Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
O Kitap İçin 3 Metin Celâl bu hafta iki kitaba değiniyor. İlki Selçuk Altun’un. Kitap İçin yazılarını biner maddelik kitaplar halinde yayımlayan Altun, Kitap İçin 3’ le üç bin maddeye ulaştı. İkincisi ise Quebec’li bir yazar olan Denis Theriault’un Postacının Aşkı adlı romanı. elçuk Altun’un Kitap İçin yazılarını Cumhuriyet Kitap okurları her ay merakla bekler. Tiryakileri vardır, muhalifleri vardır. Okurlarından çoğu beğenir, bazısı tartışır, bazıları da kızar. Selçuk Altun, Kitap İçin yazılarını biner maddelik kitaplar halinde yayımlıyor. Kitap İçin 3’le (Mayıs 2013, Sel yay.) üç bin maddeye ulaşmış. Her ay 25 maddeden oluşan bir yazı yayımlandığına göre 40 ayda yani yaklaşık 3,5 yıllık bir emeğin sonucunda bir kitap oluşuyor. Turhan Günay ve Sali Turan’a adadığı kitabın arka kapağında Selçuk Altun ne yapmak istediğini de on altı sözcükten oluşan dört dizede açıklamış; “Aforizma Alkış – Anı / Bilgi Eleştiri Günlük – Gözlem / Haber Kıssa Kinaye – Nükte / Öneri Polemik Sor (Gu) – Yanıt.” Selçuk Altun düşündüklerini kısa ve öz bir biçimde ifade ediyor bu maddelerde. Düşüncelerini iki yolla ifade etmeyi tercih ediyor, ya kendi söylüyor ya da başka yazarlardan kısa ve vurucu alıntılar yapıyor. Kısa ve öz deyince de en çok tercih ettiği tür aforizmalar oluyor. Kitap okumaları sırasında altını çizdiği aforizmalaşabilecek cümleler de maddelerde önemli yer tutuyor. Şiirlerden dizeler alıntılamakla kalmıyor, zaman zaman bu maddeler yeni şiirlerin ilk kez okurla buluşmasını da sağlıyor. Yaşamöykülerine meraklı. Şairlerin, yazarların ressamların, önemli kişilerin yaşam öykülerinden kıssa’lar çıkarılabilecek alıntılar yapıyor. Bu alıntıların kışkırtmasını, okurun kafasında sorular oluşturmasını arzuluyor. Nüktelere de ayrı bir önem veriyor. Selçuk Altun İngilizcede yayımlanan edebi eserleri yakından izler. Türk edebiyatını da ihmal etmez. Kitap İçin’in notlarında sık sık okuduğu iyi kitapları paylaşır, kitap önerilerinde bulunur. Çok satmayan ama kaliteli kitabın peşindedir. Onlara özellikle dikkati çekmeye çalışır. Genç şairin, yazarın izini sürer. Genellikle alkışlar ama az da olsa yaptığı eleştirileri oldukça ağırdır. Bu nedenle daha çok onlar akılda kalır. Polemikler S A Y F A 10 n 16 H A Z İ R A N kuduğum Kitaplar METİN CELÂL Bilodo okuyup, fotokopisini çektiği mektupları özenle kapatıp sahiplerine ulaştırıyor. Onu en çok etkileyen mektuplar Antiller’den Guadeloupe Adası’ndan geliyor. Guadeloupe’lu Ségolène’den gelen çok zarif bir el yazısıyla yazılmış portakal kokulu her mektup sadece üç kısa dizelik tek bir şiirden ibaret. Bilodo bu şiirleri dikkatle okuyup anlamlar çıkarmaya çalışıyor ama bir şey anlamak da pek kolay değil. Yine de bu garip kısa şiirler ona bir şeyler hissettiriyor, bir şeyler görmesini sağlıyor. Onları ezberliyor, sık sık kendi kendine tekrarlıyor. 5 + 5 + 7 ya da 5 + 7 + 5 hece ölçüsü ile yazılmış 17 heceden oluşan şiirler bunlar. Bilodo bir gün gazetede bu şiirlerin benzerlerine rastlıyor ve onların haiku olduğunu anlıyor. Bu bilgi heyecanını daha da artırıyor. Kütüphaneye gidip haiku ile ilgili kitaplar okuyor. Haikunun ustalarını tanıyor. Böylelikle mektuplarda yer alan, ilk okuyuşta anlamsız görünen haikuların özenle ve belli mesajları vermek amacıyla yazıldıklarını anlıyor. Bir zarftan Ségolène’in fotoğrafı çıkıyor. Genç kadının ilk okul öğretmeni olduğunu öğreniyor. Kadının gülümseyişi içine işliyor. Yazısına, garip şiirlerine hayran olduğu kadına iyice bağlanıyor. Dört gözle mektupların gelmesini beklerken mektupların gönderildiği kişiyi de araştırıyor. Ségolène bu mektupları Gaston Grandpre adlı “Sakallı, üstüne başına özen göstermeyen, saç tıraşı bile doğru dürüst olmayan, her zaman abartılı, şatafatlı, kırmızı bir ropdöşambrla dolaşan ve bütün gece uyumadığı izlenimi veren bir tip”e yollamaktadır. “Deli bir bilim adamı” ya da “çatlak bir serseri” izlenimi veren Gaston tahmin edebileceğiniz gibi tanınmamış bir şairdir. Gaston Grandpre’nin başına gelen bir kaza Bilodo’nun hayatını değiştiriyor. Bilodo hayatında hiç mektup almamış. Zaten mektuplaşabileceği kimse de yok. İnternetle de arası yok. Bir ara kendi kendine mektup yazmayı denemiş ama keyif alamamış, bırakmış. Gaston’un yaşadığı kaza Bilodo’nun onun adıyla mektuplaşmayı sürdürmesine olanak sağlıyor. Bilodo biraz uğraştıktan sonra haikular yazmayı da beceriyor ve âşık olduğu kadınla Gaston’muş gibi yazışmaya başlıyor. Kaligrafi yeteneği sayesinde Gaston’un el yazısını taklit edebildiği gibi onun yazdıklarını örnek alıp yazışmayı sürdürmeyi de başarıyor. Postacının Aşkı, çağımızda pek rastlanmayan bir aşkın öyküsü olarak okunabilir. Bidou’nun tutkusunda pek çok hastalıklı yan bulunabilir. Diğer yandan şiirseverlere, özellikle haiku meraklılarına özel olarak sesleniyor roman. Postacının Aşkı’nı haiku türüne bir saygı duruşu olarak da okuyabiliriz. Eli kalem tutanlar bu romanı okuduktan sonra mutlaka haiku yazmayı deneyecektir. Postacının Aşkı 128 sayfalık, kısa ve akıcı bir roman. Keyifle ve hızla okunuyor. Zeynep Heyzen Ateş’in çevirisi de okunaklılığı artırıyor. Özellikle haiku çevirilerinin başarılı olduğunu söylemeliyim. Haiku çok özel bir tür ve çeviride hem hece ölçüsünü hem de çok anlamlılığı iletmek kolay bir iş değil. n K İ T A P S A Y I 1217 S ise kolay kolay unutulmaz. Selçuk Altun’un özel olarak izlemeye aldığı yazarlar vardır. Onların yurtiçi ve dışında yaptıklarını yakından takip eder. Yanlış yaptıklarını düşündüğünde haber verir, uyarır, ağır bir şekilde eleştirir. Elinde sağlam kanıtlar olduğunu anlarız. Kitap İçin 3’de de böyle polemik yaratan maddeler bolca yer alıyor. Kitapevlerini, sahaf ziyaretlerini, aldığı ya da “av”ladığı kitapları da anlatıyor. Selçuk Altun sadece edebiyatla, kitaplarla kendini sınırlamıyor, gezilerini, gözlemlerini de paylaşıyor. Bazen İstiklal Caddesi’nde gözüne çarpanlar bazen Londra notları bazen de hiç akla gelmeyecek bir şehir ya da arkeolojik alan olabiliyor bunlar. Müzeler, önemli sergiler, konserler, mimari yapılar ilgi alanında. Yeni ve çarpıcı bir şey varsa okurla paylaşmayı seviyor. Hakkının yendiğini, gözden kaçtığını düşündüğü yazarlara, sanatçılara, iyi okurlara özellikle dikkati çekmeye çalışıyor. Yaşadıklarından, anılarından parçalar aktardığında da aynı yaklaşımda olduğunu görüyoruz. Kitap İçin 3 hayatını kitap okumaya, okuduklarını paylaşmaya adamış bir yazarın dünyasını tüm boyutlarıyla yansıtırken kitap okumaya özendirmeye de devam ediyor. Selçuk Altun sadece edebiyatla, kitaplarla kendini sınırlamıyor, gezilerini, gözlemlerini de paylaşıyor. POSTACININ AŞKI Kitabın kapağında “Postacının Aşkı” başlığını gördüğünüzde ister istemez Antonio Skarmeta’nın Ateşli Sabır’ını, Pablo Neruda’nın Kara Ada günlerinde postalarının taşıyan postacısı Mario’yu, Mario’nun sevgilisi Beatriz’i hatırlıyorsunuz. Ateşli Sabır’da Mario sevgilisinin gönlünü Neruda’nın şiirleri ile kazanıyordu. Denis Theriault, Kanada Quebec’li bir yazar. İlk romanı 2001 yılında yayımlanmış. Ödüller almış. İngilizceye çevrilmiş. Postacının Aşkı (Nisan 2013, çev. Zeynep Heyzen Ateş, Altın Kitaplar) ikinci romanı. 2004’de yayımlanmış. Bu romanda İngilizcede yayımlanmış. Theriault’un postacısı Bilodo, 27 yaşında. Montreal’de yaşıyor. Yalnız bir adam. Hayatında işinden başka bir şey yok. İşini severek yapıyor. Kendi kendi ile yarışıyor. Mektupları zamanında ve doğru Denis Theriault’un romanı Postacının Aşkı’nı haiku türüne bir adrese götürmeyi önemsiyor. saygı duruşu olarak da okuyabiliriz. 2013 Beş yıldır aynı bölgede görev yaptığı için bölgesini ve posta götürdüğü insanları iyi tanıyor. Günleri işi ile evi arasında geçiriyor. Öğle yemeklerini hep aynı lokantada yiyor ve tatlıdan sonra kaligrafi çalışıyor. Akşamları ise çoğunlukla evde. Kendisi gibi postacı olan en yakın ve tek arkadaşı Robet çok ısrar ederse dışarı çıkıyor. Bu dışarı çıkmalar da pek sık olmuyor. Bilodo’nun kötü bir huyu var, mektupları dağıtmadan önce okuyor. Geceleri yemeğini yiyip, biraz televizyon seyrettikten sonra kapıyı kilitleyip mektupları buhara tutarak tek tek özenle açıp okuyor. Eposta çağında olduğumuz için mektuplaşanların sayısı çok değil. Bu da işi daha da heyecanlı kılıyor. Mektupları okuduktan sonra fotokopilerini çekip arşivliyor. Bu durum fotokopicinin dikkatini nasıl çekmemiş, bilemiyoruz. Yazar değinmiyor. C U M H U R İ Y E T