19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Erdoğan AYDIN Kritik Görmemiz istenilenin egemenliği: kendisinin yaptığı denli sekter bir sorgulamayla, ama aynı zamanda iyi bir öğrencinin özeniyle okunması gerek. Örneğin, “Tarihin Yunan’da demokrasiyle birlikte ortaya çıktığı zannediliyor. Oysa tarihin dünyadan demokrasiyle birlikte silindiği kanıtlanabilir!” (189) yargısı bu gerçekdışılıklardan biri. Kuşkusuz skolastik bir yaklaşımla bu iddia da ispatlanamaz değil, ama bizzat hayatın kendisinin bize öğrettiği gerçeklik, tarihin demokrasiyle birlikte daha da belirgin bir seyir izlediğidir. Üstelik bu yaklaşımın da, kendisinden 25 yıl sonra Hundigton’ların elinde daha kapsamlı istismarı örnekleriyle karşılaştığımız da anımsanmalı! YANILSAMA İLE GERÇEKLİK ARASINDA Bu gibi daha pek çok örneği verilebilecek eleştirel sorgulamalarla okunması gereken “Gösteri Toplumu”, aynı zamanda öğretici çözümleme ve yargıların da örneği: Kitap bilimden mafyaya, muhalif tepki olarak şiddetten devletin işlerliğine kadar her şeyin nasıl bu “gösterinin” parçası haline geldiği üzerine dikkate değer bir sorgulama ve açımlamalar içeriyor. Bilime dair şu gözlemi bu açıdan ilginç: “Zaman zaman bilimin, günümüzde ekonomik kârlılığın dayattığı zorunluluklara boyun eğdiği söylenir, aslında bu her zaman için doğruydu. Yeni olan, ekonominin insanlığa karşı açık savaş ilan etmesidir; bu sadece yaşam koşullarına değil, aynı zamanda ayakta kalma koşullarına karşı da açılmış bir savaştır. Böylece bilimsel düşünce, geçmişinin büyük bir bölümünde köleliğe karşı olmasına rağmen, kendisini gösteri hâkimiyetinin hizmetine adamayı tercih eder. Bu noktaya gelmeden önce bilim göreli bir özerkliğe sahipti. Kendi payına düşen gerçekliği düşünmeyi bilirdi; ve bu nedenle de ekonomik kaynakların artmasında geniş katkıları olabilmişti. Her şeye kadir bir ekonomi çığırından çıktığında Gösteri çağı bundan başka bir şey değildir hem yöntembilimsel açıdan hem de araştırmacıların pratik çalışma koşulları açısından en son bilimsel özerklik kırıntıları da ortadan kalkmıştır. Artık bilimden dünyayı anlaması ya da herhangi bir şeyi iyileştirmesi beklenmemektedir. Bilimden beklenen tek şey, sadece olup biten her şeyi anında doğrulamasıdır. Gösteri hâkimiyeti, oldukça tahripkâr bir düşüncesizlikle sömürdüğü bu alanda da en az diğer alanlardaki kadar budalaca davranarak sadece kendisine bir sopa yapmak amacıyla bilimsel ilginin dev ağacını kesmiştir. Açıkça olanaksız bir doğrulamaya yönelik bu nihai toplumsal talebe boyun eğmek için çok fazla düşünmemek, gösteri dilinin kolaylıklarına iyice alışmak daha iyi olur. Bu utanç verici dönemde kötü yola düşürülmüş bilim en son uzmanlaşmasını çok iyi niyetli bir şekilde bu meslek alanında gerçekleştirmiştir.” (206) Mafyanın sistemin doğal bir parçası olduğu gerçeğine ilişkin saptaması da aynı değer Gösteri Toplumu açan bir çalışma. Guy Debord da, kâh Charlie Chaplin’i faşistlikle suçlayacak ve toplantısını basacak, kâh kitaba yönelik tüm eleştirileri “kusur bulamayanların kaprisli güçsüzlüğü” olarak niteleyecek denli sekter, “ben kendini düzeltecek biri değilim!” diyerek, kitabının sonraki baskılarını kelimesi kelimesine aynı bırakmakla övünecek kadar küstah, 68 Fransa ve 75 Portekiz devrimlerinin yenilgisini “Stalinistleri toplantılardan atmadıkları için” diye açıklayabilecek denli yüzeysel yargılara savrulabilecek denli öznel bir yazar. Bununla birlikte aynı yüzeysel yadsımayı hak etmeyen bir çalışma “Gösteri Toplumu”. Öyle ki on dile çevrilmiş, sol hareket içinde dikkate değer bir ilgi görmüş, onlarca kez basılmış ve Sovyetler Birliği’nin dağılması sonrasında yeniden güncelleşmiş bir kitap. Tüm devrimci iddialarına rağmen alternatif toplum tasarımı konusunda oldukça zayıf, ama çarpıcı gözlem ve eleştiriler içeren bir çalışma. Kendisine yönelen “devlet sorununu ele almadığı”, “tarihin varlığını hesaba katmadığı”, “katıksız bir yıkıma düzülmüş övgü” gibi eleştirilerin tümünde haklılık payları olmakla birlikte kitap, bu eleştirilerin ötesinde değerlendirmeleri hak ediyor. Guy Depord’un “Kurtuluş vaatlerinin de gösterinin bir parçasına dönüşüp sahteleştiği” yargısı hem aşırı bir indirgemecilikle malül hem de bu niteliğiyle kaçınılmaz bir teslimiyetçiliği de beraberinde getirir. Ona göre, “tüm dünya aynı gösterinin sahnesidir artık; hepimiz aynı gösterinin oyuncusu ve seyircisi oluruz. Bu tablo içinde tipik bir “umutsuzluk kitabı” ile karşı karşıya olduğumuz açık. Parlak bir zekânın, mücadelelerin deneyiminden süzülmüş dikkate değer gözlemlerinden bize kalanın bu sonuç olması, yaşadığımız dünyayı anlamak konusunda bizi ilerleten, zihnimizi açan bu kitap adına tam bir talihsizlik. Öyle ki onun sosyalizm adına kurulan bürokratik rejimlere yönelik, sırtından yumurta küfesi olmayan sorumsuzlara ve liberallere özgü aşırı yargıları bile görece kabul edilebilirdir bu durum karşısında. HAKİKATLE DEVRİM ARASINDA Yayıncının ifadesiyle, “Gösteri Toplumu’nun labirentleri arasındaki yolculuk, kitabın ortalarında giderek dehşete dönüşür: Çıkış yoktur! Debord karamsardır. Karamsarlığın doruğunda yaşayan tüm devrimciler gibi gerçekçidir de... Hakikati söyler.” Bu değerlendirmedeki karamsarlık saptamasının bütünüyle doğru olmasına karşın, tam da bu doğru yargı nedeniyle Debord’un “devrimci” ve “gerçekçi” olduğu yargısı da o denli yanlıştır. Che’ye atıfla bilinen “Gerçekçi ol imkânsızı iste!” sözündeki gerçekçilik ile Debord’un “gerçekçiliği” iki ayrı nitelik taşımaktadır. Ve onca dikkate değer gözlem ve yargılama içinde bu durum Debord adına da talihsizlik. Debord’un “gerçekçiliği”, dünyayı değiştirmek isteyen güç, teori ve deneyimlere karşı keskin bir sekterliktir; en az gösteri toplumu ve onun müsebbibi kapitalizme karşı sergilediği kadar. “Doğru bir eleştiri teorisinin ilk başarısı, bütün diğer teorileri derhal gülünç göstermektir” şeklindeki mantık dışavurumu da anımsanırsa bu yaklaşım daha iyi anlaşılır. Dahası çözüm üretmek gibi devrimci bir gerçekçilikten de yoksundur. Sosyalizm adına kurulup bürokratik bir yabancılaşmaya uğrayan rejimlerin çöküşü sonrasında tüm dünyaya yayılan umutsuzluk ve yabancılaşma virüsünün, bu koşulların henüz olmadığı, tam tersine, bizzat kendisinin işaret ettiği devrimci koşulların varolduğu dönemdeki örneklerinden birisini oluşturmaktadır. Dolayısıyla Debord’un ifade ettiği “hakikat”, duruma teslimiyetin “hakikatidir”, çünkü istisnasız hepimizin oyuncusu ve seyircisi olarak yargılandığımız bir sahnedir onun açımladığı “gösteri toplumu”! Buradan, “Gösteri Toplumu”nda gördüğümüz tipten parlak çözümlemeler çıksa bile ki öyle, imkânsızın mümkünleştirilmesi ve devrimci moral üretilemez. Dolayısıyla Debord’un, en az Guy Debord Gösteri Toplumu, kuşkusuz kafaları açan bir kitap değil, aksine karıştırıyor; ama hakikatlere ulaşmak ve teorik yenilenme gereksinimini karşılamak açısından “hayırlı” olan bir karıştırmadır bu, çünkü insanı çağının sorunları ve çözümlerine ilişkin düşündüren bir işlev görüyor. de: “Mafya ile devleti karşı karşıya getirerek bir şeyler açıklanmak istendiğinde her zaman yanılgıya düşülür. Onlar asla birbirlerinin rakibi değillerdir. Teori, pratik hayattaki bütün söylentilerin kolaylıkla gösterdiği şeyi rahatlıkla doğrular. Mafya bu dünyanın yabancısı değildir: O tamamıyla kendi evindedir. Bütünleşmiş gösteri döneminde, aslında her türlü gelişmiş ticari şirkete örnek olacak şekilde varlığını sürdürür.” (230) Mafyanın bu niteliğine ilişkin, bizde 12 Eylül darbesi sonrasında daha da belirginleşen durum, siyasal kontrolün araçları ve medyanın bu süreçte yüklendiği role ilişkin de çarpıcı açıklamalarla bütünleşir: “Gösterinin demir yumruğu altında ezilmiş topluma şu anda hükmeden yeni koşullarla birlikte, örneğin bir politik cinayetin bir başka açıklamayla sunulacağı, yani bir nevi elekten geçirileceği bilinmektedir... Ve bu tür medyatik açıklamaları dayatan şey, herhangi bir terör egemenliği değildir. Tam tersine, bu tür açıklamaların sessiz sedasız varlığıdır teröre yol açan.” (230) Tüm dünyada nasıl bir “güvenlik” maskeli kontrole alındığımızı şöyle anlatır Debord: “Gösteri Toplumu’nun tüm tarihi, gizli servisleri temel buluşma noktası rolünü oynamaya çağırmıştı: Çünkü böyle bir toplumun özellikleri ve icraat yöntemleri en ileri derecede bu servislerde yoğunlaşmıştır. Üstelik onlar, taşıdıkları mütevazı ‘servis’ ismine rağmen, her zaman bu toplumun genel çıkarlarının hakemliğini yaparlar. Burada kötüye kullanmak söz konusu değil, çünkü bunlar gösteri yüzyılının sıradan ahlakını sadakatle dile getirirler. Ve böylece gözetleyen ve gözetlenenler uçsuz bucaksız bir okyanusta ilerlerler. Gösteri, gizliliği zafere ulaştırmıştır ve giderek artan bir oranda gizlilik uzmanlarının denetiminde olmak zorundadır ve kuşkusuz bu uzmanlar sadece kendilerini farklı derecelerde devlet kontrolünden kurtarmayı başarmış memurlar değildirler; bunlar sadece memur değildir.” (240) ??? D aha 150 yıl önce Feuerbach, “Çağımızın ... tasviri nesneye, kopyayı aslına, temsili gerçekliğe, dış görünüşü öze tercih ettiğinden kuşku yoktur. Çağımız için kutsal olan tek şey yanılsama, kutsal olmayan tek şey ise hakikattir. Dahası hakikat azaldıkça ve yanılsama çoğaldıkça çağımızın gözünde kutsal olanın değeri artar” diye yazacaktı. Bu ifadenin o günden çok günümüz için geçerli olduğu, veya o günden bugüne çok daha belirginleştiği bir gerçeklikte yaşıyoruz. “Gösteri Toplumu” adlı çalışmasında Guy Debord, işte bu gerçekliği teorileştiriyor. Bir dizi sorunlu öğeyi de içererek inşa edilen “Gösteri Toplumu”, daha yazıldığı 1967 yılında, “dünyanın yeniden tek bir pazar haline geleceğini ve bürokratik iktidarların da Amerikan tipi gösterinin hâkimiyeti altına gireceği” gibi çarpıcı iddiasıyla benzerleri arasında kendine yer Kitabın bence asıl değeri, öne sürdüğü bir dizi yanlışdoğru ama dikkate değer tezle okuru kendi tezlerini üretmeye zorlayan kışkırtıcı işlevidir. Gösteri Toplumu, kuşkusuz kafaları açan bir kitap değil, aksine karıştırıyor; ama hakikatlere ulaşmak ve teorik yenilenme gereksinimini karşılamak açısından “hayırlı” olan bir karıştırmadır bu, çünkü insanı çağının sorunları ve çözümlerine ilişkin düşündüren bir işlev görüyor. Bu açıdan son söz olarak, keşke daha kolay bir metinle veya kitabı kolaylaştırmaya da yönelik bir gözden geçirmesiyle karşı karşıya olsaydık demek gereksinimindeyim. ? KİTAP SAYI 857 SAYFA 20 CUMHURİYET
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle