Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
¥ rihinde eşi benzeri olmayan bir aydın kıyımı yaşandı. Her gün yeni öldürümlerle işaretlenen takvimlerimizden kan damlıyor bugün... Bu güzel insanların öyküleri dile getirilirken, ülkemizin yakın tarihini, aydın öldürümlerinin boyutlarını, nedenlerini, sonuçlarını, yakınlarında ve insanlarda yarattığı etkileri araştırdı. Bütün bunların arasında ise, bizler, siyasi saikle işlenen cinayetlerde öldürülenlerin yakınları bir aradaydık. Geldiğimiz yeri, yalnızlığımızı iyi biliyorduk. Bu ülkede payımıza düşen acıları can evimizde yaşamak zorunda kaldık. Hani deyim yerindeyse bizi acılarda akraba ettiler. Düşüncelerimiz, yaşama bakışımız farklı olsa da; evimizin, yüreğimizin içine düşen korla, ortak paydamız olan acımızla birleştik. Siyasi cinayetlerde öldürülen simge isimler yalnızca kitaplarda yan yana gelmedi anlayacağınız. Birbirimizin davasını takip ederken, “ben bu filmi görmüştüm” duygusunu sürekli yaşadık. Annelerimizin, babalarımızın, eşlerimizin kardeşlerimizin katillerinin beraat ettirildiğini, cezalarının özendirici şekilde azaltıldığını gördük. O katillere kanun kaçağı oldukları dönemlerde pasaportlar, evlilik cüzdanları, ehliyetler verildiğini bireysel çabalarımızla bulduk, çıkardık. Sivas Katliamı davası zamanaşımına giderken defalarca, siyasi cinayetlerde zamanaşımının kaldırılması gerektiğini ifade ettik. Ama çabamız her zamanki gibi boş çıktı. Orhan Tüleylioğlu “Merdivende Üç Şair”i hazırlarken Sivas Katliamı zamanaşımına girdikten sonra aydın sorumluluğunu, katliamda öldürülen üç şair üzerinden göstermek istedi sanırım... Bunları konuşamadık. Konuşmak için her hamlede bulunuşumuzda, adeta boğazımıza bıçak saplanıyordu. “Merdivende Üç Şair”, 2 Temmuz 1993 günü, Madımak Oteli’ndeki aydın kuşatmasında, yaşananları öldürülen üç şair üzerinden takip ediyor. Zerrin Taşpınar’ın, o kara gün oteldeki tanıklığını anlattığı yerler ölümün küçümsendiğini gösteriyor bize: “Yukarıdan seslenmiştim onlara... Behçet Aysan, Metin Altıok ve Uğur Kaynar oturuyorlardı. Küçük bir sohbet geçiyordu aralarında... Kimin aklına geldi bilmiyorum ama aramızdan bir kişi ölse, aramızdan birine bir şey olsa ne olur, diye tartıştık. Sanırım bunu söyleyen Uğur’du. Metin dedi ki, ne olacak kalanlar onun için şiir yazarlar. Ben o kadar heveslendim ki düşünsenize Metin benim için şiir yazacak. Tamam, ben ölmeye razıyım dedim. Behçet bir kahkaha attı, hiç unutmam kulağımda hâlâ yankılanıyor o kahkaha. Ya Zerrin, sana bir şey olursa, biz senin heykelini bile dikeriz” dedi.” Yirmi yıla yakın bir zamandır zihinlerden çıkartamadığımız o fotoğraf... KIZLARINDAN BABALARINA... Kitapta, Metin Altıok, Behçet Aysan ve Uğur Kaynar’ın kızları Zeynep Altıok Akatlı, Eren Aysan, Elif Kaynar Yavuz ve Ezgican Kaynar’ın babalarıyla ilgili kan damlayan yazıları okur karşısına çıkıyor. Ah... Kardeşim Zeynep diyor ki; “Babamı Sivas’a yolculamadım ben. Bilmedim bile gittiğini. Bir yakın tarihli fotoğraf bile yok elimde. O zamanlar fotoğraf çekilmiyor şimdiki gibi her dakika. Hoş, ben çocukken neredeyse hiç yok fotoğraf çekmek”. Oysa ben kendi ellerimle yolcu ettim onları. Geriye bir tek fotoğraflarının kalacağını bilmeden! Ardından Ahmet Erhan’ın Metin Altıok, Haydar Ergülen’in Behçet Aysan, Metin Turan’ın ise Uğur Kaynar’la ilgili anı, duygu ve düşüncelerinden derledikleri çarpıcı satırlarla karşılaşıyorsunuz. Her bir yazı yeni bir soluk, yeni bir acı demeti olarak düşüyor önümüze... Madımak Oteli’nin merdiveni göğe çıkan merdiven oluyor bir süre sonra... Hani bizim gibi ülkelerde şairlerin yalnızca çalışma masalarında oturup, sokakların derin acısıyla şiir yazdıklarını düşünenler bir kere daha yanılıyorlar. Öte yandan, her bir yazıda yaşadığımız büyük aydın kıyımının edebiyatımızda bıraktığı kocaman gedik de yer alıyor. Oktay Akbal’ın, “O resim hep karşımda... Behçet Aysan, Uğur Kaynar ve Metin Altıok. Benim ölümsüz şairlerim, dostlarım, arkadaşlarım. Yoklar mı artık? Çekip gittiler mi azgın bir fırtınanın kanatlarında! Şiirlerin sonsuzlaştığı bir yerlere... Ben onlarlayım. Onlar benimle... Bakışıyoruz karşılıklı” derken, yıllar geçmesine rağmen yüreklerde acının dinmediğini görüyorsunuz. Bu kitap, “Merdivende Üç Şair”, 2 Temmuz toplu katliamında öldürülen üç şairin yaşamlarını irdeleyen, yazdıklarını, şiirlerini bir kere daha hatırlatan, dost, arkadaş yazarların anı çalışmalarıyla, derlemeleriyle çok önemli bir sözlü tarih çalışması. Bu kitabı okuyanlar, bu büyük kıyıma kadar, üç şairin hangi toplumsal katmanlardan geçerek şiirlerini yazdığına, yaşadıkları dönemin kültürel iklime, ölümler ve acılar içinden geçen hayatlarına bir kere daha tanıklık edecekler. Ve o merdiven, için için yanmaya devam edecek. ? Merdivende Üç Şair/ Hazırlayan: Orhan Tüleylioğlu/ Kırmızı Kedi Yayınları/ 248 s. 14 ŞUBAT 2013 ? SAYFA 17 CUMHURİYET KİTAP SAYI 1200