25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

K Selim İleri, “Mel’un”da farklı evren yapısına yerleştirdiği sıra dışı karakterleriyle yazın dünyasının zengin, karmaşık dolambaçlarında gezindirmeyi sürdürüyor bizi. Verim olgusunun hem doğrudan içine giriyor hem de buna dönük tartışma ortamı yaratıyor anlatıcı aracılığıyla. Bu arada derin mi derin bir okur sorunsalıyla da karşılaşıyoruz. Günümüz okurlarıyla yazarlarının önceki kuşaklardan devraldığı kestirilebilecek yazma okuma yaklaşımlarının sorgulanışı da eklenebilir buna. itaplar Adası M. SADIK ASLANKARA msaslankara@hotmail.com sadikaslankara@gmail.com ROMANCILARIMIZ ARASINDA13 Romancılığımızda Selim İleri boyutu âlim Usman’ın ilmî çalışmalardan evlâda ayıracak vakti, tek saniyesi yoktu. Ağabeysiz, ablasız doğmuşum, kardeşsiz büyüdüm.” (209); “Öyle zamanlar oldu ki, asıl ailemin beni beşikte bırakıp terk ettiklerini düşündüm.” (231) Her bir defterinde onun farklı sanatlara uzanımının ipuçları serilirken önümüze, üçüncü defterle birlikte psikiyatrının gözetiminde hastaneye yatırıldığını, ama bu defterleri doldurmayı sürdürdüğünü öğreniriz… Tutkularından şöyle söz eder Sayru: “Güzel sanatların bütün dallarına zaafım vardı. Sanata taptım. Eninde sonunda bir sanatkâr olacağıma bütün kalbimle inanıyordum. Bugün şiir, yarın tiyatro, öbür gün resim…” (47) “Tarihimizi bilmeyenler benim defterlerimden bir şey anlayamazlar./ Defterlerimi okuyabilmek ve yazdıklarımı kavrayabilmek için, aynı şekilde, edebiyatı bilmek ve hususîyle edebiyat tarihimizi hatmetmiş olmak gerekir. Hem edebî eserleri bilecekler, hem de bu eserleri kaleme getiren eşhasın hususî hayatlarından haberdar olacaklar./ Okurlar bunlarla da yetinmeyecekler; başta resim sanatı, bütün sanatlardan haberdar olacaklar./ Tiyatro nedir, biliyor olacaklar. (…)// Kısacası, ekinsel birikimi yüksek okura hitap ediyorum ben.” (228, 229) Ussal yarılma yaşayan Sayru, artan rahatsızlığı sonucu hastaneye kaldırılır ama, yazmayı hep sürdürür. Defter bulamadığında gazete kâğıdına, kesekâğıdına, tuvalet kâğıdına, yaprağa vb. yazar, yazdıklarını da çeşitli yerlerde saklar, geleceğe bıraktığı bir büyük yapıtın öğeleri olarak: “Günlüğüm kendine sesleniyor; fakat yarın dünyaya seslenecek!”(271) Ama bir ara, “[e]lyazısından anlaşılıyor ki ben yazmışım, ne zaman, niçin?” (437) deyiverir, sonra da, “[a]kıl ayazında donuyorum” (544) diye ekler. Sayru’nun doldurduğu defterler birer iç dökme olsa da deli saçması değil kesinlikle. Şizofrenik nitelik taşımakla birlikte cin keskinliğinde bir anlağın ürünü bunlar yine de. O halde bir “deftere geçirme” (23) denebilir yaptığına. Çünkü “hayatın çiğ hakikatlerinden kaçmak ihtiyacı içinde”, biraz da dedikodularla örülü olarak “canlandırmalarla, hayallerle yaşamaya koyul(muş)” (31) biridir o. Kaldı ki kendi ifadesiyle gençliğinin düş kırıklıklarına hiç mi hiç yüz vermemiştir. Bunun sonucunda her sanat alanına, türüne, ortamına karşı aşk duyup bunu büyük bir bağlılıkla sürdürebilmiş, nice caydırıcının, editör koltuğuna yerleşmiş nice “yelloz”la “et kafalı oğlan”ın anlayışsız bön bakışlarına, itip kakmalarına, onu reddetmelerine, paragöz yayıncıların kapıyı ona kapamasına karşın, yazınımızın “hakkı yenmiş eserlerle dolup taş(tığını)” (63) düşünerek Cahide’yle, Sarah’yla birlikte yazma tutkusunu sonuna dek korumuştur. 1241 Böyle bir insanın tragedik konum sergilememesi olası mı? Sayru’yu okurken, Gogol’ün Bir Delinin Hatıra Defteri’ndeki unutulmaz karakteri Poprişçin’i anımsamadan edemedim. Ne yalan söylemeli, Mel’un’un Sayru’su da bu açıdan unutulmaz, evrensel bir karakter kanımca. Sayru’nun, arkasına saklanıp kendi yaşantısını dokuduğu bu defterler, okurun önüne kestirmeden bir İstanbul romanı çıkarıyor aynı zamanda. Kentin tüm coğrafyası, insan yayılışı, yaşam kültürü, mimarisi, sanat ortamları, dilleri, inançları, gelenekleri Sayru’nun anlatımı içinde, hep arkasına saklandığı birer sığınağa dönüşüyor adeta. Sonrasında dil, ekin, tarih, siyasa, cinsellik vb. geniş, farklı bir yelpazeye dağılıyor. ROMANI, ROMANDA YAZILANLAR DIŞINDA ARAMAK… Selim İleri, geniş bir zaman kesiti içinde olup bitenlerin göstereni konumundaki Sayru’yu bize tanıtırken, çok ince dokunuşlarla romanı yapılandırıyor. Bu arada karakteri aracılığıyla araladığı pencereden bir “şarlatanlar çağı”na adım atıp bu kahredici gerçeklikle yüzleştiriyor bizi. Bu yapısıyla Mel’un, şaşırtıcı, ötesinde ürkütücü, irkiltici iğnelemeleri, göndermeleri, alaysamaları, tuzakları ile Selim İleri’nin, yazın dünyamızın saltık anlamda korunması amacıyla yine yazın evrenine karşı kaleme aldığı bir manifesto gibi de kendini koyuyor bir bakıma. Sayru’nun acıtıcı ağrılarla yüklü iç sesi; kendini tokatlayıp yaralayan karşı atakları, Selim İleri’nin şimdiye dek yarattığı tüm karakterlerinden ayrılan yapısıyla dikkat çekici ivme sergiliyor… Gerek Bu Yalan Tango, gerekse Mel’un, bir açıdan özdeş diyebileceğimiz evrenleri, karakterlerine karşın yapıca birbirine göre çok başka temelde kurulmuş romanlar yine de. Bu farklı biçem hangi yanlarıyla, yaklaşımlarla kendini gösteriyor? Bu çerçevede neler dikkati çekiyor? Acaba bir distopya olarak da okunabilir mi roman? Evreni de, bu evrenin kurucusu bağlamında rol alan Sayru da, öncekilerine oranla farklı bir yüz olarak çıkıyor karşımıza. Anlatının yansıttığı değişim geçişleri, söyleşiden tiyatro ya da senaryo metinlerine uzanan, yer yer anıymış, günceymiş havası yaymakla birlikte sabuklamalar, yarılmalarla yol alıyormuş izlenimi bırakan havası farklı bir roman kalıbının sayfaları olarak açılıyor önümüzde. Ayrıca karakterin yapılandırılışının, kişilik bozukluğunun yükseklik yayan gerçektenlik duygusu yansıtması romandaki gelişimle de örtüşüyor. Bir yandan editörlerle, öte yandan psikiyatrlarla düşsel ya da olgusal konuşmaların da farklı biçemler halinde romanda kendilerine yer buldukları görülüyor. Nitekim defterine şunları da yazar Sayru: “Yayınevleri batmış, ben yazmaya devam etmişimdir. Bunlar eskiden yaşlı bunaklardı, genel yayın yönetmenleri, editörler. Şimdi gençlerin sultası! Et kafalı oğlanların ve yellozların eline düşmeyegörün!” (88) Selim İleri, andığım romanlarıyla tek başına çığlık atıyor, hele bu son manifestosuyla. Kimseler duymasa, tepki vermese bile yazın tarihimize kalacak güçlü, zengin, aykırı, büyük bir manifesto bu! Fotoğrafı Sana Gönderiyorum’daki o olağanüstü öykülerle örtüşecek güçte bir dev karakter eşliğinde yaratılan çocukluk sunumu, arkası sıra gelen bir büyük okuma şöleni… Yazıncıların, bu arada yazına ilgi duyan her okurun mutlaka okuması gereken romanlar bunlar… Bu Yalan Tango da, Mel’un da… n Selim İleri edelerinden devraldığı adla anlatıcı Sayru Usman, yalnız yazar, şair değil, yanı sıra tiyatrocu, tarihçi, ressam, müzisyen, hemen her alanda kalem oynatan biri. DoğuBatı sorunsalı da ilgi alanları içinde özel yer tutuyor onun. Dil konusuna, yazım anlayışlarına duyduğu ilgide olduğu gibi. Sayru’nun iç dökmeye dönük anlatımları, doldurduğu defterler okuru tanıklığa çağırmakta gecikmiyor. Ama bu, onun, gerçeklik algısındaki öznellikle sınırlı kalıyor hep. Bu nedenle okur, anlatıcıyı konumlandırıp yerli yerine oturtarak, Sayru’nun bütün yaşamına yayılan tragedik yarılmanın eşliğinde farklı bir yatakta, özgün, evrensel değerde bir karakteri tanımış oluyor. Ancak roman üzerine konuşabilmek için ilkin anlatıcı yazarın sıçramalarla doldurduğu sayfaların tümünün okunması gerekiyor. Bunlar okunmadan Sayru’yu yapılandırabilmek neredeyse olanaksız. Bu yüzden gelin ilkin anlatıcıyı, kendi aktarımlarından kalkarak tanımaya girişelim… D 1930’lar kadar 1990’ları, 2000 başlarını da yaşamış biri olarak Sayru, yaşsız, zaman dışı bir varlık gibi görünüyor anlatılarında. Böyle olunca roman gerçekliği, Sayru’nun cinliklerle örülü şizofrenik dünyasıyla hayalinden kopuk kopuk akan gerçekliklere dönüşüyor. Bir “hayalperestlik” olarak da alınabilir bu… Sanrılarla boğuşması da buna bağlanabilir. Nitekim tarihsel, olgusal kişiliklerle, yaşanmışlıklarla kurgusal kişiliklerin, kurmaca olayların birbiriyle harmanlanışı bu bağlamda alınabilir pekâlâ. YAZARKEN KURMACANIN ARDINA SAKLANMAK… Kurmacalar, kuşku yok ki pek çok olgunun haberciliğini yapıyor, bunu kuran, anlatan kişiyi de farklı boyutları, derinlikleri, karmaşasıyla gözler önüne seriyor. Bu bağlamda karakterlerin özöyküsel anlatısında aslında gizlemek, üstünü örtmek istedikleriyle süsleniyor metnin kendisi, ne var ki metinlerin anlatıcıları bunu yaparken gizledikleri, içlerinde bütün zamanlar boyunca acı olarak demlenmiş ne denli düğüm varsa, bunlar da ortaya çıkıyor birer ikişer. Adeta sağdan soldan koşarak tanıklığa soyunuyor her biri… Mel’un’da Sayru, defterlerinde sürekli dile getiriyor zaten bu durumu. “Büyük alaylar büyük ıstırapların sonucudur; kendimden bilirim,” (95) diyor sözgelimi. Ardından hemen ekliyor: “Sayfalarca dedikodu yazmışım. Bunlar dedikodu. Cehennemliğin ta kendisiyim ben.” (97) Kimilerine göre bir “mel’un”dur belki Sayru, ancak roman okunduğunda görülecektir ki, o, kimselere kötülüğü olmayan, içimizdeki en saf insanlardan biridir aslında. Olsa olsa tragedik bir konumdadır Sayru. Sanat alanında yapıp etmeleri, hiç kimsenin ilgisini çekmemiş, tersine hep aşağılanmış, aşklarında bile karşılık bulamamış, çocukluğundan bu yana ailesince de şefkatsiz, yalnız bırakılmış… 28 KENDİNİ ANLATAMAMANIN YOL AÇTIĞI SIKINTI… Sayru, herkesle kavgalı bir anlatıcı. Yazınsal alana olduğu kadar bütün sanatlara ilgi duyan, ama daldan dala konup uçarılık da sergileyen, farklı tarihsel kesitlere dalıp, bir malumatfuruş edasıyla buralarda da gezinen, adını ölümsüzleştireceği umuduyla kitaplar kaleme alma tutkusunda, üstelik artık ileri yaşlara varmış biri. 1937’de delikanlılık yıllarında izlediği “Şehvet Kurbanı”ndan bu yana Cahide Sonku’ya karasevdayla bağlanmıştır. İkizil yöneliş halinde Sarah Bernhardt da vardır bunun yanında. Yalnız, iki anneli olsa da leyli meccani okula verildiği için yuvasız bırakılmış biridir kendi söylemleriyle. Matematik bilimcisi, ama şefkatsiz bir adamın oğludur. Büyükanneye göre de bir “mel’un”dur Sayru. (539) Şu notu düşer onlarla ilgili: “Annesiz sayılırdım: Zira Jülide annem gezmesinde tozmasında, eğlentisinde; Havva annem mükedder evimizin bitmeyen işlerinde; ikisi de varlığımdan âdeta habersizdiler. Büyük C U M H U R İ Y E T K İ T A P S A Y I K A S I M 2013 n S A Y F A 15
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle