05 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

K itaplar Adası M. SADIK ASLANKARA [email protected] [email protected] Erkek şiddetine inen şamar; Kadın yazar! K Dernek bu kez de dergi yayımlamaya koyulmasın mı; adı F. Üç ayda bir yayımlanan F’nin ilk sayısı bir yıl önce 2012 Mart’ında yayımlandığında kadınlar kadar erkek yazarlarla okurlar için de bir umut ışığı oluşturmuştu bu girişim. Hoş, kadın sorunsalı bağlamında daha önce yayımlanan kitaplarla kimi dergilerin getirdiği düşünsel birikim, belirgin yoğunluğa ulaşmamış değildi, ancak F’nin, alanda süreğen bir yayın olarak adını duyurmaya koyuluşunu anlamlı bulduğumu belirteyim. Elli dolayındaki üye sayısıyla ciddi bir varlık göstergesi çünkü Kadın Yazarlar Derneği. Canlarını veren kadınlar ülkesi Türkiyeciğimizin süreç içinde canlandıran bir ülkeye dönüştüğünü görmek hüzünlü sevinçler yaratıyor yine de insanda. KADIN YAZARLARIMIZLA SOLUKLANIP ONURLANMAK... Böylesi ilginç gelişmeler de yaşanabiliyor demek ki ülkemizde. Elli üyeli Kadın Yazarlar Derneği’nin ardından binin üzerindeki maddesiyle bir “kadın yazarlar sözlüğü”nün yayımlanışını da bu bağlamda almak olası. Bu yönde bir birikimin doruk yapması, minicik damlaların nasıl dev dalga boyuna ulaştığını ele vermesi bakımından dikkat çekici. Kadın yazınındaki birikimi gösteren, Neriman AğaoğluZerrin Saral ikilisinin hazırladığı büyük emek ürünü yapıta getirebiliriz artık sözü: Edebiyatımızda Kadın Yazarlar Sözlüğü (Phoenix, 2013). Ne yalan söylemeli, böyle bir sözlüğü nicedir bekliyordum kendi payıma. Bu doğrultuda bir eksiklik gibi görünüyordu bana, böyle bir başvuru kaynağına sahip olamayışımız… Sonunda ikilinin, nicedir beklenen böylesi bir yayınla kapımızı çaldığı düşünülebilir o halde. Bu nedenle sözlük, son yüz elli yılın kadın yazar birikimini topluca sunarken, doğrusu büyük bir eksikliği gidermiş oldu. Nitekim Ağaoğlu, Soral, kaleme aldıkları “Önsöz”de, “şimdiye kadar yapılan çalışmaların kadınlara yer verme noktasında oldukça eksik kaldığını” saptarken yanı sıra “kadın yazarlarımızın eserlerine ulaş(ıl)sa bile yaşam bilgilerine ulaşma(nın) oldukça güç oldu(ğu)” vurgusunu da getiriyor. Buna göre kadın yazarların, erkek yazarlara oranla genelde daha örtük yaşam sürdürdüğünü kestirmek güç değil. Şu açıklama da not edilmeli: “Çalışmamız, türü, içeriği ve kapsamıyla alanında bir ilk olma iddiasındadır. İddiamız Edebiyatımızda Kadın Yazarlar Sözlüğü’nün tamamlanmış olduğu anlamına gelmez. Devamı mutlaka gelecektir. Çünkü kadınlar yazmaya, yazarak kendilerini ifade etmeye devam ediyorlar.” Kimi eksikler bulunduğunu saptamakla birlikte sözlükteki maddeleri heyecanla, neredeyse sevinç gözyaşlarıyla karıştırırken bu bini aşkın kadın yazar birikiminin kadın şiddetine karşı dikilen bir yumruk olduğunu düşündüm ister istemez. Ama Ağaoğlu, Saral, sözlüğe aldıkları yazarları hangi ilkelerle belirlediklerini açıklayabilseler, arama, bulma yöntemine değgin bir iki not ekleyebilselerdi keşke. Bir de dizin tabii. Yine de eksiklikler, değerini düşürmüyor alanında büyük boşluk dolduracağı öngörülebilecek bu özgün yapıtın… Neriman Ağaoğlu ile Zerrin Saral’ın Edebiyatımızda Kadın Yazarlar Sözlüğü’nü aldım okuma masamdan, başucu kitaplarımın arasına kaldırdım özenle… Kadınlarını öldüren erkeklerle örülü bu acılı ülkede başımı kadın yazarlarımıza yaslama olanağı sunan yapıtın insanı rahatlatıp gönendiren tutumunu beynimde süzerek… Adına ister 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü deyin, isterse Kadınlar Günü, acılı gözyaşlarınızla diklendiğiniz bu gününüzde kutlarım efendim sizleri… ? Toplum kadın cinayetlerini kanıksarken hukuk düzenlemeleri de bundan payını alıyor kuşkusuz. Bir bakıma kocamış ağaç gibi içten içe kendini yiyip bitiren sonunda çürüme sürecine giren bir topluma dönüşmenin sinyallerini veriyoruz hep birlikte. adın olarak Tanrı’nın günü şiddet uygulanan, tacize uğratılan, işkence edilip öldürülen, en azından süründürülen insanların bulunduğu bir ülkede, görece haline şükreden erkekler dünyasında yaşamak pek mi kolay sanıyorsunuz? Kadına adeta tutukevinde yaşama zorunluluğu dayatılan bir toplumda gardiyanlık ne anlama geliyorsa bu da aynı anlamda bana sorarsanız… Öyle ya, kadını sağlıklı olmayan bir toplumda erkekten sağlıklı tutum beklemek, başını kuma gömmek değil de nedir? O halde kadın da erkek de olsanız yaralısınız sonuçta… Yaralısınız, kadın varlık olarak yaralı tarafta tutulduğunuz için; yaralısınız, erkek varlık olarak yaralayan tarafında bırakıldığınız için… Yaralı kızı yaralı, yaralı oğlu yaralısınız iflah olmaz biçimde!.. Böyle bir toplumda, 8 Mart’ı kutlamak bir açıdan ironik elbette… Kendi bedenine sahip olamayanın emeğine nasıl sahip çıkacağı türünden soru karşısında bir fiskede yıkılacak “Dünya Emekçi Kadınlar Günü” eğretilemesine bakarak insanın gözyaşları içersinde kahkahalarla yuvarlanası, sonra da yerin dibine geçesi geliyor bu nedenle… Nitekim toplumca bu durumu öylesine içselleştirmiş görünüyoruz ki, İstanbul Kültür Üniversitesi’nin konuya özgü yayımladığı kitabın “Önsöz”ünde şiddeti, “ulusal spor” biçiminde dillendirmesi, ironininin toplumsallaştığını somutluyor enikonu… Öyleyse gelin, Ayşe Önal’ın kaleme aldığı Namus Cinayetleri (İKÜ, 2012) adlı kitaptan içeri adım atalım… Önal, Ali Deniz Uslu’yla yaptığı söyleşide, “Dünyada 27 ülkede yayımlanan ‘Namus Cinayetleri’ neden en son Türkiye’de yayımlandı?” sorusuna şu yanıtı veriyor: “Bilmem, bizim derdimiz değil diye düşünmüşlerdir. Zaten kitabın İngilizcesini Refik Erduran okuyunca üniversiteye teklif etmiş ve yabancı yayıncımla görüşmüşler…” (Bak.: Cumhuriyet Pazar, 1 Nisan 2012, s.1358) KADIN CİNAYETİNİ KANIKSAYAN BİR TOPLUM... Ayşe Önal, andığım çalışmasında, görüştüğü elli hükümlüden dokuzunun hikâyesini paylaşıyor bizimle. Dokuzu da insanın tüylerini ürperten anlatılar. Doğrudan görüşmelerini, onlardan dinlediklerini aktarıyormuş görünse de polisiye biçemiyle nefes nefese okutuyor kaleme aldıklarını yazar. Bunlardan anne katili Murat’la görüşmesi sonrasında bir bakıma sayıklıyor yazar: “Karşımdakinin pişmanlık dolu acılarını sünger gibi emmiş, içinden bilgelik doğmuş gerçeküstü bir SAYFA 24 ? 7 MART masal dinler gibi benzersiz bir tecrübe yakalamıştım. Cebimde ağır bir hikâye ile cezaevinden ayrıldığında ardımda çok yalnız, çok günahkâr ve çok pişman birini bıraktığımı biliyordum.” (23) Mehmet Faraç da bu yönde azımsanmayacak olguyla yüzleştirdi toplumu. Aydınlık’ta “Cumartesi Öyküleri” başlığıyla sürdürüyor bunu. Küçücük kızların karartılan umutları, söndürülen yaşam ışıkları… Önal, bunlardan Remziye’yle, onun yaşadıklarını da getiriyor okur önüne. Soruyor Remziye’ye: “Siz kızlar ucunda ölüm olduğunu bilerek kelle koltukta nasıl kaçıyorsunuz. Sizi bu kadar cesur yapan ne?” Remziye’nin yanıtı, hepimizi derinden kaygılandıracak soruların çengelini takıyor bilincimize: “Kızlar kelle koltukta kocaya kaçmıyorlar, özgürlüğe kaçıyorlar. Özgürlüğü ancak bir erkek üstünden edinebilirler.” “Özgür biri olmak için ölümü göze alıyorlar ve çoğu da… ölüyor.” Son sözü ise şöyle Remziye’nin: “Kurtulmam yakınlaştıkça yakalanmaktan daha çok korkuyorum.” (19, 20, 21) Namus Cinayetleri’nin belki de en ilginç yanı, öldürülen o masum kızları, katillerinin anlatımıyla yeniden etlendirip canlandırması, bir derin vicdan kanyonunda irkiltmesi okuru… Toplum kadın cinayetlerini kanıksarken hukuk düzenlemeleri de bundan payını alıyor kuşkusuz. Bir bakıma kocamış ağaç gibi içten içe kendini yiyip bitiren sonunda çürüme sürecine giren bir topluma dönüşmenin sin yallerini veriyoruz hep birlikte. Öykü yazarı yargıç Eray Karınca’nın Kadına Yönelik Aile İçi Şiddete İlişkin Hukuksal Durum ve Uygulama Örnekleri (Başbakanlık Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü yayını, 2008) başlıklı çalışmasına daha önce de değinmiştim “Kitaplar Adası”nda. Bu yönde yürütülen çalışmaların yetersiz kalacağını düşünüyor olmalı ki söyleşide Önal, şunları da ekliyor: “Ama eğer bu insanlar kutsal kitabın kendilerine emrettiği şeyi yaptıklarına inanıyorsa, bu cinayetten sorumlu olan din adamının ortaya çıkıp ‘bizim kutsal kitabımızda böyle bir emir yoktur’ diyebilmesi lazım samimiyetle. Yani bir fani ne diye kutsal kitabın kutsal emri dururken kul eliyle yazılmış kâğıt parçasına itaat etsin ki! Dolayısı ile biz değil din adamlarının çalışması lazım. Hukukçular beni ‘dövecekler’ ama kanun, kural, hukuk hepsi hikâye.” CANINI VEREN KADINDAN CAN VEREN KADINA... Kadın cinayetlerinin artık salgın hastalığa döndüğü, sıradanlaşıp kanıksandığı bir toplumda kadın yazar birikiminin de bu şiddette nitel sıçrama yapıp kendini koyuşu diyalektik bağlamında üzerinde durulacak bir olgu olarak alınabilir… İşte Kadın Yazarlar Derneği böylesi bir aşamada kurulup gündemimize geldi. İzmir kökenli dernekten önceki yazılarımda da söz etmiştim. lanmışsa, en azından standart bibliyografik malumatı vermek, önce yazara karşı sonra da onu yayınlayan ve/veya onu ödüllendirerek teşvik eden kurum veya kurumlara karşı gazetecilik ve/veya yazarlık mesleğinden olan bizlerin yerine getirmek zorunda olduğu vecibelerdir. “Hele söz konusu kurum 80. yılını bitirmek üzere olan bir yayınevi ise, biraz daha dikkat gerekir diye düşünüyorum. Hele hele, Cumhuriyet gibi, 90.yılını idrak eden bir kurumda çalıştığınız için bir kez daha duyarlı olmanız gerekirdi diye de düşünüyorum. Türkiye’yi bırakın, bütün dünyanın kültür piyasasında bu tür kurumlar ve markalardan pek fazla yoktur çünkü. Dolayısıyla onca yıl bir kültür varlığı olarak ayakta kalmış olmaları bile her zaman özel bir saygıyı hak eder, kanımca. / Saygılarımla “* Gazetenizin 28 Şubat Perşembe kitap ekinde 27. Yaşar Nabi Gençlik Ödülleri’nin duyurusunu okuyacaksınız./ Osman Deniztekin /Varlık Yayınları” BİR AÇIKLAMA Sayın Osman Deniztekin’den 22.02.2013’te aldığım iletiyi aşağıda olduğu gibi yayımlıyor, yanıtımı yer darlığı nedeniyle haftaya bırakıyorum: adık Bey, / (…) Cumhuriyet Kitap Eki’nin “S son sayısında 2011 Yaşar Nabi Nayır Gençlik Ödülü’nü öykü dalında kazanmış* ve ödül alan öykülerini içeren ilk kitabı Deli Bal’ı Varlık Yayınları anlatı dizisinde yayınladığımız Pelin Buzluk’un aynı adla Can Yayınları’nda (başka bir kitabıyla birlikte) yayınlanan kitabını tanıtmışsınız. Edebi bir eserin tanıtımı olarak kayda değer bir yazı. Bunun dışında, gazetecilik ve editörlük standartları açısından çok şaşırtıcı eksikliklerle malül. “İki yıl önce aldığı bir ödülle tanınan bir yazarın eserini tanıtırken, en azından aldığı ödülleri anımsatmak ve eserleri daha önce yayın 2013 CUMHURİYET KİTAP SAYI 1203
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle