06 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

r ceki gürültüden söz ederek, 'Öziim bu gece Kuytuda ııyumuş' dedi. Ardından uün istasyonda bırinin dizüstü bilgisayarının, bir başkasının da çantasının çahndığını duydıım./ îspanyol yerkililer Ispanyolca konuştular. KulakJık almamışım. Yanımdaki Neşe Yaşın'a, 'Ne diyorfar?' diye sordum. 'Boş sözler.' dedi./ Çıkışta, 1936 Madrid'ini gösteren birkaç kartpostal ile Fatoş'a üzerinde Miro deseni olan bir saç tokası aldım./ Yolda Cengiz Abdullayev'e rastladık. Bize öğle yemeğini Ritz ütel'de yediğini söyleyerek çıkarıp 110 dolarlık faturasını gösterdi./ Ağaçların altında dinlendik. Çevrede atlı polis ler dolaşıyordu. Parkın ortasında bir yapay şölde sandalla kürek çekenlervardı./ Danımarkalı Lotte Inuk da aramızda. Bacağında çıban çıkmış. Üzerine parlak mavi renkli gözalıcı bir yara bandı yapıştır mış. Aramızda ama içe kapalı bır ınsan. Konuşmaları hep ölçülii./ Oysa yapı dediğin.kent dediğin sıcacık, insani, çekici olmalı. Evinc girer gibi girmclisin bir kente, sokaklannda da evinde dolaşır gibi dolaşmalısın./ Postaneyc girip Uğur Kökden'e söz verdiğim her kentten bir kart atma görevimi burada da yerine getirdim./ Gece trende ne denli uyunabuirse uyumaya çalıştım. Arada bir Mahir'in girip çıkışlarını duyuyorum./ Bordeaux kenti, şarapla öylesine özdeş ki, burada başka bir şey düşünebilmeye olanak yok./ Letonyau ünlü kadın şair Amanda Aizpuriste'yi de ilk kez burada dinledim. Kadife gibi derlcr ya öylc bir ses. Ama bu niteleme yalnızca şairin sesi için değil, şiirinin sesi de öyle. Yoğun bir müzik var. Sanki bir tekerleme okur gibi sözcükler birbirinin ardı sıra yuvarlanıyorlar. Dere yatağında sulann yuvarlaklaştırdığı çakıl taşları gibi pürüzsüz. Amanda da sözcükleri öylesine yumuşatmış. Kulağı tırmalayan en küçük bir sivrilik kalmamış./ Bugün Paris'te son günümüz. Oysa daha yapacak ne çok şey var. Sabah dokuzda Uğur Hüküm gelin bizleri aldı. Aslı ve Mahir ile birlikte Radio France'a gittik. Türkçe yayınlar bölümü varmış. Orası için geziyi ve amaçlarını anlatan birer konuşma yaptık./ Aslı ve Neşe, soğuk olur mu, çorap ve pantolon giyelim mi diye sordular./ Hasan Öztoprak Paris'ten bu yana bizimleydi. Burada vedalaştık./ Aslı, Fatoş, Manir ve ben kompartımandayız./ Doğu Avrupalı yazarlar ise Lizbon'dan beri bir aradalar. Cengiz Abdullayev de onların arasında. Her yolculukta bir şişe tekilanın başında toplanıyorlar./ Üç Çek yazarın üçü de her zaman sarhoş. Pavel Verner de, ses iyi gitmiyor olmalı, bağıra bağıra telefonundan yazısını yazdırmaya çalışıyor./ Gezinin başından beri ayık görünmeyen KarlMartin birden elinde kılıç, zırhlar icinde ortaya çıktı. Ayakta zor durarak ikı yana sallanıyor, elindeki kılıç sağa sola savruluyordu. Bir kaza çıkacak dedim, kaza Cengiz Abdullayev'in kılıcını Ermeni David Matevosyan'ın kafasına indirip alnını kanatmasryîa gerçekleşti./ Polonyalı ünlü besteci Cnopin, Paris'te öleceğini anlayınca, yüreğinin çıkarıiıp ülkesine götürülmesini istemiş. Chopin'in yüreği, Varşova'da, eski kentteki Kutsal Hac adlı kifisede bulunuyor..." Raylar Üzerinde Avrupa'dan daha pek çok önemli gördüğüm saptamayı alabifirdim.. çünkü her satır, kentlerden, ülkelerden yansıyan tablolarla dolu. (Yitik Bahar, Dip Sevgi, Sevgi Bağlan, An Bakış gibi kitaplann yazarı, Umut Şürleri, Doğa Şiirleri gibi seçkilerin hazırlayıcısı) îurgay Fişekçi nin her yanına, çektigi ve çekılen bazı totografları serpiştirdiği bu yapıt, belgesel bır resimli roman gibi. Okur, bu gezı, deneme, izlenim, röportaj karışımı ama anlatımı özgün kitabın sayfalannı çevirirken Turgay Fişekçi'nin sanat ve estetikle harmanlayarak duyurmaya çalışrığı her şeyi duyacak, onunla birlikte geziye çı kacak ve bugeziden çok şey kazanarak dönecektir.B Raylar Üzerinde AvrupaBir Gezinin Anıları/ Turgay Ftşekç/ Adatn Yayınevı/ 204 s. Absürd edebivat "Bayan Detv şimdi yeni bir taktık demyordu Sunduiu marulu yerc bıraktp bellt bir t4Züklığa çekıliynrau Bnylece maruuar ile marulları sunart kışi koyunlann usunda birbırinden ayrılacaktı. hteklerinin bu olduğunu sanıyordu Bayan Dew. Kendısı Aşk olmadı&ından verdigi şeyle bütünleşemıynrdu, belkı de ışleri kanşlıran şey koyunlann karanlık bilincindekt Bayan Detv'tn marul olmadığı gerçegiydi Ama bir koyunun psikolojsi Bayan Detv'tn sandtğtndan daha azyaltndt ve parkın dogal bir urünu görüntusu verilmeye calışılan marul da, egzotık hırçeşnigioi dürüstçe uzatdandan daha çok başarı sağlamamtştı " Samuel Beckett "Murphy" Çev.: Uğur Ün, Ayrtntt, 1994 Hayatımızın brir anlamı olduğunu düşünmek, sürekli anlam arayan zihinlerimiz için zorunludur. Bize soruLmadan dünyava gelmiş olmamız ve kendi verdiğimiz bir lcararla değil, başkalarının tercihleriyle yaşama başlamamız, bu anlamı bulmamızı zorlaştırır. Kurduğumuz ilişkilerde, edindiğimiz rütbe ve mevsilerde, ideallerimizde ve sevdiğimiz insanlarda yaşamın anlamını aranz, halbu ki bunların hepsi varoluşla ilgili arayışı kolaylaştıracağı yerde zorlaştırır, neden bugün, burada olduğumuzla ilgili anlamı, maskeler ve görünmez kılar. Birinci soru, kendi yaşamımızın bir anlamı olup olmadığıdır, ikinci ve daha önemli soru ise gcnel anlamda yaşamın bir anlamı var mıdır? Düşünürler ve sa natçılar yüzyıllardır bu iki soruya yanıt arayan yapıtlar vermişlerdir. Amaçları yanıt bulmaktan çok, yanıt arayışını hepimizin yaptığıgibi anlamlı kdmaktır. iktidar elde eden edebiyat kahramanlarının yaşamları amacına uJaşmış olur mu sorusu orraya çılcar. Edebiyat eserlerini bir kcnara bırakırsak, bizler bütün bunlardan birine ulaşamadığımızda yaşamımızda bir eksiklik hissetmez miyiz? Yaşam anlamını bulmadığımız hissiyle sürmez mi? Öte yandan, diyelim ki bir birey başarı, huzur, sevgi ve iktidar elde etti, o kişi yaşamın amacına ulaşır mı? Yaşamın anlamı, bir yaşamın anlamlı kılınmasıyla bulunur mu. laşılması için başlangıç noktasıdır. Beckett'in roman veoyunlarındaki anti kahramanlar sürekli bu iki bilinç halini aynı anda yaşarlar. Bir yandan yaşam içinde amaçsızca sürüklenirlerken, diğer yandan yaşamı gözlemlerler. En önemli anlarda bile bilinçakışları çevrede gözlemledikleri önemsiz detaylarla dolu olabilir. Insan zihni sürekli çalışan bir makine olduğu için, insanlık kaderini etkileyecek düşüncelerle, eünliık saçma fikirler birbirlerini izleyebilir. Örneğin, Beckett kahramanlarından bıri, önemli bir savaşarifesinde, peyniralmayı unuttuğunu ilüşünebilir ve bunu düşündüğü anda, pcynir de en az savaş kadar önemli görünür. Düsünüyorum, öyleyse varım Anlamsızlık Yaşamın anlamı ya da anlamsızlığıüzerine edebiyat tarihinin en ilginç tezlerinden birini Samuel Beckett sunar. Beckett'in gözünde rütbe, mevki, cinsellik arayışı, varoluşun dış süsleridir; insanlığın temel sancılannı anlamamızı entelleycn yüzeyselliklerdir. "Mutlu Güner" adlı eserinde, bataklıkta sürekli batmakta olan bir kadının hiç susmadan önemsiz şeyler konusunda gecezelik yapması, insanhk durumuna bakışını çok iyi yansıtır. însanlar aynı bu kadın gibi, ölüm karşısında çaresizlik hissiyle önemsiz detaylarla yaşamlarını doldurmaya çabşırlar. Beckett'e göre anlamsızlığın ilk nedeni insanın ölüm yazgısıdır. Fakat sorunu belirginleştiren asıl öğe, insanın varoluş halinin öze ilişkin yönıerini incelemeden yaşamını sürdürmesidir. Kendi yaşamının anlamını sorgulamakla kalan, daha ötesinde yaşamın anlamını anlayamayan ruh halidir. Kişi kendi hayatını anlamlı bulduğunda, insanhk için aynı soruyu sormayı gerekli bulmaz. Bütün bunları dedikten sonra, edebiyat tarihe başka bir açıdan da bakmak gerekir. Insanlık durumunu anlatan roman ve oyunlarda başarı, sevgi, huzur ve Işte bunlar Beckett'in kendine yönelttiği soruların başında gelir. Beckett'in Fransız düşünür Rene Descartes'in felsefesini yakından incelemiş olması da konuya değişik bir açıdan yaklaşmasını sağlar. Descartes'in "Düşünüyorum, öyleyse vanm" deyişini ele alarak, benliği sorgular. Düşünen ve düşündüğünü fark eden iki benlik söz konusudur burada. Düşünen mi, yoksa düşündüğünü fark eden mi, "ben"dir? Benliğin düalist ikiye bölünmüşlüğünde biri düşünen, diğeri gözlemci olarak ayrılırlar. Gözlemleyen "ben" e ağırlık verildiğinde kişi kendı yaşamında etkin rol oynamayı Dirakır ve gözlemci olur; oysa düşünen "ben"e ağırlık verildiğinde yaşamdan kopmamıştır. Beckett'e göre, bu ikisini aynı benlik altında bir bütün olarak düşünmek gerekir. İnsanın varoluşu ve varoluşunun bilinci iç içedir. Düşünen ile gözlemleyen ikiye bölündüğünde de bir tek bilinç her ikisinin kaynağındadır. Beckett'e göre bilinç sorunu benliğin içine bakarak çözülür. însanm kendi bilincini gözlemlemesi, benliğin özünün an f Samuel Beckett'in yaşamı da eserlerinin izlerini taşır adeta. 20. yüzyılın neredcyse tamamına tanıklık eden yaşamı (19061989) sayesinde iki dünya savaşı görmüş, dönemin James Joycc gibi ünlü yazarlarını tanmıış, Paris'in entelektüel çevresine girmiş, ayrıca Fransız direniş hareketine katılmıştır. Marcel Proust ve Joyce gibi o da, sanatı tehdit eden unsurların başında tanıdık ve sıradan kalıpların kullanılması olduğunu düşünmüştür. Beckett, ilk romanı "Murphy"nin yayımlandığı 1938 yılında Paris'te bir sokak serserisi tarafından bıçaklanmıştı. Bisikletiyle oradan geçen genç bir piyanist kadının onu hastaneve zamanında yetiştirmesiyle ölümden kurtuldu. Ydlarca birlikte yaşadıktan sonra bu kadınla 1961'de evlendi. Yaşamındaki bu tür rastlanttlar, romanlarındaki rastlantısal ve amaçsız birliktelikleri çağrıştırır. "Murphy" Beckett'in yaratıcdığınıanlamak için çok önemlidır. Bu romanında betimleyici ayrıntüar, daha sonraki yazdıklarında giderek silinmiştir. Yıllar içinde yazar olarak geliştikce son derece soyut ve gerçekdısı bir dünya anlatmaya başlamıştır. Dana sonraki yazdığı eserlerinden biri olan "Sözsüz Öyun', tam da adından anlaşılacağı gibi içinde sözcüklerin bulunmadığı bir piyestir. "Murphy" ile "Sözsüz Oyun arasında geçen yazarlık serüveni, insanın yabancılaştığı bir evrende sürdürdüğü geçici ve anlamsız varoluşu anlatır. Yaşı ilerledikçe, yazdıklarında duygunun tam özüne inme isteğiyle giderek daha az sözcük kullanmış ve anlatımı olabilecek en yalın halini almıştır. Edebiyatta Absürd ya da Uyumsuz olarak adlandırılan eserlerin ortak özelliği yaşamın temelde saçma ve amaçtan yoksun olduğu görüşü çevresinde gelişir. Albert Camus'nün "Sisyphos hfsanesi" denemesi ve Eııgene Ionescu'nun oyunları, Beckett'in öncüsü sayılacağı bu anlayışı dile getirirler. Bunu ifade etmek için Beckett özellikle sözcük oyunları, yinelemeler ve ilgisiz konuşmalarla dolu eserler yazmıştır. Amaçsızlık çoğu kez acıklı görünse de, Beckett'in eserlerinde gülünç yön ağırlık kazanır. Çizdiği portreler, varolmak ile yok olmak arasında bocalayan insan tiplemeleridir. Yaşamı sanki onlara verilen belirli bir zamanı doldururcasına yaşarlar. Beckett'in eserlerini üstün kılan bir özelliği de, tüm bu saçma ve absürd yaşamın, okur ya da tiyatro izleyicisinin zihninde derin bir metafizik sorgulama şekline dönüşmesini sağlamasıdır. ı a yazan bir Okuma önerileri: "Samuel Beckett Tiyatrosu" Ayşegül Yüksel, Yapı Kredi Yayınları, 1992 "Samuel Beckett ile Görüşmeler" Charles Juliet, Om Yayınları, 2000, Çev.: Sema Rifat.H Samuel Beckett [email protected] SAYFA 15 CUMHURİYET KİTAP SAYI 609
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle