29 Nisan 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Baki Asiltürk’ten ‘Türk Şiirinde 1980 Kuşağı’ ‘80’lerde ilk çıkışını yapanlar, çerçevenen içini doldurdu’ Bâki Asiltürk, yeni Türk şiiri üzerine düşünce üreten az sayıdaki çalışkan akademisyenlerden biri. Osmanlı Seyyahlarının Gözüyle Avrupa, Hilesiz Terazi: Şiir Yazıları, 1980 Kuşağı Türk Şiirinin Poetikası, Reşat Nuri Güntekin’in Romanlarında Hastalık, Yazılı AnlatımMetin İnceleme ve Oluşturma çalışmalarının yanı sıra Bâki Ayhan T. imzasıyla şiirlerini kaleme alan şairin, Hileli Anılar Terazisi, Uzak Zamana Övgü, Fırtınaya Hazırlık, Kopuk şiir kitapları da var. Uzun yıllar şiir yıllığı da hazırlayan Asiltürk, Türk şiirinin en çok tartışılan, üzerine konuşulan 1980 şiiri üzerine derinlikli bir çalışmayla karşımızda: Türk Şiirinde 1980 Kuşağı. r Cenk GÜNDOĞDU eknolojinin ve hızın şekillendirdiği günümüzde yaşam da o doğrultuda ilerliyor. Bu hızın içinden çıkan hayat da usul olmuyor. Hız, şekil verdiği hayatın verimlerini de etkiliyor ki bir meseleyi derinlemesine, enine boyuna ele alan yazı ve kitaplar her geçen gün azalıyor. Çağdaş edebiyata ve sorunlarına akademiden beklenen alakayı gösteren az sayıdaki isimden birisin. Seni bu dönem üzerine düşündüren sebepler nelerdi? Öncelikle, hız ve akademik yapıt arasındaki ilişkiye dikkat çekmen isabetli oldu. Gerçekten de hem Avrupa hem de Türk entelektüel ortamında derinlikli, kapsamlı çalışmalar giderek azalıyor. Büyük fotoğrafı kavrama yeteneğinden, meseleleri derinlemesine analiz etme yeterliliğinden yoksun kalemler artık parçalı düşünmeyi, parçalı çalışmayı teşvik ediyor. Nietzsche’nin, Heidegger’ın, Sartre’ın, Hegel’in, Kierkegaard’ın ruhlarını sızlatırcasına Zizek gibi sabun köpüğü adamlar filozof sayılıyor şimdilerde! Türkiye’deki sözümona kanaat önderi büyük (!) düşünürlerin durumu daha da vahim. Edebiyata ve dönemselleştirmeye bakacak olursak: Biliyorsun, edebiyat dediğimiz şey dönemden bağımsız olamaz. Belki tek tek bazı şairler (Ahmet Haşim, Asaf Halet Çelebi) genel ortamdan uzakta yapıt verebilir ama dönemin genel edebiyat karakteri tarihselsosyolojik yansımalardan bağımsız değildir, olamaz. Yani bu sadece modern zamanlar için değil, eski dönemler için de geçerlidir. Koca Yunus’un XIII. yüzyılda, Bâki’nin XVI., Nedim’in ise XVIII. yüzyılda çıkması sebepsiz değildir. Hepsinin sosyolojiktarihsel nedenleri vardır. Modern Türk edebiyatı da genellikle dönemler üzerinden gelişen, dönemler arası çekicilik ya da iticilikle biçimlenen, dolayısıyla da bölümlemede, kavramsallaştırmada dönemlere ağırlık vermenin kaçınılmaz olduğu bir edebiyattır. Tanzimat’tan Cumhuriyet’e böyle olageldiği gibi Cumhuriyet döneminde de böyle olmuştur. Tanzimat’ın iki kuşağı, Edebiyatı Cedide Kuşağı, Fecri Ati Kuşağı, Milli Edebiyatçılar Kuşağı, 1920 Memleketçi, 1930 Sembolist Şairler Kuşağı, 1940 Toplumcu Kuşağı, 60 Kuşağı vs. Demem o ki, bugünden uzun veya kısa aralıklar gözeterek geriye doğru donanım dürbünüyle bakanlar bu dönemselleştirmeyle karşılaşmak durumundadır. Ha, bunun arızalı, sakıncalı, eleştirilmesi gereken yanları yok mudur? Elbette vardır. Mesela 1940’lar için tek katmanlı belirleme söz konusu değildir, bu yıllarda iki anlayış yan yana var olmuştur. Bir yanda Nâzım Hikmet şiirinin izini süren 1940 Kuşağı Toplumcuları bir yanda Garip şiiri. 1960’larda ve 70’lerde de buna benzer bir durum vardır. Ana akım olarak görünen 60 Kuşağı Toplumcuları ve 70 Kuşağının yanında o dönemlerde Güven Turan, Enis Batur, Hulki Aktunç, Ebubekir Eroğlu, Füruzan, Selim İleri, Arif Ay, Oğuz Atay, Tezer Özlü, Bilge Karasu gibi epeyce imza vardır, bağımsız isim vardır. 80’lerde de var birkaç bağımsız isim ama benim niyetim kuşak profilini ortaya koymak olduğundan belli çizgiler çizdim. Bu dönem üzerinde düşünmemin asıl nedeni, içinde soluk alıp verdiğimiz bir dönemi saptama çabasıdır. Tarihi yaşanırken yazmak gibi bir şeydir bu. Arızalı yanları da vardır ama artıları eksilerinden fazladır böyle bakmanın, canlılığı yaşanırken yakalamanın. 1980 KUŞAĞI Edebiyatla tanışma, önce metinlerle ardından da yazmaya başlayınca süreç içinde öznelerle oluyor. Özellikle uzaklardan edebiyatın kalbi İstanbul’a gelince ister istemez böyle bir akış yaşanıyor. Senin için metinleriyle ve kendileriyle tanışma serüveni nasıldı? Yani belli zamanlarda belli dönemler ya da isimlerin fetişizmi olurken seni 1980 Kuşağına sürükleyen neydi? Lise yıllarımda renkli, çok yönlü okuma saatlerim vardı, üniversitede de bu pek değişmedi; mesela çantamda Hasan Hüseyin’le Milan Kundera, Edip Cansever’le Boris Vian ya da Bukowsky yan yana dururdu ama bazı dönemlerde benim de isim fetişizmine yakalandığım olmuştur. Aylarca Attilâ İlhan, Edip Cansever, aylarca Tezer Özlü, Adalet Ağaoğlu, İsmet Özel, Hulki Aktunç, Cummings, Paz, Poe okuduğum, başka isimlere bakmadığım 2 0 1 3 T dönemler vardı. 80 Kuşağı şairleriyle tanışıklıklar tam da senin dediğin şekilde oldu. 80’lerin ortalarından 90’lara dek Tanpınar, Cahit Sıtkı, Dıranas, Necatigil vd. gibi modernklasiklerimi, İkinci Yeni’yi okumakla meşguldüm. 80 Kuşağı şairlerini biraz gecikerek, 90’larda okumaya giriştiğim yapıtlarıyla tanıdım. Aklıma ilk gelenler Tuğrul Tanyol’un İhanet Perisinin Soğuk Sarayı, Haydar Ergülen’in Sokak Prensesi, Metin Celâl’in Kendi Kendini Tatmin, Enver Ercan’ın Geçtiği Her Şeyi Öpüyor Zaman, İhsan Deniz’in Perdeler, Vural Bahadır Bayrıl’ın Melek Geçti, Murathan Mungan’ın Yaz Geçer, Lâle Müldür’ün Buhurumeryem vd. kitapları dönemin çok renkli, çok yönlü şiiri hakkında ilk izlenimleri edinmemi sağlayan yapıtlardı. Sonrasında şiir etkinliklerini, imza günlerini, fuarları kovalamaya başladım. Arada, Sombahar dergisi ofisine uğrardım. İlk tanıştığım Lâle Müldür, sonra da Haydar Ergülen oldu. Her ikisiyle de içten ve uzun soluklu bir dostluk kuruldu aramızda. Tuğrul Tanyol, Metin Celâl, Enver Ercan, Vural Bahadır Bayrıl, İhsan Deniz, küçük İskender vd. ile tanıyışım daha sonradır ama bu şairlerle de karşılaştıkça ya da buluştukça içten zamanlarımız oldu. (İsimleri lazım olmayan bazılarını ise tanıdığıma tanıyacağıma pişman oldum ve benim için adamlık, dostluk, soylu davranış şiirden daha önemli olduğundan onları hemen defterden sildim.) Son yıllarda Tuğrul Tanyol, Metin Celâl ve Enver Ercan ile de samimi dostluklarımız, paylaşımlarımız ilerledi. Bunlar, şiirleriyle şair kişilikleri birbirine benzeyen isimlerdir. Bu, önemlidir. Kuşağın bazı şairleriyle ise hiç yüz yüze gelmedim. Sonuçta, ben, 80 Kuşağı ile yapıt ve kişiler üzerinden tanışıklığa iten edebiyat ve şiir tutkusuydu. Her genç şair, kendi döneminin ustalarıyla bir şekilde tanışmalı, düşüp kalkmalı, ortak çalışmalar yapmalı, eğlenmeli, tartışmalı, şair kişiliğini böyle olgunlaştırmalıdır… Edebiyatın canlılığı buradadır biraz da. Şart mıdır? Değildir! Ama olursa iyi olur. Bu kitap üzerinde çalışmaya başlamamın nedeni ise dönemin derli toplu olarak görünmesinin zamanının geldiğini düşünmüş olmamdır. Kuşak, çok yönlü, antolojiyi zenginleştiren şiiriyle böylesi bir çalışmayı hak ediyordu. Ben, sıcağı sıcağına bu işe soyunmakla sanırım pek çok malzemeyi kalbi atarken can çekişmeye başlamamışken tespit ettim, değerlendirdim. Aradan elli sene geçmesini beklemedim! YENİ BİR KİTAP Edebiyat ortamında büyük etki uyandıran 1980 Şiirinin Poetikası adlı halinin de ilk okuru yani editörüydüm. Kitap, ilk basımında epey tartışma yarattı ki çeşitli söyleşi ve yazılarında bu tartışmalara katılmak durumunda kaldın. Ve o kitap bir süre sonra büyük bir değişikliğe uğrayarak Türk Şiirinde 1980 Kuşağı adıyla bugünlerde okurlarla buluştu. Seni üzerine titizlenerek iğneyle kuyu kazarcasına hazırladığın kitapta böylesi büyük değişikliklere götüren sebep(ler) neydi? Değişmeyen kısımlar da var ama kitap gerçekten çok değişti, hatta bazı bölümleri yer değiştirdi ya da yeni baştan yazıldı. Kısacası, ilkiyle ilişkisini yer yer koparmış yeni bir kitap diye bakılabilir. Buna yol açan iki nedenden söz edebilirim: Bir kere, 1980 Kuşağı’nın yarattığı şiir canlı bir şiir, yani her ne kadar azalan verimler nedeniyle yenilikçi bir çizgi oluşturma yeteneğini bugün kaybetmişse de tamamen kapanmış bir dönemden söz etmiyoruz. Öncüleriyle artçılarıyla kuşak şairleri bugün hâlâ şiir kitabı yayımlamayı, şiir üzerine söz almayı sürdürüyor. Küçük İskender, Haydar Ergülen gibi velut olanlar da var, Tuğrul Tanyol, Metin Celâl veya Enver Ercan gibi az yazanlar da. Yine de kuşak şairleri faal vaziyette. Kısaca; aradan geçen altı yıllık süreçte kuşak şairlerinin çok sayıda şiir kitabı çıkarması, çok sayıda röportaj vermesi, poetik yazı kaleme alması, Türk şiirinin bu en yakın dönemini yaşar kılması kitapta değişikliğe, genişletmeye gitmemde asıl nedendir. Tabii, daraltmalar da oldu, ilk baskıda yer alıp bu baskıda yer bulamayanlar da oldu. Kuşak canlılığını sürdürdükçe sonraki baskılarda yine daraltma, eksiltme olabilir. Zaman ilerledikçe yaprak dökümü kaçınılmazdır. Yakın tarih üzerine bir çalışma yapmak uzaktakinden çok daha zor. Çünkü yaşanılan, yazılan ve değişen bir zamanın verimleri var ortada. Uzakta olan ise pek çok bakımdan belirgin ve kategorize olmuş durumda. Bu bağlamda çalışmayı K İ T A P S A Y I 1220 S A Y F A 1 2 n 4 T E M M U Z C U M H U R İ Y E T
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle