24 Kasım 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Ş iir Atlası CEVAT ÇAPAN Don PATERSON/ Natalie ‘Tusja’ Beridze İçin Şarkı/ Çeviren: Ali KARABAYRAM ‘Ah, Natalie, her şeyi bağışlıyorum’ ülkenizin software korsanlığına dönük bildik yatkınlığı dikkate alındığında, tam bir erdem timsali sayılacağından seni daha da çok sevmemi sağlıyor bu. Yine de itiraf etmeliyim ki zaman zaman, yarasaları ürküten, ring modülatörü görmüş sinüzoid patlamalarının derecesini ‘maxx’lemek alışkanlığını ya da düşük bas frekanslarındaki çok daha rahatsız edici psikoakustik faz evirim donatılarını bir biçimde zorlayıcı buluyorum; her şeye rağmen kodu kusursuzca organik hale getirirken güçlü “board”ların kendileri kadar güzelsin, sanki Gürcü bir maden yatağını kazıp çıkarmış gibisin o akustik yüzey dalgalarını, kareleri, rampaları. Ah, Natalie, her şeyi bağışlıyorum, Dylan’ın çoktan boku çıkmış Uyurgezerler’indeki şu dizelerinden yaptığın hiç el atmasan görkemini koruyacak felaket uyarlamayı bile. Ölçülü olmaya kalkma o güzel gecede. Şu alçak frekans filtrelerini açtığın zaman benim de kalbimde açıldığını hissettiğim Minimoog emülasyonlarına benziyor çıkardığı ses. anlamına gelen ‘mama’yla kafiyeli. Bir araya geleceğimizden kuşkuluyum, tabii bu şiir rüzgâra katılarak gelip bulmazsa seni; sert ama lastik gibi bükülgen, ileri geri esneyen on iki inçlik plastik bir cetvel gibi ses çıkaran ve adeta koca bir beyaz kıçın yumuşak gongu üzerinde (o kıç zaten bu işe yaramıyorsa) şiddetle şaklayan ‘Wind’ adındaki bu akıl almaz derecede harika trampeti nasıl programladığına dair seni sorgudan geçirdiğim tahta sıralı mahalle kahvesinde oturup birer çay içemeyeceğiz hiçbir zaman. Ama Natalie, –Tusja diyebilir miyim sana?– ikimiz için fazlaca bir umudum varmış gibi davranmayacağım, yine de itiraf ediyorum, küçük özür dilekçemi hazırladım: Diğer orta yaşlı DM meraklılarına benzemem ben: onlarınki gibi süngüsü düşmüş bir pathos yok bende, tam da olması gereken kirli sırdır bendeki bilgisayar cehaleti ve saçtan, adaleden, anlamlı sert bakışlardan kaybettiğimi keskin ve hazır bir zekâyla telafi ediyorum… Ama, biliyorum, zamanın ve mekânın bana fesatlık ettiğini. En azından, sevdiceğim, kendine has bir iyi talih dileyeyim sana: Tanrı seni korusun yazı yazarken kullandığın, hakkın olan 2 Ghz dualcore Intel chip uyumlu ve en CPU yüklü uygulamalar için DDR2 RAM destekli kusursuz gereçle; dahası, tüm bu akustik uzamlara bundan böyle ancak Concertgebouw’un yasadışı biçimde alelacele çatılmış bir stereo sistemi ve patlayan bir cips paketi kullanılarak acemice kaydedilen sinyal dalgaları ve freeware bir ses çevrimi gerektiren offline bir işlem yoluyla ulaşılabilsin; öyle ki tüm gerçek zamanlı plugin uygulamalarını, 32 bitlik kayarnokta kurulumunun sıfır gecikmeli cennetinde alabileyim, ne bir bufferglitch, ne takılma, sinyal sekmesi, ne ‘server’da bir lag; ayrıca sana altından bir midi kontrol ünitesi bağışlıyorum, saat gibi sinyal alan, tıkır tıkır bir otomasyon, ayrıca seyahat, ve geçirgen bir intercessor sanacağın bir aralık, tam bir copula, hisölçer, ayaküstü hilkati bozulmuş bir hayvan. Inverkeithing ve Fife’ı ardımda bırakırken bunu diliyorum senin için iki yüz otuz dördüncü defa Trepa N’yi dinliyorum bir taraftan sağ kolumdaki tüm tüyler faşistçe olmayan tek kollu bir selam için ürperiyor sana Natalie, Tba, Tusja’m benim ve küçük ulusunun tüm dağ göllerine. ? Don PATERSON 23 AĞUSTOS 2012 ? SAYFA 15 skoç şair ve caz müzisyeni. 1963 yılında Dundee’de doğdu ve 1984 yılında Londra’ya taşındı. 1993 yılında yayınlanan ilk şiir kitabı Nil Nil’i diğerleri izledi ve 2009 yılında şairin yazma gailesinin –şimdilik– en rafine ürünü sayılan Rain çıktı. Aralarında Whitbread Poetry Prize ve T.S. Eliot Prize gibi ödüllerin de olduğu birçok ödüle değer görüldü. St. Andrews Üniversitesi’nde şiir üzerine dersler vermeyi ve tanınmış yayınevi Picador MacMillan’da şiir editörlüğü yapmayı sürdürüyor. Ayrıca bir besteci ve icracı olarak caz alanındaki çalışmalarına da devam ediyor. İ Ah, Natalie; ah, TBA; ah, Tusja: Annulée’nin kapağında giydiğin o terörist kar maskesinin –uzunca bir süre sahip olduğum yegâne imgendi bu– bir çirkinliği ya da biçimsizliği gizlemeye yaradığını ya da sadece (işte, umuda karşı umuda bel bağlamak) sakat edici bir utangaçlıkla boğuşan bir kadını anlattığını sandım uzun zaman. Google’da biraz gezinince nasıl da tümden doğrulandı bu son teori! Ah, gem vurulmaz Slav kaşları düelloya tutuşmuş iki pistol gibi sıralanan, TTF ekranının solgun ışığında belli belirsiz terleyen bu karanlık melek de kim? Ah, gölgeli, dikkati katmerlenmiş, kalp kırıcı derecede güzel yüzüne bakın, –hiç kuşkusuz, Viyana’daki Manöver Elektronische Festival’e katılan diğerleri gibi– ses açıp kapama panelinin play tuşuna basarak sadece dikkatinin gerçek odağına yüz çevirmekten hoşnut olmakla kalmayan bir de Ableton Live, MAX/MSP ya da Supercollider gibi gerçek zamanlı kompleks bir işleticiyi çalıştırmaya dalmış. Ah, Natalie, senin o bitimsizce almaşık Nancarrow, Bin Yayla, Venetian Snares, Xenakis, Kanada İdare Heyeti ve Nobukazu Takemura karışımına olan hayranlığımı nasıl anlatabilirim; armonik azameti içinde Charles Koechlin’in yüzyıl ortasındaki bitonal pastoralini kuvvetle hatırlatan şu ışıklı “pad”lerden, ölçek ve şiddet açısından belli ki sınırlı ama blitchhop esinli Blossom Dearie’nin ruhuna çok daha yakın ve hiç değişmemecesine kasvetli Stina’ların, Hanne’lerin, Björk’lerin etkileyici Kuzeyli fısıltılarından daha etkileyici olan senin o zarif vokallerinden bahsetmiyorum bile. Kimi hayli basit “wavetable”ları hayret verici bir beceriyle kullanmandan çıkarsadığım kadarıyla, birçok Doğu Avrupalı muadilinin tersine, mevcut en iyi parçalar onlar olmasa da, tüm o VST kablo girişleri yasal birer “upgrade path”le teçhiz edilmiş – gerçekte, kürenmiş kar gibi katıksız o DAW’yi hayal ediyorum, hiçbir surette hatalı ya da virüslü olmadığı için CUMHURİYET KİTAP SAYI 1175 Ah, Natalie, bil ki hayır, pişman değilim, Tiflis ya da Kutaisi’deki, komünist dönemden kalma bir apartman katının tıklım tıkış arka yatak odasında yerel sanat kooperatifinin verdiği küçük bir bağışla alınmış toplama bir laptopla hayal etmiyorum seni bunları yazdığım sıra özgeçmişine dair ayrıntılar son derece bulanık; her nasılsa, bu şiir günışığı görene kadar, Wire dergisinin, seni geçenlerde Kyoto’da çalışan, dile düşmüş noise gitaristi Idiot O’Clock ve tuğlalarla müzik yapan Sonic Pleasure adındaki bir kadın üzerine çıkmış daha uzun yazıların arasına sıkışıp kalan o harika Pharrell remiksinden söz ettiğin sıra hak ettiğinden çok daha kapsamlı bir profil dosyasıyla onurlandırmış olacağından eminim. Ne ki hasattan payıma düşen şu: öncelikle, sıkıcı kayıtlar yayımlayan Thomas Brinkmann’la evlisin – aşk beni benden almadan çok önce sahiptim bu fikre – İkinci olarak, TBA, ilk başta sandığım gibi bir kısaltma değil, göl kelimesinin Gürcücesi – bu durumda, sessiz ‘t’ harfi tıpkı Kağan’ın ‘ğ’si gibi düşmeli ve kelime baa diye okunuyor olmalı öyle ki hoş bir tesadüf sonucu, eskiden bildiğim tek Gürcüce kelimeyle, anne demek olan ‘dada’yla veya olasıdır ki baba
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle