düzeltmek oldu, yeni bir Basın Kanunu’yla daha özgürlükçü bir kanuna ulaştık. Zaten DP muhalefetteyken de basın özgürlüğünü savunuyordu ve 1950’nin 14 Mayısı’na kadar iktidarda olan CHP’yi bu yüzden, Basın Kanunu’nda tek parti döneminden kalma unsurlar var diyerek eleştiriyordu. Tüm gazeteciler kanunun yeni şeklinden çok memnun olmuştu. Fakat birkaç sene sonra DP’nin basına bakışı değişmeye başladı, iyice sertleşti. DP, 1954 seçiminden önce yeni bir kanun daha çıkardı. O zaman çok ünlü olan 6334 sayılı kanun... Basına yeni ve ağır cezalar getirdi. “Basın Yoluyla İşlenen Suçlar”la ilgili kanun, özellikle devletteki kişilere eleştiriler getirilmesini büyük ölçüde önledi. Birçok gazeteci hapse girmeye başladı. Bu az gelmiş gibi 1956’da bir değişiklik daha yaptılar; 6334’ü S A Y F A 1 2 n 9 O C A K C U M H U R İ Y E T Fotoğraf: Uğur DEMİR
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle