06 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

François Jacop'tan "Mümkünlerin Oyunu" Doganın vaptakcılmı Hınzıp Bir Kitap: TÜPkçe Off! AYDIN ENGİN Mümkünlerin Oyunu adlı kitabı Kesit Yayıncılık'tan çıkan, Nobel Tıp Ödülü sahibi, College de France ve Pasteur Enstitüsü profesörlerinden, Fransız Akademisi üyesi François Jacob, îstanbul Üniversitesi, îstanbul Fransız Kültür Mcrkezi ve Kesit Yayıncılık'ın davetlisi olarak önümüzdeki günlerde Türkiye'ye geliyor. 30 Eylül salı günü, îstanbul Üniversitesi'nin, Cumhurbaşkanı Sayın Süleyman Demirel'in de katılımıyla gerçekleşecek açılış töreninde, Rektör Prof. Bülent Berkarda tarafından François Jacob'a îstanbul Üniversitesi onursal doktorluk unvanı verilecek. TURHAN ILGAZ layabilmek için, yaptakçılık teriminden daha mükemmel bir terim bulunamazdı. Çünkü, yine Jacob'un belirttiği gibi, genel inanışın tersine, bilim alanında, düşünce, yaklaşım, eleştiri önceliği ve de beklenmedik olana boyun eğme mecburiyeti de, en az, varılan sonuç kadar önem taşımaktadır. Çünkü bilim adamları, "sokağın köşesinde keşfedilmeyi bekleyen Dİr 'gerçekliğin' nihai ve değişmez, tastamam imgesi olan bir doğru'nun peşinde koşmayı hanidir bırakmış bulunmaktadırlar. Çünkü, "artık, kısmi ve geçici olanla yetinmek zorunda olduklarını bilmektedirler." François Jacob'un Mümkünlerin Oyunu başlığını taşıyan olağanüstü kitabı evrim kuramının çizgisinden ayrılmadan (zira ondan ayrdabümek mümkün değddir) kalıtımın ve üremenin doğal, yanıbiyolojik mekanizmasını gözlcrimizin önüne sererken "canlının çeşitliliği"ni de şimdilik kısmi ve geçici olan açınlanışları içinde irdelemektir. Bundan ötürüdür ki, doğanın yaptakçdığını keşfetmekte, bu yaptakçılığı olanca rastlantısallığı ve yazgısallığı içinde (var)lık serüvenimizdeki bir tür demiurgos çabası olarak yakalamaktadır. Bunun son derece önemli bir yaklaşım olduğunu haddimi aşarak söylemeye cesaret edcceğim. (Vanlığı her yönüylc ve olanca tümlüğü içinde açıklayabilmek, eski Yunan'dan beri felsefenin ve tüm insan bilmesinin ülküsü olmuştur. Jacob'un altını çizdiği gibi, bilim adamları (ve filozoflar) artık lcendilerine daha alçakgönüllü hedefler çiziyor olsalar bile, bu ülkünün igvasından kurtulabilmek kolay olmasa gerektir. Ve Mümkünlerin Oyunu, bilimsel katkıları Nobel'le taçlandırdmış bir bilim ve düşün adamımn bu igvaya yönelttiği bir mcydan okuma gibi de okunabilir sanıyorum. Şu bağlamda ki, bu küçük kitap, ontoloji ile biyoloiinin, felsere ile molcküler kimyanın, etki ile genetiğin mükemmel bir evliliğini ortaya koymaktadır. Evrimi irdelemek; çeşitliliği irdelemek, yani ötekini irdelemcK demektir. Dolayısıyla, evrimin, biyolojik süreçteki anziliğin her gün yeni bir buluşla kanıtlanması ölçüsünde, imanın rahatlatıcı yumuşaklığını tedirgin ettiği ne kadar doğru ise, çeşitliüğin olmazsa olmazlığını göstermek suretiyle, öteki problemine düşünemeyeccğimiz boyutta açılımlar kazandırması da o kadar kaçınılmazdır. Koyunlardan başlayan genetik kopyalama girişimleri, birçok yönden haklılık taşıyan (ve François Jacob'un da katddığı) tepkilere yol açtılar; ama kesin bilimin vc çok sofistike bir teknolojinin alanında kaldıklanndan gündelik yaşamın terimleri içinde kitlelere malolacak bir kaygı uyandıramadılar. Buna karşılık, önce Isveç'te, ardından da Amerilca Birleşik Devletleri'nde patlak veren öjenist skandallar insanları daha doğrudan ve daha derinlemesine bir şekilde rahatsız ettilcr. Çeşitli François Jacob. F rançois Jacob'un Canlılığın Mantığı (La Logique du vivant) adını taşıyan temel yapıtının başında iki cümlelik bir tanımlık yer almaktadır. Diderot'nun D'Alembert ilc Konuşma'sından seçilmiş olan tanımlık aynen şöyledir: "Şu yumurtayı görüyor musunuz? Yeryüzünün bütün ilahiyat fakülteleri ve de bütün tapınaklan bununla yıkdabilir." Buradan kalkarak, ikinci başlığı Bir Kalıtım Tarihi olan yapıtın, günahın sınırlarında gezinen maddeci bir manifesto olduğu sanılmasın. Çağımızın gerçek bilim adamları, savlarında Aydınlanma'cı filozoflardan çok daha alçakgönüllüler. Bununla birlikte Türlerin Kökeni'nden beri, evrim fikri, her yeni buluşun ardından insanlık durumumuz içindc kendini durmadan yeniden doğruladığı, dayattığı halde yaşantımızın o çok özcl alanında, bireyliğimizin taşiyıcısı olan simyanın alanında, tereddütlcrin, itirazların, hatta düpedüz bağnaz inkârın nesnesi olabilmektedir. Çünkü insan, (var)lığı düşünebilen varlık olarak, kendi varlığını moleküler kimyanın determinist arıziliğine borçlu olmaya yanaşmamakta, onu, değerlerküresi içinde ve değerler küresinin terimleriyle olumlamayı daha rahatlatıcı bulmaktadır. Jacob'un söylediği gibi, "Modern biyoloji, eski karabasanları yeniden ortaya çıkarıyor. Yasaklanmış biimenin kokusu var onda. Geçmişin söylencelerini uyandırıyor. Rahatsız ediyor. Bu gezegenin üzerindeki her türlü yaşamın temeli olan tözle kolayca oynanabileceğinin kanıtlanması özellikle utanç verici bir şey olarak beliriyor. Bu dünyadaki en olağanüstü olayı, bir insanın bir yumurtadan itibaren oluşabilmesini, kozmik yaptakçılığın (brikolaj) sonucu olarak düşünmek gerektiği fikri özellikle bağışlanmaz bulunuyor." Gcrçekten de, bilimın, insanlığıngenel sorunlarına dokunduğu ölçüde gelenek ve inançlarla çatışmak zorunda kalması kaçınılmazdır. Bu yüzden "bireylerin cinsel ilişkiyle üreme sonucu ortaya çıkan çeşitliliği, pek nadiren, ne ise o olarak, yani evrimin başlıca motorlarından biri olmaması halinde, şimdi burada olamayacağımız doğal bir fenomen olarak ele alınır. Tuhaf bir cinasla, biyolojik bir kavram olan kimlik/özdeşlik, toplumsal bir kavram olan eşitlikle karıştırdmaya çalışılır. Sanki cşitlik, insan denen varlıklar, birbirinin eşi olmadıkları için özellikle icat cdilmemişmiş gibi.' I liç şüpne yok; evrim gerçeğinin büyüsünü anlatabilmek, zorunlu arıziliğini gösterebilmck, varlığın (var)lığını imana sığınmaksızın ama bizatihi (var)lığından ötürü yüklendiği anlamı da ıskalamaksızın kavrayabilmek, kısacası rastlantı ile yazgının bir ve aynı şey olduğunu vurgu nedenlerle (zekâ geriliği, bazı akıl hastalıkları, vb.) döl vermesi uygun görülmeyen insanların güya rızaları alınarak kısırlaştırılmaları, baştan sona haklılık taşıyan bir isyan duygusu uyandırdı. Evrimin açtığı kapıdan girip kalıtımın simyasıyla oynamak, tek sözcükle korkutucuydu. Işte, öteki problemi burada, hem de çok dehşet verici bir tarzda karştmıza çıkmaktadır. Zira, mikrobiyolojik büyücülüğün olanakları, Homeros'tan beri kendi "ben"imizi konumlandırıp doğrulamaya çalışırken varlığına gereksindiğimiz öteki'yle ve diyelim ki, türün en iyi şekilde idamesini gerçekleştirmek üzere oynamakla kalmamakta, ama bu amaç (eğer böyle bir amaç söz konusu olabilirse!) uğruna, öteki'ni bir alter ego haline de getirebilmcktedir. I Ioşgörüyü başat erdem kılan bütün ahlak öğretilerinin, daha iyi bir dünya, daha iyi bir toplum, daha iyi bir insan yaratabilmek için, anlamayı ve içsclleştirmeyi salık verdıkleri öteki, yalnızca toplumsal ve siyasal boyutları içinde çözümlenebilccck bir sorun olmaktan çıkmaktadır. Dinsel, siyasal, toplumsal bağnazlıkların günah keçisi ve bu bağnazlıklarla mücadelelerin başlıca atıf noktası olmakla kalmamaktadır. Yanı sıra, insanın kendi varlığı içinde, bizzat kendisinin de inkâr edilebilirliğini ima eden bir tür tervarlık kimliği kazanmaktadır. kısanla ilglH sorunlap Ama, hangı açıdan alırsak alalım, öteki problemi, sonuçta ve gerçektc, bir kimlik/özdeşlik problemidir. Ve bu yüzdendirki, evrim Kuramının yol göstericiliğinde ilerlemekte olan yeni bilimler; genetik, mikrobiyoloji, moleküler kimya, bizi korkutmak değil, tam tersine, insanlık durumumuzu daha iyi gögüsleyebilmek, onunla daha iyi hesaplaşabilmelc, onu daha bir yaşanası yapabilmek için, hiç elden bırakmayacağımız araçlar olmak durumundadırlar. Bir kez daha Jacob'a kulak verirsek: "XVII yüzyıl, insanla ilgili sorunları ele almada aklı gerekli bir araç olarak kullanma dirayetini göstermiştir. Aydınlanma ve XIX. Yüzyıl, aklın yalnızca gerekli değil, ama sorunlan çözmek için yeterli de olduğunu düşünme çılguılığına kapılmışlardır. Bugün bazılarının isteyebilecekleri gibi, aklın yeterli olmadığı gerekçesiyle gerekli de olmadığına karar vermek, çok daha çılgınca olacaktır. Elbctte, bilim doğayı betimlemeye ve düşü gerçekten ayırt etmeye çalışmaktadır. Ama unutmamak gerekır ki, insan denen varlık muhtemelen gerçek kadar düşe de gereksinmektedir. Yaşama anlamını veren umuttur. Ve umut, günün birinde şimdi burada olan dünyayı daha mükemmel görünen mümkün bir dünyaya dönüştürebilme perspektifinde temellenir." "mümkün"ü görmeden gerçekle oynamak mümkün değildir. • Mümkünlerin Oyunu / François Jacob / Türkçcsı. Turan Ûgaz / Kesit Yayınctlık /J3 Bfreylerin çeşitliliğl ir kitap okudum, hayatım değişmedi ama tadım tuzum dakaçtı. Kitap Feyza Ilepçilingirler'in. Adı? Türkçe Off. Okuduktan sonra off off ki off off ! Basında bugüne dck Hakkı Devrim ve Şiar Yalçın öğretmenlerimizin yazdıklarından yararlanıp idare edip gidiyorduk. Genellikle "camii" yerine "camisi", "menşei" yerine "menşesi" yazmak, "takiye" sözcüğünde çift "y" kullanmak gibi görece masum suçlarımızın, kusurlarımızın ayırdına varır, düzeltir ve rahatlardık. Görsel medyadaki mankensunucularımız da "taarikat", "haakem" filan dediklerinde hemen yakalanıp teşhir edilerek paylarını alırlardı, sonra gene taarikat ve haakem filan demeye devam ederlerdi. Feyza Hepçilingirler Türkçe suçlarına hatta cinayetlerine öyle sözcük avcılığı yaparak yaklaşmıyor. Dilin kendi iç mantığını, sözdiziminin gerektirdiği özeni gözardı edenleri yakalıyor. Kitaptan rastgele bir kaç örnek görmek ister miydiniz? Buyrun: Hepçilingirler bir TV Anahaber bülteninden bir cümle yakalamış,, didikliyor. Başlıkta "Dün tahliye olan Selçuk Parsadan'ın iş ortağı olay kadın Nafiye Yöney canlı yayında" denmiş. Yanlış nerede, hatta yanlış var mı ? Cümleye göre tahliye olanın kim olduğunu sorun ve Selçuk Parsadan'ın o gün de, bugün de hapiste olduğunu anımsayın. Alın bir özensiz kullanım örneği daha: "Bir insan kitap okumayı sevmeycbilir, hoşlanmayabilir". Sizi bilmem. Ben okudum ve "Eee, N'olmuş yani, neresi yanlış bunun" diyecektim ama Hepçilingirler'in değerlendirmesini okudum ve yutkunup sustum. Cümlede iki fiil var: SevmeyeDİlir ve hoşlanmayabilir. Her fiil için cümleyi yineleyin. Ilk fiil için herşey yolunda. Peki "hoşlanmayabilir" için? "Bir insan kitap okumayı noşlanmayabilir" öyle mi? Hah hah hah ! Haydi sabredin bir örnek daha okuyun. Gazeteci Susurluk'u kansere benzetmiş. Hiç dc yanlış değil. Ardından yazmış: "...kanserin ılacını bulalım ve yenelim". Bayağı firaklı bir cümle. Gel gör ki Hepçilingirler hata affetmiyor. Bu cümledeki sözdizimine göre yenilmesi gereken kanser mi, ilacı mı oluyor? Bu gözden kolay kaçacak özensizliği Aydın Engin yapmış. Ustelik en azından bir zamanlar Türkçe'nin doğru kullanımı üstüne referans sayılan bir gazetede, Cumhuriyet'te çalışıyor Bu yazının neden "Bir kitap okudum. Hayatım değişmedi ama tadım tuzum da kaçtı" cümlesiyle başladığmı okuyucu şimdi daha iyi anlamıştır. Hepçilingirler'in kitabını okuduğundan beri, çalakalem yazmaya alışmış bir gazetecinin eli titrer oldu. O yüzden "hınzır bir kitap" dendi. Türkçe'nin böylesi hınzırlıklara ne kadar muhtaç olduğunu ise tartışmaya bilc gcrek yok galiba... • B Türkçe "Off / Feyza Hepçilingirler / Remzı Kıtabevı / 230 s. SAYFA 9 CUMHURİYET KİTAP SAYI 397
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle