24 Kasım 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Rüştü Onur’un yaşamından kesitler: ‘Mektubun Avcumda’ ‘Mektupların her satırı samimi ve içtendi’ Rüştü Onur, İkinci Dünya Savaşı yıllarında Zonguldak’ta bir yandan verem hastalığı ile pençeleşirken bir yandan da yeni Türk şiirinin en güzel örneklerini veriyordu. Yaşının çok genç olmasına karşın edebiyat çevrelerinin ilgisini çekmiş, kendine özgü sesi ve tekniği olan şiirler yazmış, “Garip şiiri”nin önemli temsilcilerinden biri sayılmıştı. Henüz 22 yaşında hayata veda eden şair Rüştü Onur’un eşi Mediha Sessiz’e yazdığı 71 mektup ve daha önce hiç yayımlanmamış yedi şiiri bulundu. İbrahim Tığ’ın 8 aylık bir çalışması sonucunda ortaya çıkan şairin eşine yazdığı, yıllarca saklı kalan mektuplarının yanı sıra dosyalarda kalmış şiirleri ve hiç yayımlanmamış özel fotoğrafları bir araya getirildi. Rüştü Onur: Bilinmeyen Mektupları ve ŞiirleriMektubun Avcumda adlı kitap, Yılmaz Erdoğan’ın önsözüyle yayımlandı. Kitabı hazırlayanlardan şairyazar İbrahim Tığ’la bir söyleşi gerçekleştirdik. r Orhan TÜLEYLİOĞLU evgili İbrahim Tığ, Rüştü Onur’un eşine yazdığı mektuplara ve hiç bilinmeyen şiirlerine nasıl ulaştınız? Değerli oyuncu, yönetmen, şair yazar Yılmaz Erdoğan, İkinci Dünya Savaşı döneminde Zonguldak’ta yaşayan ve genç yaşta veremden ölen şairler Rüştü Onur, Kemal Uluser ve Muzaffer Tayyip Uslu’nun yaşam öyküsünü konu alan “Kelebeğin Rüyası” Filmi için belge ve bilgi toplama çalışmalarını sürdürüyordu. Bu amaçla Yılmaz Erdoğan ağabeyin, asistanı çok değerli sanatçı dostum Ferat Bilgin bana ulaştı. Bilgi ve belge istedi, kitabımı yolladım. Devrek küçük bir yer bizim ulaşabildiklerimiz çok sınırlı idi. Sonra S A Y F A 1 2 n 1 S bu güzel insanlar beni, Rüştü Onur’un hayatta olan baldızı Sabahat Sessiz’e ulaştırdılar. Sabahat Hanımla 8 ay telefonla görüştük, biraz rahatsız olduğunu belirttiği her telefonda kendisinden ısrarla görüşmemiz gerektiğini söyledim. Bu arada, dostum Ferat Bilgin mevcut kitabımın ikinci baskısını yapmamı istemişti. En son 4 Şubat 2013’te Sabahat Hanımı tekrar aradım ve benimle 7 Ocak Perşembe günü buluşabileceğini söyledi. Ne kadar mutlu oldum bilemezsiniz. O gün geldi. Ben bir gün öncesinden İstanbul’a gitmiştim. Durumu Leyla Şahin’e anlattım, Sabahat Hanımın benimle görüşmeyi kabul ettiğini ve isterse kendisiyle birlikte gidebileceğimizi söyledim. Sağolsun Leyla Şahin’de benim bu isteğimi kırmadı. Benimle geldi. Sabahat Hanımla, saat 14.00’te Türkiye Yazarlar Sendikası’nda buluştuk. İnanın onu gördüğümde sevinçten elim ayağım koyuverdi. Ne güzel bir insandı o. Rüştü Onur’umuzun baldızıyla 70 yıl sonra buluşmak ve onla söyleşi yapmak ve izin isteyip kitabımın ikinci baskısında onun vereceği bilgi ve belgelere yer vermek… Kendisiyle Rüştü Onur ve ablası Mediha Sessiz üzerine konuşmaya başladım. Ona, Devrek’te Rüştü Onur için yaptıklarımızı anlattım. Kitabımı ve şehir dergilerimizden verdim. Çok mutlu oldu. Kendisi de daha önceden istediğim Rüştü Onur ile ablası Mediha Sessiz’e ait belgeleri, fotoğraf ve mektuplardan oluşan bir klasör getirmiş ti. O kadar güzel bir sanatçı duyarlılığı sergilemiş ki bu güzel belgeleri 70 yıldır büyük bir özenle saklamış. Bu belgeleri kitabımın ikinci baskısında kullanmak amacıyla kendisinden ricada bulundum. Memnuniyetle tabi, Sabahat Hanımın belgeleri bana verdiğine dair konuşması da kamera kayıtlarımda mevcuttur diye benim bu isteğimi yerine getirdi ve klasörü verdi. Hatta ilerleyen bir süreçte kendisinde olan bu belgeleri Rüştü Onur Sanat ve Kültür Derneği’ne vereceğini de sözlerine ekledi. Yalnız mektuplarında namahrem bir durum varsa buna dikkat etmemi istedi. Kabul ettim. Bakın, Rüştü Onur hakkında kitap, dergi ve antolojilerde yer alan bilgilerin doğrusunu Sabahat Hanımdan öğreniyordum. Şaşırdığım birçok konu olmuştu tabi. Mesela, Rüştü Onur ile Mediha Sessiz Hastanede değil, İstanbulZonguldak seferlerini yapan Anafarta Vapuru’nda tanışmışlar. Mediha Sessiz, baba tarafından Bitlis Şerefhanoğullarından anne tarafı olarak da Ünyeli. Mediha Sessiz tifodan değil, karın zarı iltihabından (apandisit patlaması) yaşama veda etmiş. Hiçbir yerde yer almayan Rüştü Onur’un Mediha’ya yazdığı 71 mektup ve 7 şiiri var, bunları da verdi Sabahat Hanım, sağolsun. Dört saatlik bir görüşmeden sonra ayrıldık. Leyla Şahin daha önceden kitabımın ikinci baskısını yapacağımı biliyordu. Bu amaçla benim için Kaynak Yayınlarıyla görüşmüştü. Dosya elimde Ben ve Leyla Şahin yayınevine gittik. Orada Sadık Usta bizi sıcak karşıladı. Elimdeki klasörü inceledi ve dedi ki, “Bunlar çok önemli bilgi ve belgeler, bunu kitabının ikinci baskısına değil başka bir kitap olarak basalım.” Ben susuyordum, çünkü Leyla abla bu işleri kendisinin daha iyi bildiğini söylemişti. Kabul ettim. Sonra ben birinci kitabımın 2. Baskısı için hazırladığım world dosyası ile sözkonusu bu mektupların world dosyamdaki çözümlerini Sadık Usta’nın bilgisunarına bıraktım. Yani mektupların 52 tanesinin çözümü elimde vardı zaten. Bunun yanında benim kitabımın da ikinci baskısı yayınevinin iz bırakanlar bölümünde yapılacaktı. Böylece bir kitabı ortaya koymuş olduk. “KİTAP ONU TANITIYOR VE BİR ŞAİR OLDUĞUNU ORTAYA KOYUYOR” Mektuplar, şiirler ve fotoğraflarla karşılaştığınızda neler duyumsadınız? İbrahim Tığ Ben mektupları daha önceden sevgili dostum Ferhat bilgin aracılığıyla biliyordum. O bana okutmuştu ilkin. Yani ne mektuplardı. Aşk ve sevgi dolu. İnsancıl mektuplardı. Samimi ve içtendi her satırı. Fotoğraflara gelince onların da orijinallerini gördüm mesela hiç görmediğim Rüştü ve Mediha’ya ait fotoğraflardı bunlar. Aile fotoğrafları da vardı tabii. Duygulandım, Rüştü ve Mediha’yı düşündüm.. İçli bir aşkın ölümle noktalanan bir yönü. Çok acı geldi bana. Yıllardır Rüştü Onur anısına etkinlikler düzenliyor, onu yaşatıyor ve bir dergi çıkarıyorsunuz. Bunlardan bize söz eder misiniz? Devrekli şair Rüştü Onur biliyorsunuz 3 Ağustos 1920’de Devrek’te doğup 2 Aralık 1942’de İstanbul’da yaşamını yitirmiş, değerli büyüğüm usta oyuncuyönetmen Yılmaz Erdoğan’ın dediği gibi “Kelebek Ömrü” kadar yaşamış genç bir şairimiz. Rüştü Onur yaşarken çok önemli dostları olmuş. Salâh Birsel, Muzaffer Tayyip Uslu, Oktay Rıfat, Kemal Uluser, Behçet Necatigil ve Necati Cumalı gibi. Bakın, bu edebiyatımızın önemli isimleri o dönemler de Zonguldak’la ilintilidirler. Behçet Necatigil Zonguldak Mehmet Çelikel Lisesi’nde öğretmeni, Oktay Rıfat askerliği için bu kenttedir. Keza Muzaffer Tayyip Zonguldak’ta memurdur. Buradan şunu çıkartabiliriz, Cumhuriyetimizin en yeni ili olan Zonguldak o dönemde ne kadar güzel ve değerli insanları yüreğinde barındırmış. Rüştü Onur bu saydığım isimlerin tümüyle mektuplaşıyor ve iyi bir dostluk sürdürüyor. Sonra Salâh Birsel, Rüştü’nün ölümünden sonra onun şiir, hikaye ve mektuplarından oluşan ve Yeditepe Yayınları arasında çıkan “Rüştü Onur” isimli bir kitap yayınlıyor. İşte bu kitap bize Rüştü ile ilgili bütün bilgileri olmasa bile onu tanıtıyor ve bir şair olduğunu ortaya koyuyor. Sonra, Devrek’te 22 yıl öğretmenlik yapan, eleştirmenyazar Mehmet Yaşar Bilen de Rüştü Onur’u keşfederek onun adına 1983 yılında bir “Rüştü Onur Gecesi” düzenliyor. Bu gece o dönemlerde büyük yankı uyandırıyor. Hatta, Oktay Akbal “Rüştü Onur’u Anmak” başlıklı yazısında, “Rüştü de, Muzaffer de 1940 şiirinin iki vazgeçilmez kişisi olmuştu” diye yazacaktır. Aradan 36 yıl geçmiştir. Salâh Birsel’in bu kitabının ikinci basımı için benimde içinde bulunduğum bir komite, dönemin Devrek Kaymakamı Kayhan Kavas ve Belediye Başkanı Nadir Saraç’ın öncülüğünde Salâh K İ T A P S A Y I 1224 A Ğ U S T O S 2 0 1 3 C U M H U R İ Y E T
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle