19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

OKURLA R A Ahmet Erhan da aramızda değil P ecime sırtını dönmüş her yapıtın elimi kolumu bağladığını itiraf etmeliyim. Bu tür kaygılardan geniş ölçüde soyutlanarak hepten soyutlanmak olanaksız değilse bile çok güçtür işini yapanlara a priori saygıyla yaklaştığımı, eleştirel tonumu yumuşattığımı biliyorum. Doğrulamıyorum eğilimimi, doğru bulmadığım için: Her yapıta aslında aynı mesafe ayarıyla bakılmalı. Chantal Akerman’ın son filmi La Folie Almayer (2011), sinematografik arayışının yeni ürünü; Conrad’dan özgürce esinlenerek yazdığı senaryonun hem akışında, hem diyaloglarında tedirgin edici kaymalar var. Buna karşılık, özgün ve ödünsüz bir görsel anlatım üstünden kuşatıyor konusunu: Dayanakları genelde belirsiz, altın peşinde Birmanya’da kaybolmuş bir babadan kızına yönelik bir “çılgın aşk” serenadı. Ne yazık ki, yer yer Hint sinemasının melodram geleneğine sokulan, kimbilir belki de bunu hedefleyen, öyle olsa bile bundan bence kazançlı çıkmayan bir öyküleme anlayışı sürüklüyor filmi. Benim gözümdeki bütün bu ‘arıza’larına karşın, La Folie Almayer’i gördüğüm için hayıflanma duygusu taşımıyorsam, Akerman’ın bir sonraki filmini izlemek isteyeceğimi biliyorsam, yapıttan kaynaklanan ve ondan taşan bir iki gerekçem var: Bir güzergâhın uzaktan da olsa takipçisi kalmak ilgilendiriyor beni, o ervasız pertavsız ENİS BATUR artık. Şiirleriyle hep bizimle birlikte olacağını ve özlemimizi şiirleriyle gidereceğimizi biliyoruz. Saygıyı her zaman hak etmişti, ardından yine saygıyla eğiliyoruz. Psikolog Dökmen, ön planda işlenen bir metres hikâyesinin ardında bireysel ve toplumsal ahlak, sadakat gibi konuları psikolojik tahlil ve sosyolojik tespitleriyle yorumluyor. Üstelik bu durumu günümüzle Kurtuluş Savaşı süreci arasında birbirine geçen bir anlatımla da besleyerek bu kavramların zaman içinde algılamadaki farklılaşması üstünde duruyor. Üstün Dökmen’in “Metrestepe” adlı romanı, iki ayrı mekânda geçiyor. Birincisi Kurtuluş Savaşı’nın Metristepesi, ikincisi ise 2000’li yılların Türkiyesi. Ali Ulusoy “Bir Kentin Tarihi Serencamı: Ankara”da, Atatürk Orman Çiftliği’nin kuruluş amacı ve geldiği noktadan, Atatürk Kültür Merkezi üzerinde oynanan oyunlara ve kentsel dönüşümlere dek başkenti ilgilendiren pek çok konuya değiniyor. Kent mücadelesine ışık tutulmak amacıyla yazılan kitap, Ulusoy’un çeşitli zaman ve ortamlarda yaptığı konuşmaları ve düşüncelerini içeriyor. Mimar, eski Çankaya Belediyesi Başkan Yardımcısı Ulusoy, Ankara’ya, kitabına ve kentlere ilişkin değerlendirmeler yapıyor. “Hüzün Adasında Bir Köy / GökçeadaBademli”, kendisi de artık bir Gökçeadalı olan Deniz Kavukçuoğlu imzalı bir sivil tarih çalışması. Adada kalmış, kalabilmiş Rumlarla yaptığı söyleşileri, ada hakkında ulaşabildiği tüm bilgi ve belgeler eşliğinde bir araya getiriyor Kavukçuoğlu. Gökçeada'nın tarihi, adanın yerli Rumlarının yaşadığı sıkıntılara bir zamanlar köylüler için cennet olan, onların ana vatanı olan adanın zamanla bir hüzün adasına dönüşmesine tanık ediyor okurları. Gökçeada'nın gelenekleri, komşuluk ilişkileri, yemekleri, bayramları ve ilginç kişilikleri de kitaba renk katıyor diğer yandan. Deniz Kavukçuoğlu ile kitabını konuştuk. Bol kitaplı günler... İtiraz ve itiraf T güzergâhın has tasalarına bağlı olarak; sinema yapmanın, zorlu koşullar altında kişisel bir serüvene sadık kalmanın zorluklarının farkındayım. Cehenneme giden yolun iyi niyet taşlarıyla döşeli olduğu yollu düşünce, basmakalıp ama doğrudur. Yapıt önünde bağışlayıcı ya da hoşgörülü durulmasını, akıllı ve tartımlıysa, yapıtın sahibi de istemez. ‘Emeğe saygı’ ölçüsünün sakat olduğunu öğrenmemiş biri sayılmam, ‘emeğe saygısız’lıktan gene de pek korkarım. Birçok yapıt karşısında amansız ifadelere başvurmaktan kaçınmadım, yılların içinde. FilmSocialisme’e onca yüklendiğimi bilseydi Godard, La Folie Almayer’i bir bakıma kayırışıma bakarak beni düpedüz itlaf ederdi sanıyorum. Oysa benimkisi, Godard’ın sinemayı, izleyiciyi, takipçilerini (ben dahil) eşek yerine koyması, bir karşısaygısızlıktan medet umacak ölçüde “ham” kalması nedeniyle doğmuş bir tepkiydi böyle koyuyorum. Ehlileştirme sürecine diklenmek, köktenci bir duruşu temsil etmek başka: Ne kadar yakınlık duyduğum ayrı, StraubHuillet ikilisinde saygısızlığın, boş büyüklenmenin kırıntısını görmüyorum örneğin. Chantal Akerman’ın yaptığı filmi izledim. Ne yapmak istemişti, öğrenmek beni ilgilendiriyor: Siz hedefinize ulaştığınıza inanmışsınız, yapıtınızı göndermişsinizdir; karşıdaki başka türlü okuyabilir sonucu. Her yapıt, biraz da doğurduğu itirazlarla tamamlanır. FAZLA EKSİK Noel ve yılbaşı kutlamalarının kitapla doğrudan herhangi bir bağlantısı yoktur, oysa kitabevi kasalarının önü hediye paketi yaptırtanların oluşturduğu upuzun kuyruklara sahne oluyor Fransa’da. Bizim dini bayramlarımızda böyle bir gelenek oluşsaydı, Chantal Akerman’ın son filmi La Folie Almayer, sinematografik arayışının yeni ürünü... TURHAN GÜNAY [email protected] eposta: [email protected] twitter: www.twitter.com/CumKitap La Folie Almayer’den bir görüntü... bundan kazançlı çıkmayacak kimse olmazdı! Kimileri kafalarını, gönüllerini önemsiyor dünyada, kimileri mide ve bağırsaklarını. Yaşım 60’ı geçti, ‘büyük’ sayılabilecek bir kütüphanem var, hâlâ doyumsuzum o konuda, bakış açımı şaşılaştıran sanırım bu. Şu an 100 bin Avro’luk bir kitap alma çeki armağan edilse sonsuz mutlu olur, bir hafta içinde 34 bin kitap alır, gene de doymazdım! Onca ‘fazla’sı varken kitaplığımın, nasıl oluyor da ‘eksik’leri sonsuz hanesinde birikmiş, birikiyor? Geçenlerde, Afrika kültürü kitabevi Karthala’ya girdim, Rue Pascal’ın ucunda. Cehennem imgesiyle ilgili metinlere göz atacaktım, raflarda dizili kitaplar başımı döndürmeye yetti: Kör cahili olmaktan olsa olsa utanç duyacağım sayısız alandan birinin karşısında hepten yenik, umutsuz, kapkara kesilerek çıktım oradan. Yetinmenin erdem sayıldığını, haddini bilmenin doğruluğunu, sınırlarında karar kılmanın gerekirliğini bilmemiş, öğrenmemiş biri miyim, hâlâ, şu yaşımda? Sanırım öyleyim. Öbür ucumda, son yıllarda, kütüphanemi ikiüç bin ciltle sınırlama eğinimine kapılan da benim. Ortalamam yüzkarası. Erasmus’un bütün adagio’ları altı ciltte toplandı, sahici (ne demekse?) eksiklerimden topu topu biri elimde birkaç yüz sayfalık bir seçmesi var. Sanatçı monografileri büyük ve pahalı, olmazsa olmazları çekebildim kütüphaneme, çoğunda gözüm kaldı, kalıyor. Şiir kitapları ve Türk edebiyatı ayrılırsa, tamama yakın sonuca ulaştığım konu yok gibi. Ya CD, DVD, benzeri kaynaklar? ‘Kaç yıl daha yaşayacağım ki’ demeyi öğrenmeliydim, yapamıyorum. Aç susuz gideceğim belli şuradan. n İmtiyaz Sahibi: Cumhuriyet Vakfı adına Orhan Erinç t Genel Yayın Yönetmeni: İbrahim Yıldız t Yayın Yönetmeni: Turhan Günay t Sorumlu Müdür: Aykut Küçükkaya t Görsel Yönetmen: Dilek Akıskalı t Yayımlayan: Yeni Gün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık A.Ş. t İdare Merkezi: Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sok. No: 2, 34381 Şişli İstanbul, Tel: 0 (212) 343 72 74 (20 hat) Faks: 0 (212) 343 72 64 t Baskı: DPC Doğan Medya Tesisleri, Hoşdere Yolu, 34850 Esenyurt İSTANBUL. t Cumhuriyet Reklam: Genel Müdür: Özlem Ayden t Genel Müdür Yardımcısı: Nazende Körükçü t Reklam Koordinatörü: Hakan Çankaya t Reklam Müdürü: Ayla Atamer t Tel: 0 (212) 251 98 74750 (212) 343 72 74 t Yerel süreli yayın t Cumhuriyet gazetesinin ücretsiz ekidir. C U M H U R İ Y E T K İ T A P S A Y I 1228 29 A Ğ U S T O S 2013 n S A Y F A 3
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle