Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
'Edebiyatın insana dair sorular ünetme alanı olduğunu düşünmüşümdür her zaman' NURSEL DURUEL T\7" itabın adı öykülere ıltşkin temel j{ bır yaklasımı haret ediyor. "Sü"" JL v . kutAyyuka Çıkar", ılgtnçbirad. Biraz açabılır nmınız bunu. "Ayyuk" sözcüğünün sözlük anlamı "Göğün en yüksek noktası"dır. Bu sözcüğü gündelik hayatırruzda "gürültü ayyukaçıktı", "söylentı ayyuka çıktı" vs. diyerekkullaniyoruz. Ben, sükutun büyüklüğünü ve yavgınlığını vurgulamak için "Sükut Ayyuka Çıkar" dedim. Hayatın trajik doğaşı bizi daima "büyük" susturur çünkü. Oykülerimin bu susma, boğazı düğümlenme hallerine işaret ettiklerini; sözden çok "sessizliğin sesi"nde içkin uğultu ya da kulak çınlaması sayılabileceklerini düşünüyorum. "Sükut Ayyuka Çıkar"da yer alan öykülerin ortak noktalarından hareket edersek şöyle dtyebılmz sanırtm: Tarihle, yazılı oîmayan tarihle uğrasan, efsanelertn izım süren, yaşadtğtmtz zamanla bunları ilısktlendtren, toplumsalbilinçaltınt kurcalayan öyküler yazıyorsunuz. Ne dersiniz p Evet, yazılı olmayan tarih, efsaneler, çoktan unutulmuş folklorik oğeler ilgimi çekiyor. Ama bunlardan çok bu öğelerin insanlann zihinlerindeki tortusunun gündelik yaşama yansıması kışkırtıcı bence. Artık hepimiz genetik şifrenin çözülebileceğini biliyoruz. Keşke kültürel şifreleri de çözmenin bir yolu olsaydı! Nedcnseedebiyatın "bilim dışı" yöntemlerle bunu kısmen de olsa yapabileceği yolunda bir umut taşıyorum. Son zamanlarda edebıyatla tarthe ve tarihselolana yönelts vefantastık edebiyatın araçlannın bu yönde kullanılması söz konusu. Bu durum sıztn öykidertnızde de gözlemleniyor Bu konudaki yaklaşımınn nedır? Tespitinize katılıyorum. Ancak kişisel çekincelerimi de eklemeliyim: Tarih bilimini çok önemsememe rağmen bir öykü yazan olarak beni tarihçilerin yazdıklanndan çok bir sebeple yazmadıkları; hatta bu bile değil, yazılamayanın içinde bulunması muhtemel olan ve bir süreklilik taşıyan kültürel kodlar ilgilendiriyor. Fantastik edebiyat meselesine gelince, kişisel olarak fantastik edebiyatı tüm alt türleri ile birlikte (polisiye, kurgubilim, gotik vs.) oldukça ufuk açıcı buluyorum. Fantastik edebiyatın zihinsel arka planından çok, kurgu teknikleri açısından dikkate değer olduğunu düşünüyorum. Metinde sürükleyiciliği sağlayan her unsur mubahtır. Sanırım bu sadece benim düşüncem değil, son yıllarda yazılan hemen ner roman ya da öyküde fantastik edebiyatın, özellikle de polisiye edebiyatın izlerini bulmak tnünıkün. Daha da ilginç olan, bir zamanlar aşağılanan bu edebi türleri (aslında edebi tür olarak da görülmezlerdi) bir şekilde "yüksek edebiyat"a dahil eden yazarların eserleri postmo Inkılap Küabevi Öykü Ödülü'nü alan Yücel Balku'yla söyleştik rol aldığına inanıyorum. Ama sayabileceklerim bunlar. Son Promethe ise bir yandan herkesin bildiği Batı klasiklerini, öte yandan Anadolu'nun her yerinde on yıllardır sessiz sedasız satılıp okunan "Leyla ile Mecnun", "Elif ile Yaralı Mahmut" türünden " Anadolu çoksatarları"nı kaynak alıyor. Son Promethe, aslında kültür konusunda bir çözüm önermiyor. En azından amacı bu değil. Sadece bir kültür projesinin eleştirisini yapıyor. Bugün büyük şehirleri kuşatan gecekondu bölgeleri de dahil, tüm Anadolu'yu; ihmal, o uzak köye hiç gidememek gibi meseleler bir yana, yanlış kavramlarla anlamaya çallştığımızı düşünüyorum. Bu yüzden kıtle kultürünü anlamakta zorlanıyoruz, bu yüzden kalkıp şehre gelenlere "Istanbul/Bursa eskiden bir başkaydı canım, herkes kravatlıydı, sokaklar temizdi .." nostaljisi ile direnç gösteriyoruz. Ama şehirler her an yeniden fethediliyor, ortak kültürümüz her an yeni bir denge noktasına ulaşıyor. Bir öykü bu meseleleri desme hakkını kendinde nasü görüyor, bilmem... Ama Son Promethe'nin yaptığı bu. "Ka/dılı" haslıklt öyküde j öyle bir cümle var: "Beyaz kâg'ıda bakıp durmak dünyaya bakmantn baska bır yoluydu." Burada yazar metne müdahale ederek hayat ve yazı, hayat ve kıtaplar hakkında ironik bır tespttte bulunmus. Bu konuda, vanı kıtaplartn hayatla ıltşkıu konusunda ne düsünüyorsunuz? Aslında bir müdahaleden çok öykü kahramanının durumunu anlatmaya yönelik bir cümle bu. Ama hayatın çoğu zaman can ve ruh acıtıcı olduğunu ve yazmanın ya da kitap okumanın kimi zaman dünyanın çok boyutluluğundan kaçmak ve gerçeğin sadece haritalan sayılabilecek yazıya, kitaplara sığınmak olabileceğini ben de kabul ederim. Bu konuda kendime gardiyan olmaktan kendimi men ederim. Yücel Balku genç bır yazar. 'Sükut Ayyuka Çıkar' adlı dosyasıyla 2000 yılı înkılap Kitabevi Öykü Ödülü'nü aldı. Aynı yayınevince yayımlanan kitabı üzerine konuştuk Balku'yla. daha da bahşedecek. Şehri kesinlikle nostaljik bir nesne olarak görmüyorum. Daima şu ana ait bir canlı olarak anlamaya çalışıyorum onu. Ama kalem vefakârdır; benim şehrin şimdisine kadanmam için yeni nayali geçmişler uydurup duruyor. "M K C."(MünevverKatıller Cemiycti) ve "Serpentarius"un \ızın öykücülüg'ünüz açıundan anahtar öyküler olduğunu düşünüyorum Ne dersinn? Haklısınız. Serpentarius'ta tüm diğer oykülerimin kurgulanna ilişkin ipuçları var. Bu öykü hem biraz önce fantastik edebiyata ilişkin söylediklerimin uygulaması hem de okuyuçuya yönelik bir uyarı niteliğini taşıyor. Öykünün başında veKenteBakış rilen muammanın cevabı öykünün tama llk üç öykünuzun ("Abrusak", "Ststen mıdır aslında, ama bu en çok son cümleSonra", "Serpentarius") ortak bır noktau de açık edilir: Kalem. Okuyuçuya, her şevar. Üçu'nde de mekân olarak Bursa 'yı kul yin kavnağını ve sorumlusunu inbar eder lanmış'iinız Bu irykülcrbırbırımn ıçınden bu öykü. Evet, okııyucu dikkadi olmalıdoğmuş gibı görünüyor. Bursa 'ya ve genel dır, kalemin kâğıda değdiği noktada sonolarak "kente" baktşınızt biraz daha açık suz sayıda olasmk vardır çünkü. lar mtsınız? Münevver Katiller Cemiyeti ise aydın1988 yılından bu yana zorunlu ayrılıklığa, kitaba ve yazıya yönelik safdil aydın ları saymazsak Bursa'da yaşıyorurn. Yaşasöyleminin bır eleştirisi saydabilir. Bir kimak ve ölmek için Bursa'yı seçtim diyetap her şeyi taşıyabilir, ölümü bile. Her kibilirim. Bunda Bursa'yı bir kent olarak tap, benimki de dahil, masum olmadığıdeğil bir şehir olarak görmemin büyiık mıza karine teşkil eder. Binlerce yıldır rolii vardır. Kent ile şehır aynmına bu koolup biten tüm savaşlan, tarihsel düşmannuda değerli eserler vermiş sosyal bilimlıkları, her türden ayrımcılığı, genel olacilerimizi saygıyla hatırlayarak değinmek rak şiddeti kuşaktan kuşağa aktaran neistiyorum: Kent ile şehir arasmda coğrafdir? Bireylerin ömürleriyle yaşıt hafızalayayla, tarihle, ekonomiyle ve sosyolojiyle rı mı? Değil. ya da en doğrusu bunların hepsiyle açıkSerpentarius'taki kurguya ve öykü mallanabilecek farklar var. Şenir; doğal, zememe ilişkin ipuçlarının ve M.K.C.'deanaç/feminen, üretken ve yerleşmekle ki eleştirel tavrın diğer öykülerim için de başlayan ama hiç sona ermeyen bir siıreç; açıklayıcılık gücüne sahip olduklannı söydurmaksızın kendini üretiyorkendinden. leyebiliriz. Şehrin dişil karakterinin içerdiği doğurgan yapı, içeriği sürekli değişen bir üreipucu veran öykytor tim çeşitliliğinin ve bu çeşitliliğe paralel "M K.C", "Serpentarius" ve "Son Proolan insan malzemesinin yarattığı miyük methe" kendılerını besleyen kaynaklar cümbüşü sürekli kılıyor. Kentse, daha bakkında da ipucu vercn öyküler. özellikmaskulen. Sanayinin zorunluluklannın ya le "Son Promethe"nın kültür meselesine da devletin yönetsel arzulannın yarattığı faklı bır yaklasımı var. büyük nüfus temerküz alanlarından iba• Serpentarius'un esinlendiği ve kullanret. Üretimle ilgili olmaktan çok yönetimdığı kaynaklann epeyce zengin olduğunu le ilgili. Coğrafı uyumdan çok coğrafi inat. söylemeliyim: Hepsinden önce, otoriteyi Ne Dİr sahil havası, ne hayat daman bir temsilen I lobbes'un ünlü eseri Leviathan nehrin bereketli deltası ne de tarihin çiz(Leviathan devasa bir eiderdir.), kavimlediği yollarla akrabalık... Kent; yönetsel sarin cezalandınlmalarıyla ilgili kısımlanyvunma duygusu sonucu tahkim edilmis, la Mesnevi, sonra alt kültür(!) ürünleri; bir kale. Ne güzeldir ki, Bursa bir şehir. J romanlar (Conan, Bull), macera Bir şehir sonsuz sayıda öykü demektir. ilmleri (Indiana Jones vs.) ve Yılan Tarikatı kurgusu için internette bulduğum, Bu üç öyküde, diyebilirim ki, el yordagökbilimle ve sürüngenlerle ilgili yüzlermıyla Bursa'ya dokundum; onu tanımlace sitc. Ben kurguladığımız her şeyde zimaya çalıştım. O, dokunuşlarım karşısınhinsel donanımımızın tüm unsurlannın da bana üç öykü bahşetti. Umuyorum ki dern eserler olarak bile değerlendirildi. üysa bu, eğer bunu araçlanna hürmeten değil, polisiye/kurgubilim vs. yazmak için yapıyorsak, düpedıiz postu moderne sermektir. Analıtik bakış, vaka çözme meselesi tümevarımla; yani, modern olanın ideolojisi sayılabilecek pozitivizmle ayrılmaz bir bütündür. Ben öykülerim adına fantastik edebiyatın getirdiği tüm araçlan (rüya, ikiz çiftler vs.) öpüp başıma koyanm. Ancak fantastik edebiyatın insana dair olmaktan çok şeylere dair olma hali beni kişisel ola rak ranatsız ediyor. Edebiyatın insana dair sorular üretme alanı olduğunu düşünmüşümdür her zaman. öyküterdeki mesate öykülerınızın hemen hepstnde metınle aramzda bır mesafe btraktıg'ınız görülüyor Çok az öyküde, örneğın "Gö'î'de bu mesafenin ortadan kalkttğtnı görüyoruz. Mesafe meselesine bakışınızı merak edıyorum. • Genelde üzerinde çalıştığım metnin ilk cümlesinden son cümlesine kadar denetimim altında olması gerektiğini düşünürüm. Bu da ister istemez bir mesafe yaratıyor. Şikâyetçi değilim yine de; bananem hazır: Yaratmakböyle bir şeydir. Ancak iki istisna var kendi metnimin tanrısı olma fantezimi darmadağın eden: Bir: Kalem bir noktadan sonra alır başını gi der, tutana aşkolsun. İki: Otobiyografik olmaya başladı mı yazdıldarım, mesafe/nesnellik kalmıyor metinle aramızda; üstümüze anılardan bir yorgan çekip ha bire sevişiyonız. "Göl" böyle bir öyküdür. Ben bu mesafenin mümkün olduğunca korunması gerektiğini düşünüyorum. Yazann bu durumdan kaçması gerekir mi? Bilemiyorum. Kaçabilirse kaçsın. "Zümrüt Kurbag"a" adlı öykünuzun bır yerinde "zamanın ve mekânın bunaltta stnırlarından kopmak, uzaklasmak. "tan söz ediyorsunuz. Bu, bır yazar olarak sizi ne kadar bağlıyor? Bir yazar için bu hoş bir dilekten ibaret olmalıdır. Yoksa, zaten zamanın ve mekânın bunaltıcı sırurlanndan dolayı yazar olunur gibi eeliyor bana. "Meridyenlerin paralellene çakıştığı her noktada çarmına gerilmiş..." biriair yazar, arada bir sudan oahsetmesi ise anlamlı ama beyhudedir. Öykülertnizın çok genis bir kültürel coğrafya üzerinde var olduğu çok açık. Anadolu 'dan Kafkaslar'a, popülerçizgıromanlardan Dede Korkut'a kadar gönder • SAYFA 15 İ CUMHURİYET KİTAP SAYI S88