Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Y ir önceki yazımda, geçen ayın on beşinde seksen üç yaşında yitirdiğimiz Meksikalı yazar Carlos Fuentes’i kendimce anlatmaya çalışmıştım. Koca bir yazar bir dergi sayfasına ne kadar sığdırılabilirse… Yazar, yaşamı boyunca yapıtlarıyla gündeme gelir. Yeni bir kitabı yayımlandığında, dergilerde, gazetelerde tanıtımlar, eleştiriler boy gösterir. Yeni yapıt, önceki kitaplarla karşılaştırılır. Yazarla söyleşiler yapılır. Ama, ölümüyle de gündeme taşınır yazar. Yazarlığı yeniden değerlendirilir. Yeniden konuşulur, yazılır çizilir üstüne. Okurları, kitaplarını yeniden okumaya yönelirler. O güne dek hiç okumamış olanların da merakı uyanır. Yazarın ölümü, bir bakıma, bir “yeniden doğuş”tur. Hele iyi bir yazarsa, ölüm, ölümsüzlüğe dönüşecek; yazar, artık güncellikleri gerektirmeyen bir zamandışılığın akışında, kalıcı bir yaşama erişecektir… Kanımca, Fuentes de, tüm yüceltici, övgü yüklü nitelemeleri bir an için bir yana bırakacak olursak, iyi bir yazardı. Edebiyatın sahicisiyle uğraştı yıllar boyunca. Sıkı romanlar, öyküler yazarken, ülkesinin günümüzdeki kimliğinin ruhsal ve kültürel köklerini, Meksika Yerlileriyle Hispanik dünyanın tarihsel dolambaçlarında aradı. Ben de, bu kez, Fuentes’in onlarca kitabı arasından üç yapıtını sunmak istedim. Kime? Fuentes’i okumuş olanlardan çok, okumamış olanlara belki de… Kuşkusuz, çok kendimce bir seçim bu. eryüzü Kitaplığı CELÂL ÜSTER [email protected] Üç roman: ‘Terra Nostra’, ‘Artemio Cruz’un Ölümü’ ve ‘Koca Gringo’ Kendimce bir Fuentes seçimi B Yeniden basılıyor mu, bilmiyorum; ama mutlaka yeniden basılması gerektiğini biliyorum. Kitabı dilimize kazandıran Bülent O. Doğan’ın olağanüstü emeği boşa gitmemeli… ARTEMIO CRUZ’UN ÖLÜMÜ Pek çoklarınca Fuentes’in başyapıtı sayılan Artemio Cruz’un Ölümü, bir “döşeğimde ölürken” romanıdır; ama kanımca, 1962’de yayımlanmış olan bu romanın kökleri, Meksikalı yazar Juan Rulfo’nun 1955’te yayımladığı Pedro Páramo’ya uzanır. Gabriel Garcia Marquez’in, Yüz Yıllık Yalnızlık’ı yazmasında büyük etkisi olduğunu söylediği; Jorge Luis Borges’in derin bir hayranlık duyduğu; Tomris Uyar’ın benzersiz bir Türkçeyle dilimize kazandırdığı Pedro Páramo adlı romana… Kaldı ki, Rulfo’nun 1950’li yıllarda yayımlanan iki yapıtı, Kızgın Ova adlı öykü kitabı ile Pedro Páramo, Carlos Fuentes yalnızca Fuentes’in yapıtlarının değil, izleyen yıllarda Latin Amerika Juan Goytisolo’nun, yalnızca Fuenedebiyatından tüm dünyaya yayılan bütes’in baş romanı olarak değil, İspanyol yülü gerçekçilik patlamasının ilk donandilinde yazılmış romanların da büyük ma fişekleri değil midir? Hele, bir cacianıtlarından biri olarak nitelediği; Milan que’in, bir “yerel önder”in fiziksel ahlakKundera’nın, romanın olanaklarını ansal çözülüşünü işlerken, iç monolog, bicak bir romancının görebileceği uç boylinç akışı, geriye dönüş ve bakış açısını larına kadar uzanarak keşfe çıktığını söykaydırma gibi tekniklerle, pek çok Latin lediği Terra Nostra, gerçekten de, birbiriAmerika romanına “babalık” yapan Pedne aykırı gibi görünen edebî biçimleri, ro Páramo! öykü içre öyküleri, İspanyol ve Meksika Başyapıt savları çoğu zaman tartışmalısöylenlerini, handiyse sinemasal teknikdır. Hele son zamanlarda “başyapıt” nilerle, gözüpek bir ustalıkla harmanlıyor. telemesinin, kendi yayımladıkları kitapAvrupa ve Latin Amerika kültürünün ları göklere çıkarmak isteyen yayınevleiki bin yılına büyüteç tutan, özellikle on rince çok kolay kullanıldığını düşünüraltıncı yüzyıl ile yirminci yüzyıl arasında sek. Ama, Meksika Devrimi’ne ve devrigidip gelirken, günümüz Latin Amerika min izleyen kuşaklar üstündeki etkilerine toplumunun köklerini Avrupalı conquisodaklanan, baş kahramanı ya da daha yetador’lar (fetihçiler) ile Yerli Amerikalırinde bir deyişle karşıkahramanının son lar arasındaki savaşımda arayan Terra saatlerinde geçmişiyle yüzleşmesi üzerinNostra, okurlar için benzersiz bir okuma den Meksika Devrimi’ni acımasızca sorşöleni olduğu kadar, kendi kültür tarihgulayan Artemio Cruz’un Ölümü’nü, Fulerinde böylesi yolculuklara çıkmak isteentes’in başyapıtı olarak nitelemek pek yen yazarlar için de bulunmaz bir örnek de yanlış olmayacaktır. bence. Fuentes’in, 1958’de yayımlanan HavaKimi eleştirmenler, Fuentes’in, tüm nın Temiz Olduğu Yer’den sonra ikinci bir Hispanik uygarlığın öyküsünü anlatromanı olan Artemio Cruz’un Ölümü, tığı bu romanda, James Joyce’un İtalyan aynı zamanda onu, otuz üç yaşında ulusdüşünür Giambattista Vico’nun döngülararası üne kavuşturan kitaptır. Ama kasel tarih kuramını temel aldığı ve düş nımca, bir başyapıt olmasının nedenleri, içinde binlerce düşe yer verdiği Finnegiriştiği ruh çözümlemesinin derinliğingans Wake adlı romanını model aldığını de ve kullandığı biçimsel yeniliklerde, ileri sürerler. deneysel tekniklerdedir. İdefix’e baktığımda, Türkiye İş BankaToprakların köylülere dağıtılması uğsı Kültür Yayınları’ndan çıkmış olan kiruna, başka bir deyişle Toprak Devrimi tabın tükenmiş olduğunu görüyorum. özlemiyle Meksika Devrimi’ne katılan 2012 idealist genç asker Artemio Cruz’un, devrimin giderek yoldan çıkmasıyla birlikte, varsıl bir toprakağasına dönüşmesinin; ailesine, sevgililerine ve eski yoldaşlarına ihanet edişinin; devrim sırasında ortadan kaldırmak için savaş verdiği kural tanımaz zorbalardan biri olup çıkışının, ölüm döşeğine yatırılmış bir ruh çözümlemesidir Artemio Cruz’un Ölümü. Teknik açıdan bakıldığında, izleksel bakımdan benzerlikler taşıdığı Orson Welles’in Yurttaş Kane’inde kullanılan sinemasal tekniklere yakınlık gösterir Fuentes’in romanı. Evet, Meksika Devrimi’ne getirdiği amansız eleştirel bakışla ülkesinin edebiyat dünyasının ötesinde, politika ortamında da çok etkili olmuştur Artemio Cruz’un Ölümü; ama iktidarda olmanın sağladığı büyük gücün yozlaştırıcı etkisini olanca kıyıcılığıyla sorgulamasıyla evrensel bir niteliğe erişmiştir. KOCA GRİNGO Şeytanın Sözlüğü, Yaşamın Ortasından gibi kitapları bizde de yayımlanan ABD’li gazeteci ve yazar Ambrose Bierce (18421914), her şeyden önce, Amerikan yaşam tarzından nefret eden bir yergi ustasıdır benim gözümde. Kaldı ki, okuduğum en zekice yazılmış kitapların başında sayabileceğim Şeytanın Sözlüğü’nün altbaşlığı da “Toplumsal Değerlere Aykırı Düşenlerin Kitabı” değil midir? Bierce, bir gazeteci olarak da yergi sanatından beslenmiş; kendini şair sananlardan tutun da din görevlilerine ve soysuz politikacılara, vurgunculara ve ikiyüzlülere kadar düzmecenin her türlüsüne karşı alaycı eleştiriler yağdırmaktan alamamıştır kendini. Amerikan yaşama biçiminden duyduğu bunalım onun serüvenci ruhuyla birleşince, 1913’te kendini Meksika’da bulur Bierce; o sıralar Pancho Villa önderliğinde ilerleyen Meksika Devrimi’nin tam ortasında. Neden ve nasıl öldüğü ise hiçbir zaman tam olarak öğrenilemez. Kimileri, Ojinaga kuşatması sırasında vurulduğunu söylerler. Fuentes’in 1985’te yayımlanan Koca Gringo’su, Ambrose Bierce’in Meksika’da sırra kadem başısının öyküleştirilmesi üzerinden bir Meksika Devrimi romanıdır aslında. Gerçi roman, Bierce ile, Meksika’da yaşayan ABD’li öğretmen Harriet Winslow ve Pancho Villa’nın ordusuyla buluşmaya giden devrimci bir birliğin komutanı General Tomás Arroyo arasındaki üçgende gelişir; ama temelde, Fuentes’in hiçbir zaman vazgeçemediği o “Meksika Devrimi’yle hesaplaşma” izleği üstüne kuruludur Koca Gringo. Koca Gringo, Fuentes’in “büyük” romanlarından biri değildir belki; ama benim en sevdiğim romanlarından biri olduğunu söyleyebilirim. Bence, okuyun. Dahası, 1989’da Luis Puenzo’nun çektiği, Gregory Peck ile Jane Fonda’nın oynadıkları filmini de bulursanız izleyin… ? TERRA NOSTRA/BİZİM TOPRAK Fuentes, “Edebiyat, tarihin unuttuğunu gerçek kılar” diyor ya, yaklaşık 1100 sayfada 350 bin sözcükten oluşan bu epik romanda, sahiden de tarihin yaprakları arasındaki yitik yaşanmışlıkları çağdaş bir kurmaca düzleminde yeniden yaşar kılıyor. 1975’te yayımlanan Terra Nostra’da, İspanyol ve Latin Amerika kültürlerinin alt katmanlarını kazıp gün ışığına çıkararak, kendi kültür mirasını kavramaya yöneliyor Fuentes, uçsuz bucaksız bir tarih kesitinde İber yarımadasından Orta ve Güney Amerika’ya uzanan çapraşık gerçekliğin içyüzünü sorgulayarak. SAYFA 6 ? 7 HAZİRAN CUMHURİYET KİTAP SAYI 1164