29 Nisan 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

İpek S. Burnett’ten bir ilk roman: ‘Romancı’ ‘Çoğu şeyi yazarken keşfederim’ İpek S. Burnett’in ilk verimi Romancı, edebiyatın kendisi ve kahramanlarını da hikâyenin akışına dahil ederek incelikli işlenmiş dili ve son sayfaya kadar saklı tutulan merak unsurları ile Ferit’in Feride olma yolculuğunu anlatıyor. r Lal Mina SOLMAZ u ilk romanınız, sizi çok az tanıyoruz. Yazıyla, edebiyatla olan ilişkinizin başlangıcından bahsedelim biraz… Edebiyat benim çocukluk aşkımdır. Annemin de bunda payı çok büyüktür. Beni birbirinden güzel kitaplarla yetiştirip, yazmama hep destek olmuştur. İlk öykümü altı yaşındayken yazmıştım mesela, hâlâ saklar onu annem. Sonra ilkokul, ortaokul, lise yıllarımda devam ettim ufak ufak hikâyeler yazmaya. Amerika’ya üniversiteye gittiğimde, bir yandan edebiyat dersleri alırken, bir yandan da şiire verdim kendimi. Yine Amerika’da, yükseköğrenimimi sürdürürken de, daha çok akademik olarak tanımlayabileceğim dergilerde ve kitaplarda psikoloji ile alakalı denemelerim ve eleştirilerim yayımlandı. Ama dediğim gibi edebiyatın yeri her zaman başka olmuştur benim için. Kendimi bildim bileli günün birinde elimde yazdığım bir kitabı, hele de bir romanı, tutmayı hayal etmiştim. Romancı bu hayalimin gerçek olmasını sağladı. Şimdi bana düşen bunun devamını getirmek. Sait Faik, Orhan Veli, Oktay Rifat ve Attilâ İlhan gibi edebiyatımızın kahramanlarını kendi romanınıza kahraman yapmışsınız… Burada çıkış noktanız neydi? Tekrar tekrar okuduğum bu yazarlar, yine öyle tutkuyla okuduğum başka Türk ve yabancı yazarlarla beraber, benim kahramanlarım oldular bu hayatta. Çok şey öğrendim onlardan yaşama, insan doğasına ve ruhuna dair. Romancı’yı yazarak bu sevgili yazarlardan bazılarını anmak, onlara olan saygımı, verdiğim değeri dile getirmek istedim bir bakıma. Sait Faik, Orhan Veli ve Attilâ İlhan’ı seçtim çünkü onlar bizim büyük ustalarımızdan, edebiyatta bizlere yepyeni sayfalar açmış olan yaratıcı öncülerimizden. Benim için de yerleri her zaman bir başka olmuştur. Romancı için onların hayatlarını araştırmakla başladım işe. Aileleri, eğitimleri, yaşadıkları şehirler, dostları, hatta giyimleri ve yürüyüş tarzları… Sonra, daha önceden okumuş olduğum eserlerine döndüm. Bir yandan dillerini ve felsefelerini yeniden inceleme fırsatı verdi bu bana, bir yandan da sevdiğim mısralarını, cümlelerini romanda kulS A Y F A 1 2 n 1 8 Süreyya Hanım, hatta romandaki Sait Faik, Orhan Veli, Oktay Rifat da öyle birer parçam. Reşat Nuri Güntekin’in içinde de bir Feride vardı, Feride onun da bir parçasıydı bana kalırsa… “ÖNÜME ÇIKAN TÜM SÜRPRİZLERİ MEMNUNİYETLE KARŞILAMAYA ÇALIŞTIM” Süreyya Hanım’ın babası da çok ilginç bir karakter. Yaşadığı dönemin, yani Cumhuriyet’in ilk yıllarının etkisi sanırım bu değil mi? Atatürk’e saygısından içki içmesi de diğer ilginç bir nokta… Süreyya Hanım’ın babası, bir Osmanlı paşasının oğlu olarak kendine yeni kurulmuş Türk Cumhuriyeti’nde bir yer arayışındadır. Modern, laik, Batılı olmak ve her şeyden önce Atatürk’ün fikirlerine ve önceliklerine sadık kalmak çabasındadır. Şarap içişi de bu gayretlerinin sembolik bir uzantısıdır diyebiliriz. İlk romanı yazarken çekinceleriniz, kaygılarınız oldu mu? Türkiye edebiyat ve yayın camiasına kendimi nasıl tanıtacağım diye mesela… Bildiğim kadarıyla Türkiye’de de yaşamıyorsunuz değil mi? On beş senedir Amerika’da yaşıyorum; şu anda da San Francisco’da bulunuyorum. Bu zaman zarfında anadilimle olan ilişkimi sürdürmek ve belki de ona olan özlemimi gidermek için kendi kendime Türkçe yazılar, öyküler, şiirler yazdım. Bu romanı da, birkaç sene önce yine yazmaktan çok zevk aldığım için yazdım. Açıkçası bir gün yayımlanır mı, okunur mu, ne tepki görür diye düşünmedim ilk başta. Bu konuda pek bir beklentim yoktu. Şimdi de nasıl bir beklentim olmalı bilemiyorum ama içimde bir ümit var: Severek yazdığım bu kitabı eline alan kimi okurların da onu severek okuyacağını, derinden hissettiğim edebiyat sevgisini benimle paylaşacaklarını umuyorum. Romanın büyüsünü bozmamak için sonu ile ilgili bir soru sormayacağım ama şunu merak ediyorum: Yazmaya başladığınızda sonunu planlamış mıydınız yoksa yazım sürecinde metin mi götürdü sizi oraya? Ben öyle çok planlı programlı yazan bir insan değilim. Genel bir duygudan, düşünceden, bana ilham veren bir yerden başlar, sonra da kendimi bırakır, çoğu şeyi yazarken keşfederim. Romancı’nın ana çizgilerini ve sonunu biliyordum en başından beri. Süreyya Hanım’ın, Sait Faik’in, Orhan Veli’nin ve Attilâ İlhan’ın bu hikâyedeki yerlerini genel olarak biliyordum. Bunlar bir akşam tam uykuya dalmak üzereyken şimşek gibi çaktı aklımda. İki üç gün sonra oturdum, yazmaya başladım. Detaylar zaman içinde belirdiler birer birer. Hatta Ferit bile romanı yazarken ön plana çıktı diyebilirim. Önüme çıkan tüm sürprizleri memnuniyetle karşılamaya çalıştım. Kendimi romanın akışına bıraktım bir bakıma. Her gün taze bir merakla oturdum boş sayfaların başına, yazmak için, Ferit ve Süreyya Hanım’ın hayatlarını öğrenebilmek ve onları daha da yakından tanıyabilmek için. n Romancı/ İpek S. Burnett/ Yapı Kredi Yayınları/ 276 s. K İ T A P S A Y I 1222 B lanmak üzere topladım. En sonunda da gerçek hayatlarıyla, kendi kelimeleriyle, hayali birlikte dokudum; Romancı’nın kurgusu böyle şekil aldı. Romanın kahramanları genç kız Ferit ve ihtiyarlığın pençesindeki Süreyya Hanım… Ferit size elbette yaş olarak daha yakın, psikolojisini çözebilirsiniz ama Süreyya Hanım öyle değil. Onun psikolojisine yaklaşmak zor oldu mu? Nasıl yarattınız onu? “FERİDE YAVAŞ YAVAŞ ÖNE ÇIKMAYA BAŞLIYOR” Süreyya Hanım’ı yazarken, bir buçuk sene önce doksan altı yaşındayken vefat eden anneannemden esinlendiğim bir gerçek. Onun hayatının o son evrelerinde sağlığının gidişatına, sıkıntılarına ve ihtiyaçlarına tanık oldum. Ancak Süreyya Hanım apayrı bir insan, hikâyesi ve kişiliğiyle. Yaşlılığı, özellikle de bakımevlerinde yaşayan büyüklerimizi, onların o zor ve çoğu zaman yalnız hayatlarını düşünürken hayalimde Süreyya Hanım beliriverdi. Bunun yanı sıra okuduğum psikoloji dalları, her zaman hayata olduğu kadar ölüme, ölümle yüz yüze geldiğimizde görme ve anlama fırsatımız olan korkulara, yalnızlığa, pişmanlıklara yer vermiştir. Hayal gücünün bizleri bu kenarda köşede kalan, düşünmekten ve yüzleşmekten çoğu zaman çekindiğimiz yerlere götürebildiğine inanırım. Bu romanı yazarken de hayal gücünün beni yönlendirip insan halinin bu evrensel gerçeklerine, insan psikolojisinin belki de yaşım gereği henüz bire bir yaşamamış olduğum derinliklerine götürmesine açık olmaya çalıştım. Süreyya Hanım’ı da böyle tanıdım, böyle yaşadım ve yazdım. Ferit bir yerden sonra Reşat Nuri Güntekin’in kahramanı Feride’ye yaklaşıyor… Sizce nasıl benzerlikleri var? Ferit ilk bakışta gözümüze biraz çekingen, saf gelebilir. Çalıkuşu’nun Feride’si ise daha cesur, atak, özgür görünebilir. Bence önemli olan Ferit’in Çalıkuşu’nu okurken içindeki Feride’yi keşfetmesidir. Onu bu genç yaşında eğitimi, gelecekteki kariyeri adına evini, ailesini geride bırakıp tek başına İstanbul’a getiren belki de bu içinde her zaman yaşamış ama çoğunlukla sessiz kalmış olan Feride’sidir. Romancı’nın sayfalarında bu Feride yavaş yavaş öne çıkmaya başlıyor. Böylece her gün birçok hayatın sona erdiği bir huzurevinde yeni bir hayata başlamaya hazırlanıyor Ferit, Feride olarak. Peki romanın yazarı ile Ferit arasında benzerlikler var mı? Ben birçok yazarın romanlarındaki, hikâyelerindeki farklı karakterlerin kendi içlerindeki farklı benlikleri, sesleri temsil ettiğine inanırım. Bu nedenle Ferit ne kadar beMeliha Akay, son romanı ‘Çileklik’te ustalığının keyfini çıkarıyor. Kitap, nim bir parçam ise, iki ayrı hikâyeyi çok iyi harmanlayarak anlattığı bir yapıt olmuş. 2 0 1 3 T E M M U Z C U M H U R İ Y E T
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle