Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
soytarı, o kadar çok dergi, o kadar çok dedikodu vardır ki… Adana Erkek Lisesi’nde ve Adanademirspor genç takımında (o yıllarda takım birinci ligdedir) 6 numaralı forma onundur. Soldan sağa deplase oldu mu, yüzde doksan goldür; sol gösterip sağ çakar. Genç takımda oynarken, Fatih Terim A takımdadır. Fatih Terim’le aynı mahallede otururlar. Galatasaraylıdır. Galatasaray’ın özellikle Avrupa ve Fener maçlarında evin duvarlarının rengi değişir, sarıkırmızı olur. Bayraklar, şapkalar, düdükler ve bilumum aletedevatla kendi kendine küçük bir Ali Sami Yen yaratır. Galatasaray, yense de yenilse de içer. At yarışları,özellikle son yıllarda hayatının meşguliyet alanlarından birini oluşturur. Bunun, çoğu insana tuhaf gelebileceğini bilir. Çocukluğu, at ve köpek familyalarının içinde geçer. Beş altı yaşlarındadır. İki yarış atları vardır: Vildan ve Esire. Vildan, ‘kan hattı’, çok güçlü bir attır ve doğal olarak her koştuğu yerde çoğunlukla favori (F:) gösterilir, gelir de. Esire ise ‘eşek’ tabiriyle anılabilecek bir garibandır (SS:); sürprizden de öte olarak verilir tahminciler tarafından. O unutulmaz günde, bir aprantinin (jokey yamağı) koşturduğu Esire birinci gelir; potoyu geçtikten sonra da yere yığılır. O sırada Ankara Hipodromu’nun locasında birasını yudumlamakta olan baba, oğluna sarılır, kazanma coşkusunun o yüzden derin bir acıya dönüştüğü beş yaşının masumiyetiyle ve olgunluğuyla izler. Esire’nin ayağı kırılmıştır. ‘Atları da vururlar.’ O günden sonra, evlerinde atlarla ilgili tek bir sözcük bile konuşulmadığını hatırlar. Unutmayı hiç sevmez. ALKOL ŞİİR VE YAŞ 36 yaşındadır askere gittiğinde. İki aylık paralı askerlik çıktığında, Burdur’a yolculuğu başlar. 50 yaşına, sağlık sorunlarıyla giren Ahmet Erhan’ın, en çok ağrına giden şey, ‘sesi’dir. 20 yıl Türkçe Edebiyat öğretmenliği yapmış birinin sesinden çocukların korkması ağrına gider. Gırtlak kanseridir. İki kez ameliyat olur. İkincisinde ses tellerinden birini alırlar, üstelik bir de kalbi durur kısa süreli de olsa. Babası 51 yaşında 1975’te alkolden ölür. Babasının yaşını geçmek ister, 4 yıl da geçer. 55 yaşındadır öldüğünde. Ölüm sebebi bilinir: Alkol. Özellikle son kitapları adamakıllı alkol kokar. Şiiri, ‘kişisel’den öte bir şiirdir; bireysel bile değildir. Şişeyi paltosunun iç cebine saklayıp gizliden gizliye hortumlamak yerine, masaya vurarak içer. İçkiliyken tek bir satır bile yazamaz; zaten kalem tutacak hâli de olmaz. Yalnız içmeyi sever, evcil bir yalnızlıkta. Son yıllarda, kendisini, şiir adına saklar. “Beni artık şair olarak kimse tanımıyor gibi bir duygu var içimde. Özellikle son on yılda biraz fazla saklandım galiba.” der. Oysa, daha yirmili yaşlarındayken Ankara sokaklarında, şiir bilenlerin birbirine gösterdiği isimlerdendir. Şimdi, Türk şiirinde herkesin bildiği bir isimdir artık. Onlarca kitap, yüzlerce şiir… n C U M H U R İ Y E T K İ T A P S A Y I Prof. Dr. Üstün Dökmen’den “Metrestepe” Sadakat, sen ne menem bir şeymişsin! Üstün Dökmen’in “Metrestepe” adlı romanı, iki ayrı mekânda geçiyor. Birincisi Kurtuluş Savaşı’nın Metristepe’si, ikincisi ise 2000’li yılların Türkiyesi. r Tansel MUMCU âlen, Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesi’nde Psikolojik Danışma ve Rehberlik Bölümü’nde görev yapan Prof. Dr. Üstün Dökmen, bir kez daha öykü tadında bir romanla okurlarının karşısına çıkıyor: Metrestepe. Psikolog Dökmen, bu kitapta oldukça ilginç bir kurguyu başarıyla işlemiş. Ön planda işlenen bir metres hikâyesinin ardında bireysel ve toplumsal ahlâk, sadakat gibi konuları psikolojik tahlil ve sosyolojik tespitleriyle yorumluyor. Üstelik bu durumu günümüzle Kurtuluş Savaşı süreci arasında birbirine geçen bir anlatımla da besleyerek bu kavramların zaman içinde algılamadaki farklılaşması üstünde duruyor. Üstün Dökmen’in Metrestepe adlı romanı, iki ayrı mekânda geçiyor. Birincisi Kurtuluş Savaşı’nın Metristepesi, ikincisi ise 2000’li yılların Türkiyesi. Romanın yazımı 2012’de tamamlanmış; ancak bir tesadüf eseri olsa gerek, roman, Haziran 2013 olaylarını da anlatıyor. Uzun yıllar inşaat malzemeleri satışı ile uğraşan Abdülrezzak Bey, otuz yıllık evli, torun sahibi, hali vakti yerinde bir adamdır. Babadan atadan zengin bir adam değildir Abdülrezzak Bey, çalışmış, çocuklarını kıt kanaat yetiştirmiş… Ama ileri yaşlarında inançlı birçok işadamı gibi “bir lokma bir hırka” yaklaşımını terk edip “bin lokma bin hırka” demiş, üstüne “birlikten doğan kuvveti” de ekleyince cemaatler, dernekler belirivermiş, sonra da Allah yürü ya kulum Abdülrezzak demiş. Haliyle büyüyen işleri sonrasında müteahhitlik H yapmaya başlamış, ortağı Halim Bey ile birlikte Anadolu’nun pek çok yerinde apartmanlar, villalar yapmaya başlamışlar… Yeni sona eren projelerinden biri Bozüyük yakınlarında bozkırla ormanın birleştiği yerde 80 villalık “Metristepe” projesidir. Villalardan Üstün Dökmen, Metristepe’de yarattığı karakterleriyle ortaya oluşan sitenin sıra dışı bir eser çıkarmış. bulunduğu bölgenin doğusu, Kurtuluş Savaşı’nın kanlı na öfkeyle saldırabilmektedir. Ülkemizi çatışmalarının, canhıraş mücadelelerinin işgalcilerden kurtarmak fazlaca bir şey yaşandığı tabya ve siperlerin yer aldığı değiştirmedi mi acaba? Metristepe’ye baktığından bu bölge Roman’da, iki ayrı dönemde geçen Metristepe adını taşır. Kent merkezinin olaylar bir saç örgüsü düzeniyle dile dışında yer alan şehirlerarası yolun tüm getirilmektedir. Metristepe Savaşı’na gürültü ve kirliliğinden uzak, “aileler” katılmış üç asker, büyük zorluklarla için huzur dolu bir yaşam alanı kurmak savaşa devam ederken ara ara birbirleister, Abdülrezzak Bey ve ortağı. Anrine, “biz bu eziyeti niçin çekiyoruz?” cak zamanla Metristepe, işadamlarının diye sorarlar. Verdikleri cevap şudur: metreslerini yerleştirdikleri korunaklı “Çocuklarımız, torunlarımız bu ülkede, bir site haline geldiğinden halk arasında mutlu yaşasınlar diye.” “Metrestepe” olarak anılmaya başlar. Sonra 2000’li yıllara geçildiğinde şunu Enteresan şekilde Aldülrezzak Bey’in de görürüz. Kurtuluş Savaşı’na katılmış bu bir metresi olur ve elbette otuzlu yaşları üç dedenin torunlarından birisi metres, nı sürmekte olan metresi Nurşen için de bir diğeri mafya olmuştur. Bir başkası bir ev bulunmaktadır, Metrestepe’de. gazetecidir ve hapistedir; bir başkası ise albaydır ve hapistedir. Bu noktada “BÜYÜKLER DİYOR Kİ…” akıllara şu soru gelir: “Biz o Kurtuluş Savaşı’nı böyle olalım diye mi yaptık?” Abdülrezzak Bey, metresinin yaşadığı eve her gelişinde savaş meydanındaki Dökmen, kitabının girişine “Bu dedesini hatırlar ve ister istemez suçromanda sözü edilen olayların tümü luluk duygusuna kapılır, bilinçaltında Kurutuluş Savaşı’yla ilgili bazıları hayaşadığı bu suçluluk duygusu nedeniyle riç hayal ürünüdür ve yazar tarafından cinsel hayatı da pek yolunda gitmez. kurgulanmıştır. Bozüyük yakınlarında, Dedesine karşı duyduğu tam olarak Metristepe’yi gören bir villa kent yapıltanımlayamadığı bu suçluluk duygusu mamıştır. [En azından bugünün tarihi nedeniyle metresiyle ilişkisinde cinsel itibariyle yapılmamıştır.] Romandaki yönden yetersizlik yaşamaya başlar. kişilerin ve olayların, gerçek yaşamdaki kişilerle ve olaylarla herhangi bir Romanda dile getirilen görüşlerden ilgisi yoktur,” notu düşerek başlamış. birisi şudur: Kurtuluş Savaşı sırasında Metristepe’de yarattığı karakterleriyle işgal kuvvetleri Anadolu Halkına zulüm bu zamanın sıradan insanını anlatırken, yapmıştır. Tarihin her döneminde işgal bir saç örgüsü düzeniyle dünle bugün kuvvetlerince sergilenmiş bu davranışı arasında gidip gelerek yitirmekte olduonaylamak mümkün değildir, ama yine ğumuz tinsel değerlere ve bu kıymetleri, de “Canım ne yapalım savaş bu, meziyetleri yitirme halinin sonuçlarına işgal kuvveti zulüm yapabilir,” da parmak basarak ortaya sıra dışı bir diyebilirsiniz. Fakat daha eser çıkarmış. n sonraki yıllarda Türkiye işgal altında değildi, ancak Üstün Dökmen / Metrestepe / Remzi kimi zaman bazı güvenlik Kitabevi / 232 s. görevlileri kendi vatandaşı2 9 A Ğ U S T O S 2 0 1 3 n S A Y F A 5 1228