29 Nisan 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

O Romanları “anlatımının sadeliğiyle içeriğinin yoğunluğu”yla dikkati çeken bir yazar Gerbrand Bakker. Dolambaç’ta adının Emilie olduğunu söyleyen Hollandalı bir kadının Galler’in kuzeyinde eski bir çiftlik evinde yaşadıklarının öyküsünü aynı üslupla anlatıyor. Aylardan kasım. Hava rüzgârsız ve nemli. Emilie, yavaş yavaş çevreyi tanıyor. Haritada işaretlenmiş ama şimdi ot bürümüş bir patikayı ortaya çıkartmaya çalışıyor. O Galler’in, bulunduğu yörenin coğrafyasını tanımaya çalışırken biz de onu tanımaya, neden burada olduğunu anlamaya çalışıyoruz. milie, Amsterdam’ı, kocasını, annebabasını, işin terk etmiştir. Bu terk etmenin bir kaçış olduğunu anlıyoruz sayfalar ilerledikçe. Nereye gittiğini kimseye bildirmemiştir. Cep telefonu kapalıdır. Hollanda’yı terk etmeden önce banka ve kredi kartı hesaplarından kendisini birkaç ay geçindirecek para çekmiş ve iz bırakmadan kaybolmuştur. Emilie, bulunduğu yöreyi tanıyıp, kır hayatına alışmaya çalışırken yavaş yavaş geride bıraktığı hayatına dair küçük parçalar da ortaya çıkmaya başlar. Yanında Emily Dickinson’ın Collected Poems’ini (Toplu Şiirler) getirmiştir. Dickinson hakkında çok ayrıntılı bir biyografi hatta şairin bir de çerçeveli resmi vardır. Büyük yatak odasını çalışma odası haline getirmiştir. Ama hiç çalışmaz. İlerleyen sayfalarda Emily Dickinson’ın şiirleri hakkında bir doktora çalışması yaptığını ama üniversitedeki görevinden tatsız bir olay sonucunda ayrılmak zorunda kaldığı için bu çalışmanın da yarım kaldığını anlarız. Anlarız diyorum çünkü Gerbrand Bakker doğa betimlemeleri yapıyor, Emilie’nin çiflik hayatına alışıp çevreyi düzenleme, patikayı ortaya çıkarma çalışmalarına başlamasını uzun uzun anlatıyor ama kahramanının kişiliğini oluşturacak bilgileri anlatmak yanlısı değil. Bilgileri satır aralarında yakalamaya çalışıyorsunuz. Emilie doktora çalışmasını sürdüremiyor ama Emily Dickinson’ın şiirleri yalnız günlerinde ve gecelerinde ona arkadaş, hatta kılavuz oluyor. Doğayı o dizelerle anlamaya çalışıyor. Şiirde anlatılanla S A Y F A 8 n 4 T E M M U Z kuduğum Kitaplar METİN CELÂL Dolambaç gerçekte yaşananları karşılaştırıyor, kendi kendine tartışıyor. Dolambaç (Haziran 2013, çev. Türkay Yalnız, Metis Yay.) iki kanaldan gelişiyor. Bir yandan Emilie’nin Galler’deki çiftlik evinde yaşadıklarını okurken diğer yandan geride bıraktığı kocasının ve annebabasının onun ardından neler yaşadıklarını okuyoruz. Emilie’nin arkasından üzüldüklerini, merak ettiklerini söylemek mümkün değil. Annesi ve babası pek tepki vermiyorlar. Kocası yalnız yaşamaktan memnun ama yine de, usulen de olsa karısını araması, nerede olduğunu bilmesi gerektiğini düşünüyor. Tanıştığı bir polisin yardımıyla geç de olsa Emilie’yi aramaya başlıyor. Bir dedektiflik şirketi Emilie’nin adresini kolayca buluyor. Emilie’nin roman boyunca adı verilmeyen kocası ve polis arkadaşı Galler’e doğru yola çıkıyor. Niyetleri Emilie’yi bulunduğu yerden alıp getirmek. Bu arada kocasının düşündüklerinden, hatırladıklarından yine satır aralarını deşerek Emilie’nin iki kaçma sebebi olabileceğini öğreniyoruz; hastalık ve bir öğrenciyle yaşanmış (ya da yarım kalmış) yasak bir aşk. Emilie, çiftlik evinde geçirdiği yalnız gecelerde vücudunu yoklayan ağrıları anlatırken bir hastalığın varlığını da ima ediyor. Önce hafif ağrı kesiciler alıyor onlar yetmeyince de daha kuvvetlilerini... Bu arada Emilie’nin hayatına insanlar girmeye başlıyor. Zorunlu ihtiyaçlarını karşılamak için gittiği dükkânların sahipleri ile tanışıyor. Tuttuğu evin arazisinde koyunları otlayan çiftçi çıkageliyor ve nihayet bir geceliğine diye konuk ettiği delikanlı evin sürekli konuğu oluyor. Emilie, Dickinson’ın şiirindeki gibi ölmeye yattığında birçok konu kafamızda aydınlanmıştır. Dolambaç, Gerbrand Bakker’in ikinci romanı. İlk romanı Yukarıda Ses Yok’la Uluslararası Dublin IMPAC ödülünü almıştı. Dolambaç’la da 2013 Independent Yabancı Roman Ödülü’nü kazandı. Dolambaç anlatımıyla, konusunun işleyiş biçimiyle değişik, iyi bir roman. BURADAYIZ Buradayız (2013, Alef yay.) Kerem Eksen’in ilk romanı. Kerem Eksen edebiyat dünyasında tanıdık bir isim değil. 1976 doğumlu. Sosyoloji ve felsefe eğitimi almış. 2013 E Dolambaç, Gerbrand Bakker’in ikinci romanı. İlk romanı Yukarıda Ses Yok’la Uluslararası Dublin IMPAC ödülünü almıştı. Tiyatro ile uğraşmış, çeviriler yapmış. Halen İTÜ’de felsefe dersleri veriyormuş. Bunlar kitabın ilk sayfasındaki kısacık biyografiden öğreniyoruz. Edebiyatla daha önce nasıl bir ilgisi vardı bilemiyoruz. Buradayız “Mayısın sonlarına doğru bir akşamüstü roman yazmaya karar verdim” cümlesi ile başlıyor. Romanın anlatıcı kahramanı bir yayınevinde çalışıyor. Çağdaş sanatla uğraşan arkadaşı Onur’la aynı evi paylaşıyorlar. Roman yazmaya karar vermiş ama ne yazacağına, nasıl yazacağına dair bir fikri yok. Daha önce bu tür bir denemesi olmadığını da anlattıklarından anlıyoruz. Bir yayınevinde çalışmasına rağmen kitap okumayı da pek sevmiyor. Roman yazmaya karar verdikten sonra nasıl bir roman yazması hakkında düşünmeye başlıyor. Kitapçıya gidip romanlar satın alıp fikir sahibi olmaya çalışıyor. Nasıl bir roman yazmayacağına dair ise birçok fikri var. Kitabın arka kapağına da alıntılanan şu sözleri her şeyi anlatıyor; “Herhangi bir romanın konusu olabilecek o genç adamlardan biriydim ben de. Genç adam evinde oturur, genç adam hülyalara kapılır, genç adam sever, sevmez, sevmeyi bilmez, hayat ona yabancı gelir. Genç adam... Bıkıp usanmadan birbirinden sıkıcı sayfalarda dolaşır durur. O genç adamdan nefret ediyorum, dedim odamda oturmuş içimdeki kasveti dağıtmaya çalışırken, onun hayatını dolduran bütün o berbat ayrıntıların ne kadar sıkıcı olduğunu düşündüm. O ayrıntıların hiçbirinin romanımda yeri olmayacak, dedim, benim romanımda bütün olayların bir ağırlığı olacak.” Hayata, insanlara sürekli eleştiren gözlerle bakıyor, onlarda kusurlar buluyor. Hiçbir şeyi beğenmeyen ama kendisi de hiçbir şey yapamayan bir tip. Ev arkadaşı Onur’un çalışmalarını küçümsüyor. Onun Avrupa’da tanınmış olması, sergilere davet edilmesi önemli değil. Zaten birtakım ilişkilerle ya da sahtekârlıklarla Onur’un bu başarıya ulaştığına inanıyor. Aynı şekilde kendisinden oldukça entelektüel biri olduğu anlaşılan iş arkadaşı Yurdaer’i küçümsüyor. Onun da bir roman yazdığını, üstelik üçte ikisini tamamladığını öğrenince dehşete düşüyor. Boş laflarla Yurdaer’i romanının kötü olduğuna ikna edip metni yok etmesini sağlıyor. Ama kendisi daha bir romana başlamak için gerekli olduğuna inandığı defteri satın almayı bile başaramamış. Emekli olup Avşa Adası’na yerleşmiş babası da bir başka utanç kaynağı onun için. Babasının adanın yerel gazetesinde yazdığı köşe yazılarını, belediye meclisi üyeliğini ve özellikle bir düşmandan kurtuluş günü olmamasına rağmen Avşa’ya bir kurtuluş anıtı yaptırma çabasını ve bunu hayata geçirmesini de küçümsüyor. Hiç kimseyi, hiçbir şeyi beğenmeme ruh hali gönül ilişkilerine de yansıyor. Ablası Bahar’la adaş olduğu için “Uzun Bahar” diye adlandırdığı genç kadınla ilişkisi de böyle gelişiyor. Uzun Bahar’ı, sevgilisini, ilişkilerini küçümsüyor, beğenmiyor. Ama sevgilisi askere gidince roman yazıyorum diye Uzun Bahar’la ilişki kurunca, onun tipindeki kadınları beğendiğine kendini inandırıveriyor. Hayat hakkında bir deneyimi, kültürel bir altyapısı, insanlarla sağlıklı bir ilişkisi olmadığı için roman yazması da mümkün değil, insanları anlaması da... Kerem Eksen Buradayız’da romanın anlatıcısını bir anti kahraman olarak var edip “hayatını dolduran bütün o berbat ayrıntıların” da bir roman malzemesi olabileceğini kanıtlıyor. İronik, akıcı bir anlatımı var Kerem Eksen’in. Kahramanı Camus’nün Yabancı’sını çağrıştırsa da konuyu işleyişi, ironi ve kara mizahı Thomas Bernhard’ı çağrıştırıyor. Kendine has anlatımı olan yeni bir romancı Kerem Eksen. Umarım Buradayız’la kalmaz, yazmaya devam eder. n K İ T A P S A Y I 1220 C U M H U R İ Y E T
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle