25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Y eryüzü Kitaplığı CELÂL ÜSTER celaluster@cumhuriyet.com.tr Cevat Çapan çevirisiyle Giuseppe Ungaretti’den ‘Batık Liman ve Başka Şiirler’ Ezgilerdeki sesler ve sessizlikler da şaşırtıyor insanı. Örnekse, kitaba adını veren “Batık Liman” şiiri: “Şair oraya varıyor / sonra ışığa dönüyor şarkılarıyla / ve onları çevresine saçıyor // Bu şiirden / bana kalan / o hiçliği / tükenmez gizin” Oysa, Ungaretti’nin, savaşın dehşet ve şiddeti ortasındaki bu ince duyarlığı insanı şaşırtmamalı. Ne kahramanlık şiirleri düzüyor Ungaretti, ne de savaşı dolaysızca yeren dizeler düşüyor. Onca yabanıllığı hemen oracıkta gözlemlerken şiirin ta kendisine sığınıyor, “Batan Gün”de olduğu gibi… Salt şiirle karşı duruyor çevresinde yaşanan insandışılıklara; şiirin kendisi başlı başına bir direniş: “Göğün kızaran yüzü / vahalar canlandırıyor / sevdanın göçebesine” Sevgiyle, hayata sarılarak yazdığı bir şiire “Nöbet” adını vermesinde ise acı bir ironi seziliyor: “Bütün gece / atarak kendimi yere / kenetli dişleri / dolunaya dönük / ve kavrayan elleri / sessizliğime / uzanan / vurulmuş / bir arkadaşın / yanına / sevgi dolu / mektuplar / yazdım // Hiç böyle dört elle / sarılmamıştım / hayata” ŞAİRİN ‘ATALARI’ ŞAİRLER Cevat Çapan, kitaba yazdığı Önsöz’de, şairin Batık Liman’daki şiirleri nasıl yazdığını anlatırken sahne gözümüzde canlanıyor: “Siperlerde savaşın korkunçluğuyla ve ölümle yüz yüze geldiği anlarda Batık Liman’ın dizelerini gazetelerin kenarlarına, mektupların boşluklarına, kartpostallara not ediyordu. Batık Liman 1916’da Udine’de ‘Vedalaşma’ şiirinde adı geçen arkadaşı Ettore Sera’nın editörlüğünde 80 adet basıldı. Bu şiirinde şöyle diyordu Ungaretti: ‘Bir sözcük / bulduğumda / bu sessizliğimde / bir uçurum gibi / yontulur hayatıma’.” Ungaretti’nin “ataları” arasında Eski Roma’nın söylensel kişiliklerini, ülkesi İtalya’nın ulusal kahramanlarını görmek zordu. Şairin “ataları” şairler olmalıydı. Dante’ydi, Petrarca’ydı, Villon’du, Keats’ti, Leopardi’ydi, Mallarmé’ydi ataları… 2013 ngaretti’yle 1960’lı yıllarda Cevat Çapan tanıştırmıştı beni... 1966’da Vedat Günyol’un Çan Yayınları’ndan çıkan Çin’den Peru’ya adlı kitabında… Daha önce de birkaç kez sözünü etmişimdir. Sonraki yıllarda başka yayınevlerince de basılan Çin’den Peru’ya, o günlerden bugünlere hiç elimden düşürmediğim kitaplardan biri olmuştur. Sappho’dan başlayan, eski Çin ve Japon ozanlarına uğrayan, Lorca, Alberti gibi 20. yüzyıl ustalarına kadar uzanan şiir haritasıyla… O harita büyüyecek, giderek Şiir Atlası’na dönüşecekti… Giuseppe Ungaretti de, Cevat Çapan’ın, Çin’den Peru’ya’ya aldığı şairler arasındaydı. Sözgelimi, “Özlem” şiirini anımsıyorum: “Bahardan az önce / nerdeyse biterken / kimsenin / dolaşmadığı / gece // Belirsiz / bir gözyaşı rengi birikir / Paris’in üstüne // Sonsuz sessizliğini / düşünürüm / incecik bir kızın / bir köprü / köşesinde // Birlikte / derinleşir / yaralarımız // Ve kalırız öyle / sürüklenircesine” Şimdi, bu dizeler, Çapan’ın yeni yayımladığı Ungaretti kitabında: Batık Liman ve Başka Şiirler (Can Yayınları). “Özlem”, modern İtalyan şiirine köklü bir değişim getiren Ungaretti’nin, ilk şiirlerinden değilse de ilk şiir kitabı Batık Liman’dan (1916). Yerleşik kuralları altüst ederek, uyağı ve noktalama işaretlerini boşlayarak İtalyan şiirine yepyeni bir soluk, özgürlük getirdiği şiirlerinden Ungaretti’nin. Ungaretti, sözcükleri süsten püsten arındırdığı, iyiden iyiye yalınlaştırarak belki daha da etkili kıldığı bu şiirleri, I. Dünya Savaşı sırasında cephede yazmış. Böylesi bir yalınlık ve kırılganlığı söz ve imgeye döken bu dizelerin savaşın kızılca kıyametinde yazılmış olması, ilk ağızSAYFA 6 ? 14 ŞUBAT U Işıl Saatçıoğlu’nun, yayına hazırladığı Giuseppe Ungaretti: Profil (YKY, 1993) kitabının Giriş’inde aktardığı gibi, “Leopardi şiirinde çöküş duygusunu duyurdu tüm umursamazlığıyla,” diyordu Ungaretti, “bu uygarlığın, bağlılık duyduğu bir uygarlığın, tepeden tırnağa değişmek üzere olduğu bir anda son noktaya vardığını hissetti. Yok oluyordu bir şeyler, biçimler de yok oluyorlardı. Bir dil, yaşlanmakta olduğu bilincine varıyordu…” Şair atalarını savaşçı atalara yeğlemesi, aynı zamanda usta bir çevirmen olan Ungaretti’nin İtalyan diline kazandırdığı ozanlara da yansımıştı. Racine’den, Shakespeare’den, Góngora’dan, Mallarmé’den, William Blake’ten yaptığı çevirilerin hepsini sonradan iki ciltlik Traduzioni’de (Çeviriler) toplayacaktı. Kavafis gibi, Mısırlı yönetmen Yusuf Şahin gibi, Ungaretti de İskenderiyeliydi. Pek çok şaire, sanatçıya esin vermiş olan İskenderiye’de dünyaya gelmişti 1888’de, Toscana’dan Mısır’a göç eden ve orada bir fırın işleten İtalyan bir ailenin çocuğu olarak. Doğup büyüdüğü İskenderiye kenti, yaşamının olduğu kadar şiirinin de kaynağı. Nitekim Ungaretti’nin, ilk şiirlerinin o dolaysız dilini bulmasını savaş yıllarına borçlu olduğunu vurgulayan Saatçıoğlu, “Carso cephesinin siperlerine sinen ölüm duygusu onu İskenderiye’ye, suların dibinde bekleyen o gizemli lima na götürür…” diyor. Yirmi dört yaşında Paris’e gitmek üzere ayrıldığı İskenderiye kentine: “Her gece / gün ışığıyla dolan bir şehir biliyorum / ve her şey büyülenmiş oluyor o an // Bir gece ayrıldım // Kalbimde ötüp durdu / ağustosböcekleri // Beyaz boyalı / gemiden / şehrimin gözden kaybolduğunu / gördüm / geride / bir kucak dolusu / ışık bırakarak huzursuz havada / asılı duran” Batık Liman ve Başka Şiirler, Cevat Çapan’ın deyişiyle, “Ungaretti’nin İskenderiye’deki batık limandan yola çıkıp Carso cephesinin çamurlu siperlerinde ölüm kalım arası yaşadıklarını yalın ve damıtılmış bir dille yansıttıktan sonra Roma’da Barok’u keşfetmesini ve o dönemde yaşadıklarını bir de öyle bir prizmanın merceklerinden görüp dile getirmesini gösterdiği gibi, dilindeki biçimsel değişimi de ortaya koymaktadır”. Ama Çapan’a göre, dünyaya hangi açıdan bakarsa baksın, o hayatı her zaman olanca içtenliğiyle benimseyip onunla yüzleşecek dürüstlükte bir yaratıcı Ungaretti. “Yaşadıklarını hem onlara denk düşen bir ezgisellikle, hem de ezgilerindeki sesler kadar anlamlı sessizliklerle anlatabilen bir şair…” ERMETİSMO’NUN ÖNDERİ Çapan, Ungaretti’nin, bizi bu şiirlerle çıkardığı o uzun şiirsel yolculukta yolumuzu bulmamız için verdiği ipucunu da sunuyor okurlara. “Nedir öyleyse dizedeki ritim?” diye soruyor Ungaretti. “Bir ruhun çığlığına dansıyla eşlik eden gövdenin tayflarıdır. Böylece armoniyi yeniden öğrendi şair. Öykünme ürünü bir uyum değildir bu çünkü tanımlanamaz. Uyum tüm fiziksel ve ruhsal varlığıyla bize hareket veren bir gizin sözcükte var olduğunu kabul etmektir.” Ungaretti, 20. yüzyıl başında İtalya’da ortaya çıkan modernist şiir akımı Ermetismo’nun ilk önderiydi. Sonradan Quasimodo ve Montale’nin katılımıyla doruğuna erişen akıma bağlı şairlerin denediği kimi tekniklerin, edebiyatın dil ve içerik açısından yenileşmesinde payı olan Gelecekçilikten kaynaklandığı söylenebilir. Daha önce de değindiğimiz gibi, Ungaretti, noktalamayı kaldırmış, sözdizimi ve yapıyı bozmuş, tek tek sözcüklerin gücünü ortaya çıkaran yoğun bir lirik şiire yönelmişti. Bunu burada vurgulamamın nedeni, Ungaretti’nin şiirindeki bu özellikleri Cevat Çapan’ın çevirilerinde de izleyebilmemiz. Şair, başka dillerde, çevirmeniyle çoğalır ya da eksilir. Batık Liman ve Başka Şiirler kitabında, Çapan, bu benzersiz şairi Türkçede çoğaltıyor, 1960’lardan günümüze nice şairi çoğalttığı gibi. Bu işin gizi, çevirmenin aslında şair olmasında yatıyor olsa gerek… ? CUMHURİYET KİTAP SAYI 1200
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle