22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Kabataş Erkek Lisesi’nde bir Yaşar Kemal etkinliği ‘Kâğıtları boş bırakmadığın için teşekkürler...’ 27 Şubat 2013 günü Kabataş Erkek Lisesi’nde öğrencilerin hazırladığı bir Yaşar Kemal etkinliği gerçekleştirildi. “Kabataş Erkek Lisesi Yaşar Kemal Okuyor” adını taşıyan etkinlik, edebiyatın geleceğiyle ilgili büyük umutlar vaat ediyordu her şeyden önce. Açılış konuşmalarının ardından Kabataş Erkek Lisesi 200, 9F sınıfından Ceren Mengi kardeşimiz Yaşar Kemal’le ilgili konuşmasını yapmak üzere kürsüye çıktı. Aşağıda okuyacağınız metin işte o konuşma. Edebiyatın geleceğine ilişkin umutlarımızı yeniden yeşerten bu konuşmanın ardından Yaşar Kemal’in kahramanları, Yaşar Kemal’in yapıtları öğrencilerin dilinden akıp gitti izleyenlerin önünden. Kendilerine bir kez daha buradan teşekkür ediyor, bu etkinliğin düzenlenmesinde büyük destekleri ve katkıları olan Kabataş Erkek Lisesi yöneticilerine ve öğretmenlerine saygılarımızı sunuyoruz ? Ceren MENGİ * srik yıldızların altında; sıcaklığından bedenimin, evlerin, bu ovanın yapış yapış sıcağından, uyanıveriyorum. Bilinmez duygular akın ediyor durmadan, birileri bağırıyor fısıltıya benzer. Geceler, ki onlar da güneşten birer parça, günler boyu; ağır yüklerin altında nefes bile almadan. Bu ova ki, insanı nefes almıyor. Ölmeden öldürülmüş, canı alınmışken bile çatlamış ellerinin arasından, inatla yaşıyor. Yaşıyorum; ben, birileri. ‘’Bizler’’ var kimselerin bilmediği, bilmek istemediği. Uykusuzluk geliyor ardından, kaç mevsim sürecek bilinmez. İncecik bir gölge geçiyor bazı anlar, gözlerinden nefessiz yaşayanların; bir adam doğuyor içindeki kurduyla sıcağın kucağına. Eller çatlamış, eller yaralar içinde, yorgun, kimi zaman dinç, irice, narin. Toprak kadar anaç, onun SAYFA 8 ? 7 MART E kadar bereket fışkıran. Ve her bir elin üzerinde bir zulüm, zulmün ardı arkası kesilmez. İşte bu uykusuz gecelerde, bu nefessiz mevsimlerde zalimlere ağlar yorgun eller; bir adam geliyor, tek tek dindirmek için acıları, boyun eğmemek için. Bir adam, küçücük bir çocuk desen, bir adam; gözlerinde sönmeyen pırıltılar, bir koca ovası var ardında, kimi seven, kimi söven, kucağında Hatçe derler acı bir boşluk. O da uyuyamıyor, ben de. İnsan uyuyamıyor zalim değilse. Bereket fışkırıyor toprak, buram buram yarpuz kokuları esintiler içinde, geliyor içime işliyor derinden. Ağıtlar yağıyor yağmur yerine, gözlerinde bir kurt İnce’nin; zulmün biri bitiyor, biri başlıyor, eller kan revan, yürekler. Yine de hiç bitmeyen bir umut, bir uykusuzluk. Uyanıveriyorum, çöllerde bir ceren, tek başına. Mavi mavi açıyorum kayalar ardından, uzun bir ötüş ötüyorum Anavarza’nın dört bir yanına, kuş donunda doru atlar, koşuyorum uçarcasına. Dağ, taş, ot, bayır; kuşlar, hayvanlar uyumuyor. Direniyor koca bir ova. Zalimler bitmiyor, ne de umut. Nice İnce’ler, nice Memed’ler doğuruyor toprak. Toprak uyumuyor! Kocaman gözlerle gecenin karanlığında, nefessiz yüreklerimiz çarpıyor ya inatla; bu sarı sıcağın bağrına, Yaşar Kemal, sen uyandırıyorsun bizleri. Van’dan Osmaniye’ye, Adana’dan İstanbul’a koca bir yolun gezgini Yaşar Kemal ve daha nicelerinin. Tüm ulusların, ülkemizin, dilimizin; ama en önce toprağın, denizin ve eşitliğin adamı. İçinde bir kez olsun sönmeyen; her gün daha da, daha da büyüyen bir ateşle kullanıyor kalemini. Adı destanlaşıyor dillerde. Ve yıllar sonra ilk kez denizi bu kadar büyük, sonsuz ve bitmeyen, bu kadar serin ve pullu renklerde, pullu kokularda duyumsuyorum. Yaşamak, birdenbire apayrı bir düş oluyor. Sen beliriveri Ceren Mengi ve Yaşar Kemal. yorsun, denizin orta yerinden çıkıp. Menekşe’yi adımlıyoruz günün erken saatlerinde. Deniz kokan, balık kokan inceden, iriyarı adamlar selamlıyorum o ilk günlerimde. Kayıklar var ellerimden akıp giden, ağlar atılıyor üzerime. Günlerce yolunu gözlüyorum; rüzgârlar, günbatımları, sarhoşlar, adalar gelip geçiyor rüyalar arasında. Ne gerçek kalıyor bir zaman ne de kim olduğun biliniyor. Geçmişler birer sır yunus dilinde. Söylenen türküleri dinlemeden biliyorum. Her bir yanlışın ardından bir dost çıkıyor, gelmeyen kimleri beklemedik ki balıkçı tekneleri arasında. Ateşin ışığı, çay sesleri. Dedikodular dur durak bilmez ve lodos zamanı uzun bir sessizlik. Lambanın altında, kuyruğunu kıstırıp bacaklarının arasına bekleşip duruyor sarıca bir köpek. Masum kızlar var, denizden masum desen, yalan. Gözlerin parlıyor, denizden, deniz kızlarından, balıkların masumiyetinden bahsederken pul pul. Uzun sokaklar boyunca kaçıyoruz beraber, çamurlar içinde yüzümüz gözümüz. Temiz, küçük çocuklar; oltalarının ucunda silahlar asılı. Büyük şehirlerde dillere düşmeyegör; sen de büyük adam oluyorsun, gazetelere boy boy fotoğraflar, satır satır cümleler, kimsecikler bilmezken seni. Birileri de nize küsüyor sonra, deniz küsüyor birilerine. Koca koca adamlar denizden kendilerini avlıyorlar günler, geceler boyu. Ağıtlar topluyor ilk önce ev ev gezip. Halkın, bu toprağı evleyenlerin yazınını derliyor. Âşık Kemal oluyor bir zaman. Dadaloğlu, Köroğlu, bir elinde saz, köy köy. Anlatılacak hikâyemiz, bitmeyecek davamız var bizim. Meryemce’ler hayat buluyor ellerinde, eşkıyalar, ağalar, İstanbul’a gelmiş hüzünlü hayatlar. Bir gün alıyor başını, Türkiye’nin bir ucundan diğerine, bitmeyen sorularına, bitmeyen cevaplar alıyor. Eline her türden insanın eli değiyor. Tüm bir yaşamı, hayatın renklerini, tanıdığı insanları bir bir işliyor Yaşar Kemal kâğıtlara. Öyle bir tutkuyla, sevda ve özlemle doluyor ki kâğıtlar, gözlerini korkutuyor bazılarının. Tutuklamalar, mahkemeler, dava üstüne dava, suç üstüne suç. “Sen komünistsin” diyorlar. Yaşar Kemal, karınca olup fillere meydan okuyor. İlk kez Yaşar Kemal okuyuşum dün gibi aklımda. Yere göğe sığmaz bir şansım varmış ki Çukurova’nın bir avuç insanı “Bizi anlatıyor!” diyerek elime vermiş kitaplarını. On yaşına yeni girmişim, yapış yapış bir sıcak Adana’nın üzerindeki. Portakal kokuları, turunçlar arasından denizden buğulu bir yanılsama geçiyor. Topak olmuş bulutların gölgesi yok. Kitabın ilk sayfasından, ilk sayfasına kalmadan hatta. İlk cümleden, ilk kelimeden. Yıllar boyu, her seferinde böyle olacağını kestiremeden o zamanlar, müthiş bir his konuveriyor içimin tam orta yerine. “Toros dağlarının etekleri ta Akdeniz’den başlar.” Benim hikâyem de tam buradan başlıyor. Hiç durmadan, kitap üstüne kitap; adın dilimden, kalbimden düşmeden büyüyorum. Sesini duymadan dinliyorum seni. Delilik gibi bir şey, deniz kadar büyük bir susuzluk. Sayfalara defalarca bakıyorum, bir kez, bir kez daha. Senin aklına düştüğü, senin soluğunda ısındığı için kelimeler, sıcacık bir şeyler var adını koyamadığım. Sen yazıyorsun; bizlerse, her bir köşesinden bu koca dünya yuvarlağının, okuyoruz Yaşar Kemal, hiç usanmadan. Göğsümüzü gererek dilliyoruz adını, tarihin bir yanı senin yazınınla doğuyor. Bizler tepeden tırnağa titreyerek, bizler okurken seni gözlerimiz dolu dolu, devasa bir minnettarlık taşıyoruz kucaklarımızda. Ben minnettarım sana Yaşar Kemal, bu toprağın insanı minnettar, bu dünya, her bir canlı. Unutulmaz bir insana, sana teşekkür ediyoruz, tüm yaşadıkların, yaşattıkların; ellerinden dökülen, soluğunda ısınan her bir kelime için, teşekkürler Yaşar Kemal. İnsanları anlattığın, yaşamı anlattığın; her ne olursa olsun hiç durmadan anlattığın için. Kâğıtları boş bırakmadığın için teşekkürler. ? * 200, 9F, Kabataş Erkek Lisesi “Kabataş Erkek Lisesi Yaşar Kemal Okuyor” adını taşıyan etkinlikte yöneticiler ve öğretmenler ve öğrenciler Yaşar Kemal’le birlikte... 2013 CUMHURİYET KİTAP SAYI 1203
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle