29 Nisan 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

hazırlarken karşılaştığın zorluklar üzerine konuşsak biraz da... Kapanmış dönemler hakkında (Garip, İkinci Yeni, 40 Kuşağı…) söz söylemek kolaydır çünkü malzeme elinizin altındadır. Söylenenler tamamlanmış, verimler ortaya çıkmış, dosya yayın anlamında kapanmış, döneme ilişkin bir ortak hafıza oluşmuştur. Tehlike yoktur burada, tereddütlü durumlar yoktur. Ben tamamen kapanmamış bir dönem üzerine söz alarak aslında netameli, tehlikeli bir işe girişmiş oldum. Yani ateşi başkalarının maşasıyla değil doğrudan kendi elimle tuttum. Akademide de olsanız, akademi dışında da olsanız zor bir durumdur bu ama akademide daha da zordur. Bir kere, malzemeyi derleyip toplamak, fişlemek, tasnif etmek başlı başına bir sorundu çünkü çok yeni dönemler olması açısından, güzelim memleketimizde de arşiv geleneği yerleşmiş olmadığından, hemen her şeyi kendi çabamla elde ettim, inceledim. Gerçi kendi arşivim de fena değildir ama bazı yayınevlerinin ve bazı şairlerin yardımlarını gördüm, bunları önsözde belirttim. İkinci zorluk, belki de asıl zorluk, tasnifte yaşandı. Hem olabildiğince az yanılgı payı bırakmak hem de dönemi hakkaniyetli bir çerçevede yansıtmak tasnif aşamasında beni epeyce uğraştırdı. Teknik zorluklardan hiç unutmayacağım ayrıntı ise dosya teslimi aşamasına yaklaşırken haftalar boyu geceleri sabahlara dek çalışmaktan masa kenarına çarpa çarpa yara olan bileklerime bezler sararak yazmayı sürdürmemdir. Özellikle yayın öncesi son haftalarda, beynimle kalbimin ortak hareket edebilmesi için bu dosya dışında hiçbir şeyle ilgilenmedim, zihnimi tamamen bu çalışmaya kilitledim. SANSÜRCÜ ZİHNİYET Şiir hakkında sadece akademik çalışma yapmayan, farklı çalışmalara da imza atan birisin. Her entelektüelin ne yazık ki karşılaşabileceği sansürle sen de karşılaştın. Sansür, devlet eliyle muhalif seslere, görüşlere uygulanan bir baskıdır. Ki bugünlerde, Anday’ın Tanrı’sı, Cansever’in birası, Yunus’un cenneti... bundan ‘nasibini’ aldı. Geçen yıl da senin hazırladığın şiir yıllığının, itirazcı şair/yazarlarca bir metinle kamuyla paylaşılarak yasaklanması istenilerek iktidarın temel aracı olan sansürün mecrasını sorgulattı. Bir şair/ yazarın bir başka şair/yazarın çalışmasına; beğenmeme, sevmeme, onaylamama, eleştirme hakkı varken yasaklanması için imza toplaması üzülerek sansürü işaret ediyor bize. Her daim muhalif olduğu üzerine neredeyse ortak görüş olan şairin bir şairi sansürlemek durumunda olması üzerine neler söylersin? Haklısın elbette… Bir şairin başka bir şairin çalışmasını beğenmemesi, sevmemesi kadar doğal bir durum olamaz. Eleştirilebilir olmak sanatsal ve bilimsel çalışmanın doğasındandır. Yasaklatmak amacıyla imza toplanması ise tereddüde yer bırakmayacak şekilde sansürcü zihniyeti işaret eder. İnsanların demokrat mı yoksa despotik bir zihniyete mi sahip oldukları lafta değil, işte ve davranışta belli olur, olmuştur. Sansür, ilginçtir; güler misin ağlar mısın bilemeyeceğin durumlarla karşılaşırsın bazen. Mesela bir zamanlar, İkinci Abdülhamit’in haşmetli burnunun sansürcülere verdiği C U M H U R İ Y E T K İ T A P S A Y I şiirini anlamaya yarayan anahtar kavram nedir, bir tek sözcükle söyleyecek olursan? “Gelenek” derim! Ama sınırlayıcı, daraltıcı, belli bir çizgiye (mesela Necatigil’e…) hapsolan gelenek değil. Tarihsel birikime, antolojiye her yönüyle bakan, geniş bir “gelenek”. VIII. yüzyıldan 1980’lere Türk şiirinde ne varsa bu dönem şairlerinin gündeminde olmuştur. Gelenekten bunu anlamak lazım 80’lere bakınca. Çalışmamın ilgili bölümünde şairlerin kendi meşreplerince gelenekle nasıl hesaplaştıklarını ya da uzlaştıklarını ortaya koymaya çalıştım. Bazı şairler 80 kuşağının içinde verimleriyle olmasına karşın kitaplarını geç ortaya koymuş. Bazıları ise yaş ve verimleri itibarıyla 1970’lere denk düşüyor ama şiir kitaplarını da 80’lerde ortaya koymuş. Burada biraz bıçak sırtı bir GENİŞ BİR ‘GELENEK’ durum oluyor. Nasıl bir kriterle ayırdın 1980 Kuşağı denilince eleştirmen onları? olarak ilk evvel akla gelen isim: Mehmet Bu konuda bazı şairlerle yüz yüze H. Doğan’dı. 1980 Kuşağı çalışmasını tartışmalar yaşadım. Mesela esasen hazırlarken Doğan’la karşı karşıya gel90’larda adını belirginleştirme çabasındiğin tespitlerin ve yakınlıkların üzerine da olan ve ikinci seviye şiire sahip biri, konuşalım... “Ben de 80’lerde şiir yayımladım, bu Mehmet H. Doğan’ın yazıları, kitapta ben neden yokum?…” gibi bir yıllıkları, kitapları ve antolojisi ana itirazla gelebiliyor. Bakıyorsun, 1989’da önemsiz bir dergide acemice bir şiir yayımlamış, bunu argüman olarak öne sürüyor.!!! Ya da 70 Kuşağı içinde adı kabaran biri, “Ben 80’lerde de yazmayı sürdürdüm, hâlâ da yazıyorum, benden niye hiç bahsetmedin?” diyor. Benim temel argümanım, yeni kuşak içinde, 80’lerde belirginleşmek oldu. Yaş da belirleyici oldu zaman zaman ama asıl olarak 80’lerde ilk çıkışını yapanlar, dönem şiirini şekillendirenler çerçevenin içini doldurdu. 90 kuşağının olmadığına dair çeşitli alanlarda ifadelerin var. Ve 1980’lerle 2000’ler arasında bir yakınlık kuruyorsun. Peki bu yakınlık, çeşitli dergilerde sistematik biçimde üzerine kitaplar bağlanımda eleştiriler yazdığın, değerlendirmeler yaptığın 2000’ler şiiri için özel bir çalışma yaptırır mı? 2000’ler şiiri ve ortamı üzerine neler söylersin… 1990’larda bir kuşak oluşmadı çünkü bu yıllarda 80 Kuşağı şairleri en önemli yapıtlarını yaBaki Asiltürk’ün kitabı, ilk basımında ‘1980 Şiirinin Poetikası’ adını taşıyordu. Epey tartışma yarattı. kitap bir süre sonra büyük bir değişikliğe uğrayarak Türk Şiirinde 1980 Kuşağı adıyla bugünlerde okurlarla buluştu. yımladılar, hakimiyetlerini sürdürdüler. Serdar Koçak, Birhan da bunun iki katından da fazla olduğunu kaynaklarım arasındaydı; bunlardan Keskin vd. gibi tek tek yetkin şairler çıktı gördüm. Elbette ilkine göre çözümleyici, çok yararlandım. Elbette Doğan’la anlasadece 90’larda. Sayıları da çok azdır bu eleştirel, bir bakış açısı var ortada. Kitabı şamadığım noktalar da vardı. En başta, şairlerin. 2000’lere gelince: Malzeme hızla eksiltirken çoğalttıran neydi? kuşak tanımında ve 80’lerin bir kuşak birikiyor. Ne zaman ve nasıl olur bilmiyooluşturup oluşturmadığı noktasında rum ama 2000’leri de yazmayı istiyorum. Eksiltme var. Demin kısaca söz etpek anlaşabilmiş değildik. Onun ihmal 2000’leri yazmak nispeten daha kolay tim. O baskıda yer alan bazı isimler çaettiği bazı şairlerin benim çalışmamda olacaktır çünkü ben de bu kuşağın içinlışmamın yeni baskısında dışarıda kaldıçok geniş yer tuttuğunu belirteyim. deyim, pek çok şeyi bire bir yaşadım, pek lar. Zaman ilerledikçe, zamanın hilesiz çok şeye tanık oldum, dergi yayınladım, Tuğrul Tanyol, mesela, Doğan’ın eni terazisi dönemi oluşturan şairleri tekrar dergilerin mutfağında bulundum. Bir de, ne boyuna okuduğu bir şair değildir, gözden geçirmekte, elemeler yapmakta2000’lerde daha bağdaşık (homojen) bir benim çalışmamda ise öncülerden biri dır. Doğal seleksiyon diyebiliriz buna. şiir var, 80’lerdeki gibi ayrışık (heterojen) olarak geniş yer tutmaktadır. Doğan’ın Tabii, bu benim düşüncem. Bir başka değil. Bu da tasnifi ve değerlendirmeyi çok övdüğü, yıllıklarından eksik etme araştırmacı, 80 Kuşağı hakkında başka kolaylaştırır diye düşünüyorum. Ama diği bazılarının ise bende herhangi bir bir araştırma yapsa farklı isimleri dahil kolları sıvayınca bambaşka bir harita da niteliğe karşılık gelmediğini de kitabımı edebilir, benim ilgi alanımda olanlardan çıkabilir ortaya. n okuyanlar görecektir. bazılarını da değerlendirme dışı tutabiÇeşitli dönemler adlandırmalarla lir. Aslında bu konuda fazla söze gerek kavramsallaştırılmıştır: Garip, II. Yeni, yok. Kuşağın nitelikli şiirlerinin altında Türk Şiirinde 1980 Kuşağı/ Baki Acılı Kuşak, İdeolojik Şiir... 1980 Kuşağı imzası bulunanlar hayatta da kitapta da Asiltürk/ Yapı Kredi Yayınları/ 496 s. 1220 4 T E M M U Z 2 0 1 3 n S A Y F A 1 3 ev ödevinin bir neticesi olarak “burun” sözcüğü kitap, dergi ve gazetelerde yasaklanmıştı! Yazarlar, “burun” sözcüğünü kullanacakları zaman “karaların denizlere uzanan çıkıntısı” şeklinde söz öbeğine başvurmak zorunda kalıyordu. (Bu konuda Hüseyin Cahit’in, Ahmet İhsan’ın vd. anılarında ilginç ayrıntılar yer alır.) Yıllık meselesindeki durum da buna benzer; kullanma, yazma, çizme, yapma! Burada “sorgulanacak” bir şey yok bence, zavallıca bir sansürcülük var. Liberal demokrat şair (!) arkadaşlar, işlerine gelmeyen konularda, entelektüel ortamda Abdülhamit’i bile arayacak duruma düşeceğimizi ortaya koymuş oldular bu tavırlarıyla. Benim de onaylamadığım, beğenmediğim yıllıklar, antolojiler, seçkiler yayımlandı, yayımlanıyor. Ben onları almamakla, okumamakla yetiniyorum. Eleştirmem gerekirse de edebiyat estetiğinin dışına çıkmayan soylu bir üslupla eleştiriyorum. Hazırlayanları gazete gazete dolaşarak kimseye şikâyet etmedim, etmiyorum, etmem de. Ayrıca, yıllık hazırlayıcılarının da Tanrı filan olduğunu da düşünmem. İlk adla, baskıya baktığımda eksiltmeye gideceğini düşünürken yeni baskı kuşağı temsil etmeyi sürdürüyorlar. İlk baskıdaki fazlalıklardan biraz arınmış oldu kitap. İlk baskının önemli tek eksiği ise Emirhan Oğuz’du. Uzun zaman hapis yattığı için edebiyat ortamından uzak kalma zorunluluğu yaşamış, hapishane şiiri dediğimiz popülerarabesktoplumcu şiire gönül indirmediğinden dergilerde epeyce bir zaman görünmemiş, kitap da çıkarmamıştı. Dolayısıyla uzun zaman literatürde göz önünde olmayan Emirhan Oğuz, son yıllarda edebiyat ortamımıza tekrar döndü. Hem dönem şiirinin önemli yapıtları arasında olan Ateş Hırsızları Söylencesi’nin yeni baskısını hem de Myndos Geçişi adlı yeni kitabını yayımladı. Bu iki kitabın yarattığı enerji, çalışmama zenginlik kattı.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle