Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Konstantinos Kavafis’in “Kent”inin çağrıştırdıkları Aşağıda okuyacağınız yazıyı New York Times’a yazmıştı Orhan Pamuk. Yazı daha sonra da New York Times’ın kitap eki “New York Review of Books”da da yayımlandı. Dünyaca ünlü bir yazarımızın Kavafis’in “Kent”inden hareketle, şiire, şehire ve kendi şehrine bakışı bir hayli ilginizi çekecek. Başka bir şehir yoktur r Orhan PAMUK airlerimizi, onların bizim için kurduğu hayaller kadar, bizim onlar için kurduğumuz hayaller için de severiz. Bu yüzden, şairin hayatıyla şiirlerini birbirine karıştırmak, şeylerle kelimeleri birbirine karıştırmak kadar eski bir yanılsamadır. Ama şiire, romanlara, edebiyata bu yanılsama için de ihtiyaç duyarız. Bazı şiirleri, şairin hayatını düşünerek okuruz. Ve şairin hayatı, onun şiirlerini bizim için daha da unutulmaz kılar. Kavafis benim için işte tam böyle bir şairdir. Tıpkı Edgar Allan Poe gibi, tıpkı Franz Kafka gibi, en mükemmel, en sarsıcı eserlerinde kendinden hiç söz etmez; ama biz şiirle birlikte hep onu düşünürüz. Onu yaşlı bir şehrin tanıdık sokaklarında yürüyen yaşlı bir adam olarak düşünüyorum. Onu azınlık içinde Ş azınlık olan bir kitapsever olarak düşünüyorum. Onu taşralı olduğunu çok iyi bilen ve bu bilgiyi bir çeşit bilgeliğe dönüştüren yalnız bir adam olarak düşünüyorum. Kavafis 1863’te İskenderiye’de zengin bir manifaturacı ve kumaş tüccarı Rum ailesinin çocuğu olarak doğar. (Kavaf artık biz Türklerin de unuttuğu, ucuz ayakkabı anlamında Osmanlıca bir kelime.) Kavafisler İstanbullu, zengin ve nüfuzlu Rumların oturduğu Fener semtindendir. Oradan, önce İstanbul’un balıkçı köylerinden biri olan Samatya’ya, sonra da Müslüman çoğunluğun içinde Ortodoks Hıristiyan azınlığın mensubu olarak yaşayacakları İskenderiye’ye taşınırlar. İlk başta aile İskenderiye’de ticari olarak çok başarılıdır, zengin mahallesinde, çok odalı, İngiliz dadıları, aşçıları, uşakları olan kalabalık bir konakta yaşarlar. 1870’lerde Kavafis’in babasının ölümü ve ticari zorluklardan sonra İngiltere’ye göç ederler ama aile şirketinin iflasından sonra İskenderiye’ye geri dönerler. 1882’deki milliyetçi Arap isyanlarından sonra İskenderiye’den bu sefer İstanbul’a göç ederler; Kavafis üç yıl yaşayacağı bu şehirde ilk önemli şiirlerini yazar ve erkek güzelliğine inkâr edemeyeceği bir ilgi duyar. 1885’te, iyice yoksullaşan aile yeniden İskenderiye’ye, yani arkada bırakmak istediği şehre geri döner... İskenderiye’de dünyaya gelen şairin (altta) doğumunun 150’nci yılı olan 2013, Kavafis yılı ilan edilmişti. Kavafis'in elyazısıyla “Kent” şiirinin ilk biçimi. Kent Dedin, “Bir başka ülkeye, bir başka denize gireceğim, bundan daha iyi bir kent bulunur elbet. Yazgıdır yakama yapışır neye kalkışsam ve yüreğim gömülü bir ceset sanki. Aklım daha nice kalacak bu çorak ülkede. Nereye çevirsem gözlerimi, nereye baksam hayatımın kara yıkıntıları çıkıyor karşıma, yıllarıma kıydığım, boşa harcadığım.” Yeni ülkeler bulamayacaksın, başka denizler, bulamayacaksın. Bu kent peşini bırakmayacak. Aynı sokaklarda dolaşacaksın. Aynı mahallede yaşlanacaksın, aynı evlerde kır düşecek saçlarına. Bir kenttir gidip gideceğin yer. Bir başkasını umma. Bir gemi yok, bir yol yok sana. Değil mi ki, hayatına kıydın burada bu küçücük köşede, ona kıydın demektir bütün dünyada. (Konstantinos Kavafis, Çeviren: Alova, Barış Pirhasan) S A Y F A 1 6 n 9 O C A K 2 0 1 4 Bu geri dönüş; en acıklı olan da odur... Türkçe çevirilerinden, İngilizce çevirilerinden defalarca okuduğum unutulmaz şiiri “Şehir”de hissedilen kederin kaynağı da budur. Gidilecek başka bir şehir yoktur. Bizi biz yapan şehir hep içimizdedir... Kavafis’in “Şehir” adlı şiiri, benim kendi şehrime, İstanbul’a bakışımı da etkilemiştir. Taşralı için hayat ve mutluluk başka bir yerde, başka bir ülkede, başka bir şehirdedir. Ama o yere biz taşralılar bir türlü gidemeyiz. Kavafis’in bilgeliği bu kederli gerçeği bir vakar ve içe dönük bir zekâyla dile getirmesindedir. Üstelik en sonunda, o şehirde hayatımızı ziyan ettiğimizi de, aynı yalın dil ve felsefi basitlikle bize söyleyiverir. O zaman hepimiz hayatlarımızı ziyan ettiğimizi, aslında sorunun taşrada da değil, hayatın yapısında olduğunu fark ederiz. Büyük şairler, bir kere bile “ben” demeden kendilerinden söz ederken, bütün insanlığı dile getirirler. Kierkegaard, bir yerde, mutsuz insanın ya geçmişte ya da gelecekte yaşadığını söyler. Şiirlerinde pek çok ihtiyar adam vardır Kavafis’in; sanki geleceğe inanmamak da onun için bir bilgeliktir. O da kitaplardan, tarihten, Yunan mitolojisinden yola çıkarak yeni bir geçmiş bulur kendine. Eski Yunan efsanelerine dayanan anlatımcı bazı şiirleri öyle yoğun ve kuvvetlidir ki, onları okurken olaylarla dolu bir roman okuduğumuzu sanırız. Arap Baharı diye bilinen olaylar başlamadan bir yıl önce İskenderiye’deydim. Kavafis’in müze yapılan evini ziyaret ettim. Aslında aile evi İngiliz gemilerinin bombardımanıyla yanıp yıkılmıştı. Başka bir evi müze yapmışlardı. Bir cuma günüydü. Herkes camide namazdaydı. Kaldırımlar boştu. Müzede yalnızca turistler vardı. Kapanmış dükkânlar, birkaç yaşlı çam ağacı, eski binalar, dar sokaklar, meydanlar, çocukluğumun İstanbul’unun bir benzerinin hâlâ pek çok Akdeniz şehrinde yaşadığını hissettirdi bana. Ben Kavafis’in şiirini, örnek hayatı kadar bütün bu manzara için, yıkıntılar ve Akdeniz duygusunu tanıdığım için de seviyorum. Kavafis’in küçük bir kitaba sığan bütün şiirlerinin bazılarını zaman zaman yeniden okurum. Bir gençlik arkadaşım da, sanırım Edmund Keeley’nin İngilizce çevirilerini esas alarak, Türkçede Barbarları Beklerken diye bir seçme şiirler kitabı yayımlamıştı. Daha sonra, yıllarca, nerede karşılaşsak, “Ne var, ne yok?” gibi bir iki laftan sonra birbirimize, “Barbarları bekliyoruz” derdik şakayla karışık. Kastettiğimiz, daha da kötü siyasi günlerin gelmekte olduğu idi. Daha da kötü günler geldi ve milliyetçi ayaklanmalardan sonra İskenderiye’nin Rum azınlığı şehri büsbütün terk etti. Ama bu hikâyemsi harika şiirin şaşırtıcı sonu ise bambaşka bir şey söyler okurlara... Kavafis okuru her zaman şaşırtacak ve sarsacaktır. n K İ T A P S A Y I 1247 C U M H U R İ Y E T