01 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Haruki Murakami’den ‘1Q84’ Yaşadığımız dünya kötü bir kopya mı? İster bu zamanda olsun ister herhangi bir zamanda, ister bu dünyada olsun ister paralel bir evrende, ister 1984’te olsun ister 1Q84’te, ister bir ay aydınlatsın dünyayı ister iki, cehennemi cennet kılan tek şey aşk. Haruki Murakami’nin dünyada yankı uyandıran romanı 1Q84, şiddetin kol gezdiği ruhen ıssız bir zamanı, yaşamımızı ele geçiren her türlü baskın zihniyeti anlatırken bir yandan da o cehennemin içinde aşkın yarattığı cenneti görmemizi sağlıyor. ? Aycan Aşkım SAROĞLU elki de bu dünya başka bir dünyanın cehennemidir.” Karanlık bir gelecek tasavvurunun büyük yazı üstadı Aldoux Huxley’nin ünlü sözü, 1Q84’ün yarattığı dünyayı anlatmak için yazılmış gibi. Ama sadece bir pencereden baktığında... PARALEL EVRENDE AŞK 1Q84’ün adını bir başka distopya olan George Orwell’in 1984’üne atfen aldığı düşünülürse Murakami’nin yarattığı iki ayı olan, Little People’ın gözetlediği bu kopya dünyanın bir yönüyle cehennemi andırması şaşırtıcı değil elbette. Ama hayır, kesinlikle 1Q84, bize dünyadaki cehennemi anlatmıyor. O tam tersine bize, dünyada cehennemin tam ortasındaki cennete kavuşma ihtimalini anlatıyor. Hayatın bütün labirentlerinin, oyunlarının, kumpaslarının, tesadüf kisvesi altındaki karşılaşmalarının o cehennem içindeki gerçek öze bizi ulaştırmak için tasarlanmasının öyküsü de denebilir. Tıpkı şu an yaşamakta olduğumuz “gerçek” dünyada olduğu gibi. Çünkü 1Q84’ü bir cehennem olmaktan kurtaran şey bizim yaşadığımız hayatı bir cehennem olmaktan kurtaran şeyle aynı: Aşk! Gözlerinizi kapatın ve bir an ne aşkın ne de aşk diye bir kavramın olduğu bir hayat düşünün? Hayat, kalmaya değer miydi? Sait Faik’in dediği gibi “bir insanı sevmekle başlayacak her şey.” Haruki Murakami’nin çok katmanlı, çok felsefi, hatta fantastik, hem tüyler ürpertici bir gerçekçilikte hem çok gerçekdışı, sıkı bir gerilim, ciddi bir aksiyon, hakiki ve psikolojik şiddet öğeleriyle süslediği, tüm hacmine rağmen okurken berrak bir su gibi akan, 1256 sayfalık maraton romanı 1Q84’ün temelinde de dünyanın var olmasını sağlayan aşk var. Bir kavuşma ihtimali... Aomame ile Tengo’nun hayatı yaşamaya değer kılan, ne zamanın içinde ne dünyanın içinde, hiçbir şeyin içinde kaybolmayan, silinmeyen aşklarının hikâyesi. Her ikisi de 30 yaşında olan Tengo ile Aomame’nin aşkı bu. Zamane denemeyecek bir aşk. Çünkü Tengo ve Aomame birbirlerini 10 yaşlarında tanımışlar. Aynı ilkokula gitmişler. Ailesi Yehova SAYFA 16 7 HAZİRAN “B Şahitleri müridi olan Aomame kimseyle iletişim kurmayan, yabanıl bir küçük kız çocuğu. Küçük yaşta annesini yitirmiş, kendisine hiç benzemeyen babasıyla yaşamak zorunda olan Tengo ile ikisi arasında tek kelime konuşma geçmez aslında. Sadece Tengo uzaktan da olsa okul arkadaşlarının dışladığı Aomame’yle ilgilenen tek çocuktur. Bir gün, dersten sonra Tengo sınıfta tek başınayken Aomame yanına gelir. Gözlerine bakar ve tek kelime etmeden yalnızca elini tutar. Aralarında hatırlanacak tek sahne budur. Bu sessiz dokunuş yine de bir hayatı kurtaracak kadar derin bir aşk ve mutluluk potansiyeli barındırır içinde. Öyle ki hem Aomame hem Tengo için bazen kendilerinin bile farkında olmadığı, hayatın içinde yol almalarını sağlayan içsel bir deniz feneridir bu aşk... Bu anlamda, ikisinin aşkı kitabın arka kapağındaki cümleyi bir kez daha bizim içimizde tekrarlar: “Yürekten sevdiğin bir insan varsa, bir kişi olsun yeter, hayatın kurtulmuş demektir.” Murakami bu aşkın Aomame’nin içini nasıl doldurduğunu şu sözlerle ruhumuza kazır: “Benim varlığımın özünde olan şey, hiçlik değil. Çorak, sonsuz bir boşluk değil. Benim varlığımın merkezinde olan şey, aşk. Ben hiç değişmeden, Tengo adlı on yaşındaki çocuğu düşünmeye devam edeceğim. Onun gücünü, aklını, nezaketini içimden söküp atmayacağım. O, burada değil. Fakat olmayan biri yok olamaz. Verilmemiş sözler tutulamaz.” Yirmi yıl sonra ikisinin birbirine ulaşmak isteyen iki ırmak gibi yollarının kesişmesini sağlayan şey ise şiddettir! Aomame bir tür kiralık katile dönüşmüştür. Gündüzleri bir spor kulübünde antrenör olarak çalışan sıradan, 30 yaşına yaklaşmış Tokyolu bir kadın gibi. Zaman zaman da belli müşterilerin evlerine giderek spor hocalığı yapar. Ellerindeki doğuştan gelen maharet ve insan vücudundaki en önemli noktaları bulabilme hassasiyeti Aomame’nin insanları sessizce öteki tarafa göndermekteki en büyük vasfıdır. Kuşkusuz Aomame bu cinayetleri para için değil, asıl olarak dünyayı adalete kavuşturmak gibi bir nedenle yapmaktadır... Tengo ise bir üniversiteye hazırlık dershanesinde matematik dersi verir. Kalan zamanlarında roman yazmaya çalışır. Bir yayınevinin freelance işlerini yapar. Kendi geliştirdiği özel bir teknikle karısına şiddet uygulayan erkekleri öteki dünyaya gönderen Aomame’nin son işi ile Tengo’nun yayınevinden aldığı son iş bu iki ırmağın yataklarını değiştirir, onları birbirine ulaştıracak bir açı değişikliği olur sanki. Murakami, normalde kahramanların yaşadığı yılda 1984 mümkün olmayan aşklarını mümkün kılmak için onları paralel bir evrene taşır adeta. Bu paralel zamana ismini ise Aomame verir: 1Q84. Çünkü bu paralel evren pek çok soruyu ve gizemi barındırır içinde. Bu yeni evrende gökyüzünde iki ay vardır. KAYIP RUHLAR İki ana kahramanın yanı sıra pek çok yan ve en az baş kahramanlar kadar ilginç karakter de bu iki ırmağın yollarını buluşturacak mekanizmada birer dişli gibi çalışır. Tengo’nun freelance işler yaptığı yayınevinin editörü Komatsu, ona sıra dışı bir teklifte bulunur. Yayınevinin her yıl düzenlediği yeni yazarlar yarışmasına, 17 yaşındaki Fukaeri isimli bir kız Pupa Hava isminde bir romanla başvurmuştur. Kızın kendisi kadar etkileyici olan bu romanının ödülü alma konusunda ciddi bir şansı olduğunu düşünen Komatsu, Tengo’dan romanı yeniden yazmasını ister. Böylece daha düzgün bir kitap olarak Pupa Hava’nın ödülü kazanacağına inanmaktadır. Tengo romanın yazarı genç Fukaeri ile tanıştığında onu paralel evrene çekecek düzenek de işlemeye başlar sanki. Disleksi hastası olan Fukaeri tıpkı romanında anlattığı küçük kız gibi bir süre bir komünde yaşamıştır. Komündeki görev dağılımında ona verilen iş keçilere bakmaktır. En yaşlı ve gözleri görmeyen keçinin komün için neredeyse kutsal bir rolü olduğunu öğreniriz. Küçük kızın ihmali sonucu kör keçi ölür. Küçük kız kör keçinin ölüsüyle birlikte bir ambara kapatılarak tecrit cezasına çarptırılır. Kimse onunla konuşmaz. Tüm kitapta tanımı ve bir sembol olarak karşılık geldiği kavramlar açısından büyük önem taşıyan Little People denilen yaratıklarla da kör keçi sayesinde tanışırız. Çünkü ambarda korkulu gözlerle kör keçiyi izleyen küçük kız bir süre sonra keçinin ağzının açıldığını, bu ağızdan bir parmak boyunda Little People’ların çıktığını görür. Tengo ve Aomame’yi tanımlayacak ortak sıfat herhalde “yalnız” ve “kayıp ruhlar” olabilir. Çünkü hem Tengo hem de Aomame gerçekten de insanlarla sınırlı zamanlardaki temaslarına rağmen kayıp ruhlardır. Aomame Yehova Şahidi anne babasından kendi isteğiyle kopup neredeyse onlu yaşlardan itibaren yalnız başına yaşamayı öğrenmiş, kendi kendini büyütmüş bir kadın. Tengo ise annesini hiç tanımamış. Devlet radyosu NHK’nin tahsildarlığını yapan babasından o da tıpkı Aomame gibi küçük yaşlarda koparak okul yurtlarında kalmaya başlamış bir adam. Kendi başına yalnız bir hayat kurmuş. Her ikisi için de yalnızlıkları özgürlük hissinin temel dayanağı gibi. Oysa gökyüzünde iki ayın görülebildiği 1Q84’te olaylar dizisi onları bir araya getirmek için inanılmaz bir hikâye yazarak kurgulanr. Murakami’nin “üç yılımı bu romana verdim” dediği kitap, görünüşündeki ağırlığa ve 1256 sayfanın ilk bakışta korkutucu hacmine rağmen üç gün içinde pekâlâ bitirilebilecek bir kitap. O kadar etkileyici, o kadar insanı sarıyor, o kadar soluk soluğa bırakıyor ve aynı zamanda içinde yaşatıyor ki elinizden bırakamıyorsunuz. Bırakmak istemiyorsunuz. Orada yaşamak istiyorsunuz. Belki hastayım deyip işe gitmeyecek ve romanı bitireceksiniz, belki çocuklara bugünlük kendi halinize bakın ‘ben kitabımı okuyacağım’ diyeceksiniz, belki aşk acınızı unutacak bir müddet sadece Aomame ve Tengo ile baş başa kalmak isteyeceksiniz. Ama elinizden bırakmak istemeyeceksiniz. Roman sizi birkaç günlüğüne de olsa 2012 gerçekliğinden çıkarıp 1Q84’te yaşatacak. 1Q84 bunca akışkanlığına rağmen çok katmanlı bir metin aynı zamanda, Platon’un idealar dünyası teorisinden Jung’un gölge teorisine, Çehov’dan Dostoyevski’ye şümullü bir hayat ve kültür birikimi kitabın içine büyük bir maharetle yedirilmiş. Kitap sizi çaktırmadan derin bir bilinçaltı yolculuğuna da çıkarıyor ve orada kendi temizliklerini yapıyor. Üstelik soluk soluğa bir macera okuduğunuzu ya da yaşadığınızı sanırken sizi 1Q84 evrenine girdiğinize göre artık yanıtlamamız gereken sorularla karşı karşıya bırakıyor: Yaşadığımız dünya gerçekten var olan daha ideal dünyanın yeryüzündeki kötü bir kopyası mı? Gerçek ve hakiki olan idealar dünyasındaki gerçek biz miyiz ve bu dünyada sadece gölgelerimiz mi yaşıyor aslında? Yoksa ne kadar iyi olmaya çalışırsak çalışalım, ne kadar yükseğe çıkmaya uğraşırsak uğraşalım gölgemiz de aynı oranda yeraltına doğru mu büyüyor? Bu âleme ne için geldik? Yoksa sadece ama sadece aşk mı kurtaracak bizi? ? 1Q84/ Haruki Murakami/ Çeviren: Hüseyin Can Erkin/ Doğan Kitap/ 1256 s. ? ? 2012 CUMHURİYET KİTAP SAYI 1164 CUMH
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle