Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Y ugünlerde, Beyoğlu’nda, Yunanistan İstanbul Başkonsolosluğu’na bağlı Sismanoglio Megaro’nun sanat galerisinde, Türkiye topraklarında yaşayan herkesi yakından ilgilendirmesi gereken bir sergi var: “Jak İhmalyan: Sürgünde Bir Ressam.” Serginin sona ermesine birkaç gün kaldı, uzatılır mı, bilemiyorum; ama en azından bu yazı yazılırken Taksim Gezi Parkı Direnişi’nin kültürel bir buluşma ve şenliğe dönüştüğü bugünlerde, Türkiye’de pek çok alanda uygulanan baskılara başkaldıran bu toplumsal direnişe katılanlar da, bir fırsatını bulup, yollarını İstiklal Caddesi’nin orta yerindeki Sismanoglio Megaro’ya düşürmeli diye düşünüyorum. Neden derseniz, Jak İhmalyan’ın sergide bir araya getirilen resimleri ve desenleriyle birlikte Ara Güler’in çektiği fotoğraflar, üstünde yaşadığımız topraklarda bir zamanlar özgürlük savaşımı vermiş, bu yüzden çok acılar çekmiş, sürgünde yaşamak zorunda kalmış bir sanatçıyı günümüze taşımakla kalmıyor; kanımca, bugün verilen özgürlük savaşımlarının, çok değil altmışyetmiş öncesine uzanan köklerini de yansıtıyor, anımsatıyor, simgeliyor da ondan. Dediğim gibi, sergi yanılmıyorsam 16 Haziran’da sona eriyor; ama sergiyi kaçıranlar, Birzamanlar Yayıncılık’tan çıkan ve sergiyle aynı adı taşıyan kocaman kitabı da edinebilirler. Kitap da, tıpkı sergi gibi, Mayda Saris’in emeğinin, uğraşının ürünü. “Jak İhmalyan: Sürgünde Bir Ressam” adlı kitapta, İhmalyan’ın İstanbul’dan Beyrut’a, Pekin’den Moskova’ya uzanan yaşamının tüm bir öyküsünü, yakın dostu Ara Güler’in anılarını, İhmalyan’ın dünyaya ve sanata bakışını, Abidin Dino ve Aziz Nesin’in onun için yazdıklarını, sanatçının yapıtlarından bir seçkiyi ve elli altı yıllık yaşamının değişik evrelerinden fotoğrafları bulmak mümkün. 1993’TE GALERİ MD SERGİSİ Metin Deniz, Jak İhmalyan’ın 1993’te, ölümünden tam on beş yıl sonra İstanbul’da açılacak en geniş kapsamlı sergisi için Abidin Dino’dan bir yazı istemişti. Dino da, Galeri MD’de açılacak sergi için bir sunu kaleme almış, ama sunu geç kaldığından sergi kitapçığında yer alamamıştı. Dino’nun, “Hoş Geldin Memleketine Jak” ve “Anadan Doğma İstanbullu” başlıkları arasında kararsız kaldığı bu yazı, Mayda Saris’in “Sürgünde Bir Ressam” kitabında okuyucuya ulaşıyor. “Yok Beyrut, yok Moskova, yok PeSAYFA 6 ? 13 HAZİRAN 2013 eryüzü Kitaplığı CELÂL ÜSTER celaluster@cumhuriyet.com.tr Mayda Saris’in hazırladığı ‘Jak İhmalyan: Sürgünde Bir Ressam’ kitabı ve sergisi İhmalyan kendi toprağında B kin… Hepsi nafile, aklı fikri İstanbul’daydı” diyor Abidin Dino. “Türkiye öylesine işlemişti ki yüreğine, yapılacak bir şey yoktu, nereye giderse gitsin, ne yaparsa yapsın, resimleri İstanbul’un silinmez damgasını taşıyacaktı sonuna dek.” Ama, yanlış bir izlenime kapılmamamız için uyarmadan da edemiyor: “Sakın bu söylediklerim yüzünden Jak’ın sabah akşam Sarayburnu, Kızkulesi, Üsküdar konulu resimler yaptığını sanmayın, hele Haliç’te güneşin batışı filan değildi onu ilgilendiren. Onun sevdiği kent, Sait Faik’in hangi şeyden söz ederse etsin her satırında var olan gösterişsiz, halis ve sade bir İstanbul’dur…” Sonra da, 1940’lı yıllarda düşünceleri yüzünden uğradıkları baskıları da paylaştığı dostuyla Haliç kıyılarına uzanıyor Dino: “Bir zamanlar Jak’la, az mı dolaştık Haliç kıyılarında! Oralarda rastladığı insanları ustalıkla çiziyordu peşpeşe. Defterler dolusu insan topluyordu Jak. Şimdi düşü Palyaço, 1972 (özel koleksiyon) Aşağıda, (soldan Sağa) Ara Güler, Mari İhmalyan, Jak İhmalyan, Vartan İhmalyan ve Pars Tuğlacı, Jak İhmalyan’ın Moskova’daki evinde. nüyorum da, belki içine doğmuştu ayrılık da bir ömür boyu yetecek kadar imge biriktiriyordu, ne olur ne olmaz. Belleğinin debboylarında imge balyaları yığılıyordu böylece, tepeleme… Evet, Jak’la bir zamanlar karaya çekilmiş çürük tekneler arasında, yıkık dökük atölyeler yamacında az mı sürttük… Bir deniz kokusu, bir de o renkler…” Aziz Nesin ise, Jak İhmalyan’ın Galeri MD’de açılan sergisi için yazdığı yazıda, daha çok, “Birlikte Öldüklerim” dosyasında çıkardığı notlara başvuruyor: “Sevgili Jak İhmalyan ve ağabeyi Vartan İhmalyan, birlikte öldüklerimdendir. Bu kitapta, kendileriyle birlikte öldüğüm insanları anlatacağım. Jak’la Vartan birlikte öldüklerimden iki kardeştir. Has Türkiyeli yurttaşım iki Ermeni…” Jak İhmalyan’la yedisekiz ay birlikte hapis yatmış olan Aziz Nesin, o günleri anımsarken, İhmalyan’ın çok sevdiği ülkesini terk etmek zorunda kalışına, 1940’ların Türkiye’sini olanca acılığıyla betimleyen bir yorum getiriyor: “Beni bir başka cezaevine göndermişlerdi. Aradan zaman geçti, başka bir cezaevinde yine buluşmuştuk. Sonra uzun yıllar göremedim Jak’ı. Sabahattin Ali’nin öldürülmesi, Nâzım Hikmet’in yurtdışına çıkmak zorunda kalışı, Türkiye’de pek çok ilerici aydını etkilemiştir. İşçi sınıfı davasını benimsemiş olan yazarlar can güvenliği duymuyorlardı. İşte bu etkiyle olacak, Jak da canını yurtdışına attı. İyi mi yaptı kötü mü? O dönemin koşullarını iyice bilmeden bir şey söylenemez… Bizler solcu olarak aşağılanır ve aşağılanmaya uğrarken, Ermeni arkadaşlarımıza bize yapılanın çok daha ağırı yapılmıştır. Solculuk bir suç, ama solcu Ermenilik yasa önünde değilse de, yasaları uygulayanların gözünde daha da ağır bir suçtu. İşte Jak’ın yurtdışına canını atmasında bütün bunların etkisi vardır sanırım.” Saris’in kitabındaki en önemli bölümlerden biri de, İhmalyan’ın dünyaya, yaşama, sanata bakışını gözler önüne seren “Kimliğim, Dünya ve Sanat Görüşüm” başlıklı bölüm. İhmalyan, ilkin, “kimliğini” açıklıyor: “1922 doğumlu, doğma büyüme İstanbulluyum. Anam babam Anadolulu olduğundan, gelenek ve görenek bakımından, kentlilik yanında bir dereceye kadar Ana Jak İhmalyan dolu uşağı da sayılabilirim. Demem şu ki, Anadolu’yu hiç yadırgamam…” Abidin Dino, “Onun sevdiği kent… gösterişsiz, halis ve sade bir İstanbul’dur…” diyordu ya. İhmalyan, resme yaklaşımını kendi sözcükleriyle anlatırken, Dino’nun sözlerini biraz daha açıyor sanki: “Kendimi bildim bileli, değil bir toplumda, bir ailede bile haksızlığa, güçlünün güçsüzü, kurnazın temizi ezmesine dayanamamışımdır. Bundan ötürü, sevdiğim ve savunmak istediğim kişileri, canlıları çizer dururum. Natürmort bile yapacak olsam, kristal vazolarda soylu yemişlere pek elim varmaz da, mutsuz ya da yarımutlu çoğunluğun alçakgönüllü sofrasına gidigidiverir fırçam…” “Daha 15 yaşındayken Abidin Dino, Nuri İyem, Selim Turan, Avni Arbaş, Haşmet Atay, Turgut Atalay gibi benden 1015 yaş büyük olgun ressamlardan hocam, arkadaşım dostlarım, 17 yaşında ise genç ihtiyar yoldaşlarım vardı” diyen İhmalyan, katıldığı ilk sergiyi, resim tarihimizin en önemli olaylarından Liman Sergisi’ni de şöyle anlatıyor: “İstanbul’daki önemli sergilerin açılış törenini bir gelenek olarak önemli kişiler açar. Vali, belediye başkanı, büyük yazarlar gibi. Biz ise ilk kez geleneği bozmuş, balıkçılar birliğinden basit bir balıkçı çağırmıştık. İş elbisesi, çizmeleri ve muşambasıyla geldi ve kurdelayı kesti. Bu sergi İstanbul’un gerek sanat hayatına gerek politik hayatına unutulmamak üzere giren bir olay oldu. O kadar büyük rağbet gördü ki gerek sergiye katılan ressamların çoğunun solculuğu, gerek sergideki resimlerin konularının iktidarın hoşuna gitmemesi yüzünden üç dört gün sonra sergi polisçe kapatıldı. 1944 komünist tevkifatında ‘Liman’ sergisi ve sergiye katılanların adı çok geçmiştir…” Diyeceğim, Saris’in hazırladığı Jak İhmalyan sergisini de, kitabını da kaçırmayın. Bu sergi ve kitap, Türkiye’de yaşayan dürüst, ilerici insanların, aydınların, sanatçıların yaşamak zorunda kaldıklarının tanığı. Ama Jak İhmalyan özelinde olduğu için, en katmerlisinden tanığı… ? CUMHURİYET KİTAP SAYI 1217